geçen haftaki final sınavı öncesi geçirdiğim en şiddetli atakla beraber,dört senedir beni hayattan bezdiren hastalık.sol kolun uyuşması midede bulantı,ritim bozukluğu,bilinç bulanıklıkğı,titreme nöbetiyle beraber bi kalp krizini bu kadar iyi taklit etmesi beni bir kat daha ürküttü ve insan pskolojisinin karmaşıklığı karşısında iyiden iyiye hayrete düştüm.hastanede ekg çektirip değerlerimin normal olduğunu öğrenmek bile beni kalp krizi geçirmediğime ikna etmedi.ta ki bakırköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesine sevk edilip,pskiyatrla ufak bir seans sonrası,bana verdikleri yeşil reçeteli kırmızı hapı içene kadar.içtikten on dakika sonra herşey fazlasıyla normale döndü.ve ben de kalp krizi geçirmediğime ikna oldum.bir de benle aynı hastalığı paylaşan arkadaşlar:lütfen o hapı günde iki kereden fazla kullanmayın aksi taktirde bir iki seneniz de o hapın bağımlılığından kurtulmak için ziyan olabilir.
bende olan rahatsizlik.stres yaratan bir durum oldugunda aninda bagirsaklarda hareketlilik ve mide bulantisi olmakta.doktora gittigimde ise stresten olsa bile gecicidir demesi ayri bir kotu durum.gecmesi icin ilac tedavisine ihtiyac var mi bilmiyorum.ama ilac alinca yeni bir yan etkiye maruz kalmaktan da korkmuyor degilim.
ilk olarak ciddi anlamda üniversite 3 te yaşamıştım sanırım. bir anda ne olduğunu anlayamadan üstümden ter boşandı, midem bulandı. psikolojik olduğunu anlamıştım ama arada her insana olan cinsten olduğunu düşünmüştüm. maalesef değilmiş...
hani bazı hastalıklar vardır insan bakıp da kendi halinin durumuna sevinir. "neler var dünyada kendi haline bak da sitem etme" der. aslında bu hastalıklardan bir farkı yoktur anksiyetenin. her atakta düzeleceğinize olan ümidinizden biraz daha gider. özgüveniniz biraz daha kaybolur. biraz daha kendinizi yalnızlığa terkedersiniz. ortada bir şey yokken midenize giren o bulantı bir anda hayatınızı alt üst eder. güzel giden şeyleri bir anda yok eder. yaşama sevincinizi alır götürür...
sürekli olarak kendinizle çatışırsınız bu hastalığa sahipseniz. düşünmeden duramazsınız. o kadar saçma şeyler düşünürsünüz ki "neden böyle saçma şeyler düşünüyorum" şeklinde bile düşünmeye başlarsınız. içinden çıkılmaz bir döngü vardır. düşünmekten başınız döner. kaybettirdiği özgüven size bir şeylere başlamadan önce pahalıya mal olur. bir olaya, bir teklife binbir ayrıntısını düşünmeden giremezsiniz. zaten genellikle bir kulp bulur ve o yüzden yeni bir şeylere girmeye çekinirsiniz. çekindikçe takıntınız artar. sürekli benzer şeyler yapıp bunları "mantık" çerçevesinde yorumlayıp kendinizi kandırırsınız. herkes bir şeyler yapıp ileriye doğru adımlar atarken siz en iyi ihtimalle yerinizde sayar, hayatına devam eden insanları seyrederek moralinizi bozar ve neden yapamadığınıza dair bir açıkama getirmek için kendinizi sorgular durursunuz. bakın özgüveniniz biraz daha azaldı bile...
gittikçe asosyal bir hayata sahip olmaya başlarsınız. belli duvarlar oluşmuştur hayatınızda ve bunların dışına bir türlü çıkamazsınız. gidilen psikiyatrlar, kullanılan ilaçlar bir nebze faydalı olsa da bi süre sonra hastalık tekrar hortladığında sizde daha büyük bir yıkım yaratır. bunu atlatamayacağınıza dair olan endişeniz büyüdükçe büyür. acaba öyle mi? nasıl yapsak? böyle olsa daha mı iyi olur? acaba ne düşünür? yanlış anlamış mıdır? vs vs gibi sorular aklınızda dönüp durur. kendi istekleriniz git gide arka planda kalırken hayatınızı başkalarının ne düşüneceğini düşünerek yaşarsınız. ona göre yaşar bir nevi paranoyak olursunuz. en ufak insani olayları bile normal değilmiş gibi karşılamaya başlar, mükemmel olmak gibi absürd bir kavramın peşinden koşturursunuz tabii mükemmeliğin nasıl bir kıstası olduğunu hatta öyle bir şeyimn olup olmadığını bilmeden. kompleksleriniz artar. kişisel takıntılarınız büyüdükçe büyür. bir olay istediğiniz şekilde gelişmzse çıldırırsınız. sizi çıldırtan olayların insanlar için hiç böyle sonuçlar doğurmamasını görüp biraz da bunun için çıldırırsınız. sürekli stresli yaşarsınız. sıradan şeyleri yapamaz hale gelir ve bu kadar basit şeyleri bile yapamadığınız için kendinizden nefret etmeye başlarsınız. sürekli keşke der, geçmişe dönük normal olaylardan bile pişmanlık duymaya başlar, sürekli olarak başkalarının ne dediğiyle ilgilenmeye başlarsınız. pişmanlık hayatınızda kalıcı bi yer edinir. bağırsaklarınız sürekli hareket eder. gazdan gebertir. o heyecan duygusunu yenemezsiniz. nefes almanıza mani olacak, yaşadğınıza bin pişman edecek kuvvette bir mide bulantısı yaşarsınız. renginiz solar. soğuk terler dökersiniz. kafanızın içinde adete iki tane siz vardır. birisi yapmak isteyen, yapmaya çalışan, öbürü buna hayır diyen. ve bu mücadeleden galip çıkan hep hayır diyen olur...
kendinize sürekli saçma, gerçek olmayan kılıflar uydurur ve bu yalanların içinde yaşarsınız. daha sonra yaşanan anksiyeteyle bunlar da yüz üstüne çıkar bazen hüngür hüngür ağlarsınız. arkadaşlarınız bir şeyler anlatırken siz bunları yapamadığınız için kahrolursunuz.
kafanızda sürekli bir şeyler vardır. artık hiçbir şeye konsantre olamamaya başlarsınız. bir kulağınızdan giren ötekinden çıkar zira kafanızda sürekli bişeyler vardır ve dönüp duran o düşünceler içinde kaybolarak geçer günleriniz. kurduğunuz senaryoların, yaşadğınız çeşit çeşit korkunun haddi hesabı yoktur. sürekli başarsız olmaktan, beceremeyeceğinizden korkarsınız. en normal işlere bile girmeye cesaret edemez hale gelirsiniz. ve tüm bunlar genellikle o kurduğunuz saçma duvarlardan olur ve bunları bir türlü yıkamamak sizi öldürür. ama bu duvarları da örmenize neden olan şey de yine bu hastalıktır. nası başladığını bilmediğiniz bir kısır döngüde hapsolmuşsunzdur. hayatta var olan pislik şeylere kafayı takar, insanların bu duyarsızlığına sinirlenir, delirir ama onlar gibi rahat bir hayat süremediğiniz için de kendinizden nefret edersiniz. bir an kendinizi dünyanın en harika insanı sanabilirken bir krizle kendinizi dünyanın en acınası insanı gibi görürsünüz. her nüksedişi biraz daha kurtulamayacağınıza inandırır sizi. çok mutluyken bir anda kendiniz mutsuzluğun en kralını yaşarken bulmak, size artık tamamen anksiyetenin esiri olduğunu hissettirir. aradan geçen yıllar, artık onun üstünüzdeki himayesinin ne kadar yüksek olduğunu adeta kafanıza vurur.
bir süre sonra etrafınıza da anlatamamaya başlarsınız derdinizi. çünkü sizin gerçekten hasta olduğunuza olan inançları da zayıflar. onlara ya kendi kendinize trip yapıyorsunuzdur ya da size rahat batıyodur. çünkü yaptıklarınızın mantıklı bir açıklaması yoktur. çünkü ortada ne maddi ne de fiziksel bir sorununuz vardır. "bir sorunun yok olm kendi kendine büyütüyorsun" demeye başlarlar bir süre sonra. bir kısmı sizi artistlik yapmakla bile suçlayabilir. oysa kimse bilmez bilemez içinizde kopan fırtınaları...
sanırım bir insana ancak bu kadar eziyet edilebilir. bir insan ancak bu kadar kendinden nefret ettirilebilir. bir insana ancak bu kadar kendisi aciz hissettirebilir ve bu kadar ümitsizlik aşılanabilir. hatta bir insan ancak bu kadar yaşarken öldürülebilir...*
ömürleri sürekli hesap kitap, neden sonuç, sorgulama, mükemmeli arama gibi tavırlarla gecen zavallı başak burcu insanlarının sahip olduğu hastalık.
bende de var evet.
insan sabaha kadar uykusunda düşünür mü, senaryo yazarmı?o bunu derse ben naparım ne derim, ne desem daha güzel olur der mi? hiç olmayacak bi olayın olma ihtimalini düşünüp ne yapacağını hesap edermi? sırf kaygı ve heyecandan, hayatında nerdeyse 10-11 yılı kaplamış olan integral işaretini sınavda görünce bu ne diye bön bön bakar mı? sürekli olarak bi başkasının ne düşündüğünü düşünebilir mi?
bu insanların beyninde sürekli olarak bi tilki dolaşır. sürekli takarlar kafalarına bişeyleri... o kadar saçma şeyler olur ki çoğu da... etrafındakiler ne kadar gereksiz şeyler için yoruyosun kendini dediklerinde, oturup bunu da takarlar kafalarına. içleri sıkılır böyle, nefes alamazlar... grileri yoktur hayatta... mutlu olduklarında manyak gibidirler, mutsuz olduklarında dibe vurmuşturlar...
an gelir bi öküz oturduğunu hissederim böğrüme... işte buna halk arasında anksiyete deniyo...
Zaytung tarafından kullanılmış kelime. "hayran sayısı hızla artan alternatif rock grubu, piyasa olma tehlikesiyle karşı karşıya" adlı haberde anksiyete, bir rock grubunun adı olarak verilmiş. http://zaytung.com/haberdetay.asp?newsid=26242
an itibari ile 3haftadır içinde bulunduğum durum. ilaç tedavisi ile hayattayım.**
edit: psikolojik bir rahatsızlıktır. sosyal fobi, boyun ve kafada lokal ağrılar, zamanlı zamansız terleme, gerginlik, sinirlilik v.b semptomlar gösteren bir hastalıktır.
hastlıklı edit: başlık bana kalmıştı şimdi kalmamış duruyor. ya sözlük deliriyor ya ben delirdim komple.
kaygı bozukluğu da denir. kişinin korku, endişe, sıkıntı hissettiği, sosyal fobiyle bir arada giden hastalıktır. kimileri böyle bir hastalığın olmadığını; bunu medyanın uydurduğunu söylese de; psikiyatride var olan, tanımlanmış bir bozukluktur.
günümüzün hastalığı adını yeni duydum. bence bu hastalığın üstesinden gelecek bir gençliğimiz var. takmayın kafanıza bu hastalıklar gelip geçici bence.
gibi olmus, diye dusundum. ama gelin gorun ki olay oyle degilmis. anksiyete bozuklugu kullanimi dogruymus. bu entry de basliga hediyem olarak, kalsin. :)
çoğu insanın ömrü boyunca tatmak zorunda kalmayacağı acayip duyguları aynı anda yaşatan ve öyle "ha" deyince de gitmeyen bir rahatsızlıktır bu.
normal insanlara bakar ve imrenirsin.
diğer insanların hayatı öylece "yaşayıverebilmesi" kıskandırır seni.
anlatsan anlamazlar, susmaksa zaten yaptığın tek şeydir.
bir defa o ayarsız adrenaline alıştı mı bünyen, hiçbir zaman normale dönemeyecekmişsin gibi gelir. ama bu boktan şey de kader değildir elbette. sağlam bir inatla üstesinden gelinebilir pek tabii.
ama ne kadar üstesinden de gelinse, arada sırada yoklayacaktır seni. olmayacak bir anda nabız saymaya başlarsın. muhabettin en koyu anında, niye renginin attığını, başka boyuta kaymış gibi bir hal aldığını hiçbir zaman anlatamazsın arkadaşlarına...
tek çözümünün kaynaklandığı sebebi ortadan kaldırarak gerçekleştirebileceğinizi düşünmeye başladığım psikolojik halimin tıp dilindeki ismi.
kendi sorunum için, sosyal çevreye dalmam gerekli diye düşünüyorum sözlük.
en hafif halinden kendimin, bir üst aşamasından annemin, en beter halinden ise dedemin muzdarip olduğu hastalık. bu arada en hafif hali bile hiç çekilmiyor doğrusu.
yaşamayan bu başlığı bile okumasın diyeceğim rahatsızlıktır.çünkü öğrendikçe onu yaşama ihtimaliniz artar.sonra sizi salya sümük garip bir hale çevirebilir.ama tedavisi vardır.yeter ki acemice ben üstesinden gelirim denmesin.sonra adama bir takla attırır insan içine çıkamaz hale getirebilir.dikkatli olmak lazım.