ilk günbatımının hemen ardından söylediklerimiz, bir
yüzyıl sonra da geçerli olabilirdi ve biz, güneşe
boğulmuş bir ilkyaz sabahının ilk saatlerinde, en çalışkan
çiftçilerle yarışarak, zamanı değirmenlerimize çuvallar
dolusu taşıyabilirdik. Bunları düşleyemiyorsak eğer,
anlat bana, nedir aşk?
ilk mektuplarımızla birlikte okumayı sökerdik ve
ellerimizin tutkusu uğruna en yakıcı özlemleri göze
alabilirdik. Sonra geleceği müjdelenmiş yokülkelerin
tapınaklarında beklemek yerine, şimdi ele geçirilmiş bir
gecenin saatlerinde eritebilirdik. Yapamamışsak bunları
eğer,
anlat bana, nedir aşk?
Sabahın ilk dalgaları bizi kumsalda bulmayabilirdi ve
biz, günah çıkartmak için mavi sığınaklarımızı yeğlerdik.
Köpüklü haritalarda yerimizi arayanlar, bir an sonra
haritalarını yitirirler, sonradan, çok sonradan
söylencelerimizle yetinmek zorunda kalırlardı.
olmamışsa söylencelerimiz eğer,
karşılık olarak "anlayacak mısın ki anlatınca?" denmesi farz olan istek cümlesi. anlatabiliyor olsak adı aşk olur muydu ki. böyle uzun uzun kiprikleeer, salla pati yürüyüüüş, kambur bir sıııırt ve kıçından düşecek gibi duran pantolooon.. anladın mı ki?
aşk, anlatımının en zor olduğu, şarkıların, şiirlerin, hikayelerin uğruna harcandığı, anlamsızlaşmanın anlamlı kılındığı, karşılık beklemeksizin sevip herşeyin göze alındığı, umutların gerçeğe gerçekleklerin rüyalara dönüştüğü, yüce ve kutlu duygu bütünlüğünü yaşatan insanlık durumu
(bkz: aşk)