anksiyete bozukluğu

    33.
  1. ilk olarak ciddi anlamda üniversite 3 te yaşamıştım sanırım. bir anda ne olduğunu anlayamadan üstümden ter boşandı, midem bulandı. psikolojik olduğunu anlamıştım ama arada her insana olan cinsten olduğunu düşünmüştüm. maalesef değilmiş...

    hani bazı hastalıklar vardır insan bakıp da kendi halinin durumuna sevinir. "neler var dünyada kendi haline bak da sitem etme" der. aslında bu hastalıklardan bir farkı yoktur anksiyetenin. her atakta düzeleceğinize olan ümidinizden biraz daha gider. özgüveniniz biraz daha kaybolur. biraz daha kendinizi yalnızlığa terkedersiniz. ortada bir şey yokken midenize giren o bulantı bir anda hayatınızı alt üst eder. güzel giden şeyleri bir anda yok eder. yaşama sevincinizi alır götürür...

    sürekli olarak kendinizle çatışırsınız bu hastalığa sahipseniz. düşünmeden duramazsınız. o kadar saçma şeyler düşünürsünüz ki "neden böyle saçma şeyler düşünüyorum" şeklinde bile düşünmeye başlarsınız. içinden çıkılmaz bir döngü vardır. düşünmekten başınız döner. kaybettirdiği özgüven size bir şeylere başlamadan önce pahalıya mal olur. bir olaya, bir teklife binbir ayrıntısını düşünmeden giremezsiniz. zaten genellikle bir kulp bulur ve o yüzden yeni bir şeylere girmeye çekinirsiniz. çekindikçe takıntınız artar. sürekli benzer şeyler yapıp bunları "mantık" çerçevesinde yorumlayıp kendinizi kandırırsınız. herkes bir şeyler yapıp ileriye doğru adımlar atarken siz en iyi ihtimalle yerinizde sayar, hayatına devam eden insanları seyrederek moralinizi bozar ve neden yapamadığınıza dair bir açıkama getirmek için kendinizi sorgular durursunuz. bakın özgüveniniz biraz daha azaldı bile...

    gittikçe asosyal bir hayata sahip olmaya başlarsınız. belli duvarlar oluşmuştur hayatınızda ve bunların dışına bir türlü çıkamazsınız. gidilen psikiyatrlar, kullanılan ilaçlar bir nebze faydalı olsa da bi süre sonra hastalık tekrar hortladığında sizde daha büyük bir yıkım yaratır. bunu atlatamayacağınıza dair olan endişeniz büyüdükçe büyür. acaba öyle mi? nasıl yapsak? böyle olsa daha mı iyi olur? acaba ne düşünür? yanlış anlamış mıdır? vs vs gibi sorular aklınızda dönüp durur. kendi istekleriniz git gide arka planda kalırken hayatınızı başkalarının ne düşüneceğini düşünerek yaşarsınız. ona göre yaşar bir nevi paranoyak olursunuz. en ufak insani olayları bile normal değilmiş gibi karşılamaya başlar, mükemmel olmak gibi absürd bir kavramın peşinden koşturursunuz tabii mükemmeliğin nasıl bir kıstası olduğunu hatta öyle bir şeyimn olup olmadığını bilmeden. kompleksleriniz artar. kişisel takıntılarınız büyüdükçe büyür. bir olay istediğiniz şekilde gelişmzse çıldırırsınız. sizi çıldırtan olayların insanlar için hiç böyle sonuçlar doğurmamasını görüp biraz da bunun için çıldırırsınız. sürekli stresli yaşarsınız. sıradan şeyleri yapamaz hale gelir ve bu kadar basit şeyleri bile yapamadığınız için kendinizden nefret etmeye başlarsınız. sürekli keşke der, geçmişe dönük normal olaylardan bile pişmanlık duymaya başlar, sürekli olarak başkalarının ne dediğiyle ilgilenmeye başlarsınız. pişmanlık hayatınızda kalıcı bi yer edinir. bağırsaklarınız sürekli hareket eder. gazdan gebertir. o heyecan duygusunu yenemezsiniz. nefes almanıza mani olacak, yaşadğınıza bin pişman edecek kuvvette bir mide bulantısı yaşarsınız. renginiz solar. soğuk terler dökersiniz. kafanızın içinde adete iki tane siz vardır. birisi yapmak isteyen, yapmaya çalışan, öbürü buna hayır diyen. ve bu mücadeleden galip çıkan hep hayır diyen olur...

    kendinize sürekli saçma, gerçek olmayan kılıflar uydurur ve bu yalanların içinde yaşarsınız. daha sonra yaşanan anksiyeteyle bunlar da yüz üstüne çıkar bazen hüngür hüngür ağlarsınız. arkadaşlarınız bir şeyler anlatırken siz bunları yapamadığınız için kahrolursunuz.

    kafanızda sürekli bir şeyler vardır. artık hiçbir şeye konsantre olamamaya başlarsınız. bir kulağınızdan giren ötekinden çıkar zira kafanızda sürekli bişeyler vardır ve dönüp duran o düşünceler içinde kaybolarak geçer günleriniz. kurduğunuz senaryoların, yaşadğınız çeşit çeşit korkunun haddi hesabı yoktur. sürekli başarsız olmaktan, beceremeyeceğinizden korkarsınız. en normal işlere bile girmeye cesaret edemez hale gelirsiniz. ve tüm bunlar genellikle o kurduğunuz saçma duvarlardan olur ve bunları bir türlü yıkamamak sizi öldürür. ama bu duvarları da örmenize neden olan şey de yine bu hastalıktır. nası başladığını bilmediğiniz bir kısır döngüde hapsolmuşsunzdur. hayatta var olan pislik şeylere kafayı takar, insanların bu duyarsızlığına sinirlenir, delirir ama onlar gibi rahat bir hayat süremediğiniz için de kendinizden nefret edersiniz. bir an kendinizi dünyanın en harika insanı sanabilirken bir krizle kendinizi dünyanın en acınası insanı gibi görürsünüz. her nüksedişi biraz daha kurtulamayacağınıza inandırır sizi. çok mutluyken bir anda kendiniz mutsuzluğun en kralını yaşarken bulmak, size artık tamamen anksiyetenin esiri olduğunu hissettirir. aradan geçen yıllar, artık onun üstünüzdeki himayesinin ne kadar yüksek olduğunu adeta kafanıza vurur.

    bir süre sonra etrafınıza da anlatamamaya başlarsınız derdinizi. çünkü sizin gerçekten hasta olduğunuza olan inançları da zayıflar. onlara ya kendi kendinize trip yapıyorsunuzdur ya da size rahat batıyodur. çünkü yaptıklarınızın mantıklı bir açıklaması yoktur. çünkü ortada ne maddi ne de fiziksel bir sorununuz vardır. "bir sorunun yok olm kendi kendine büyütüyorsun" demeye başlarlar bir süre sonra. bir kısmı sizi artistlik yapmakla bile suçlayabilir. oysa kimse bilmez bilemez içinizde kopan fırtınaları...

    sanırım bir insana ancak bu kadar eziyet edilebilir. bir insan ancak bu kadar kendinden nefret ettirilebilir. bir insana ancak bu kadar kendisi aciz hissettirebilir ve bu kadar ümitsizlik aşılanabilir. hatta bir insan ancak bu kadar yaşarken öldürülebilir...*
    48 ...
  2. 1.
  3. korkuyla ilgili kaygı ya da rahatsızlık durumu.
    anksiyetenin nesnesi, korku nesnesinden daha belirsizdir.
    31 ...
  4. 232.
  5. siz kahve için su ısıtacağınız zaman kafayı yeme durumuna geldiniz mi?
    ya da markete giderken nereden gitsem acaba deyip 3 saat sonra çıktınız mı evden?
    hatta balkon düşer korkusu ile 2 ay boyunca balkona (bakın dışarı demiyorum) çıkmamazlık yaptınız mı?
    hayır yapmadınız. ne güzel size ki hasta değilsiniz.
    öyle ergenlikmiş, şuymuş, havalı isimli hastalıklarmış falan diye laf sokmaya, kendini çok iyi zanneden şahıslara da buradan sesleniyorum, keşke benim yaşadığımın binde birini yaşasanız da, gelip tekrar buraya yazsanız bende de olan hastalıktır diye. çözüm arasanız deli gibi. doktora gitmek için bile evden çıkmaya korksanız. sevdiğiniz kişi yola çıkacağı zaman sabahlara kadar ağlayıp onu merak etseniz. anne-babanızı işe göndermeseniz. duşa girerken bir takım, kendinizce tedbirler alsanız da o duş size işkence olsa.

    herkesin hafife almaya çalıştığı ama hayatı cehenneme çevirebilen bir hastalıktır.
    26 ...
  6. 186.
  7. herşeyin mantıklı açıklamasını anladığın ve tüm algıların açık olduğu halde, kendine, kaygılandığın şeylere söz geçiremediğin, kendini mutlu hissettiğin anlarda bile hep aklının bi köşesinde tedirgin olmana neden olan, bi türlü boşveremediğin, çünkü bi kez boşvermek istesen ya bu kez korkuların gerçek olursa diye kendini koyveremediğin, yaşamayan insanların kesinlikle sizi anlayamayacağı, kendinizi asla anlatamayacağınız bir allahın belası hastalık. tedavi için bir miktar efexor ve birkaç sağlam sizi bilen dost iyi gelir. iyileşirsiniz, fakat birkaç yıl sonra hiç anlamadan bişey tetikler ve birden yine kimsenin adını dahi duymadığı bi hastalığın kendinizde olduğundan korkmaya başlamış bulursunuz kendinizi.
    18 ...
  8. 34.
  9. ömürleri sürekli hesap kitap, neden sonuç, sorgulama, mükemmeli arama gibi tavırlarla gecen zavallı başak burcu insanlarının sahip olduğu hastalık.
    bende de var evet.
    insan sabaha kadar uykusunda düşünür mü, senaryo yazarmı?o bunu derse ben naparım ne derim, ne desem daha güzel olur der mi? hiç olmayacak bi olayın olma ihtimalini düşünüp ne yapacağını hesap edermi? sırf kaygı ve heyecandan, hayatında nerdeyse 10-11 yılı kaplamış olan integral işaretini sınavda görünce bu ne diye bön bön bakar mı? sürekli olarak bi başkasının ne düşündüğünü düşünebilir mi?
    bu insanların beyninde sürekli olarak bi tilki dolaşır. sürekli takarlar kafalarına bişeyleri... o kadar saçma şeyler olur ki çoğu da... etrafındakiler ne kadar gereksiz şeyler için yoruyosun kendini dediklerinde, oturup bunu da takarlar kafalarına. içleri sıkılır böyle, nefes alamazlar... grileri yoktur hayatta... mutlu olduklarında manyak gibidirler, mutsuz olduklarında dibe vurmuşturlar...
    an gelir bi öküz oturduğunu hissederim böğrüme... işte buna halk arasında anksiyete deniyo...
    18 ...
  10. 273.
  11. bazen; çalan telefonları açamamak, en yakın arkadaş ile bile buluşmaktan çekinmek, buluşma öncesi gerginlikten ve heyecandan kusmak, eve gelen misafire ayıp olmasına rağmen odadan çıkamamak, ailenin yanında oturamamak, yataktan çıkamayacak halde olmak, yolculuk yapamamak, kapalı ve kalabalık ortamlarda bulunamamak bulununca da terlemek, titremek, her şey için aşırı derecede endişelenmek, her şeyin yersiz olduğunun farkında olmak ama yine de engel olamamaktır.
    17 ...
  12. 239.
  13. insanı öldürmeden yaşatan bir rahatsızlık sözlük.

    her şey dehb (dikkat dağınıklığı hiperaktivite bozukluğu) teşhisi vermeleriyle başladı. ilaç normalde olan gece uyanma ataklarımı huzursuzluğumu ve korkumu nirvanaya çıkardı. çok geçmedi ki zeki psikiyatrim çok kilo verdiğim ve yeme bozukluğum olduğunu düşündüğü için, ilacı aniden kesti.

    sonrasında bir ay mal gibi yaşadım, bu yaz tatili ölüm kampı gibiydi çoğu anım. evden çok çıkmıyor ve deli gibi her taşın altında bir sebep arıyordum. yolda sürekli arkama bakma ihtiyacı duyuyor, en ufak seste irkiliyordum. her an sigara sonrası gelen iğrenç bir his gibi bunalıyor, huzursuzluktan ağlama krizine giriyordum. ailem ne zaman ki bir yere gitsek huzursuz ve kaygılı davranışlarımdan sonra gelen ağlama krizi üzerine benim adıma endişelenmeye başladı.

    concerta bende bağımlılık yapmıştı, huzursuzluktan kendime zarar verme dürtüsüyle dizlerimden yukarısını cam kırıklarıyla çizerek rahatlayabiliyordum. normalde olmam gereken kilomun da altına düşmüştüm sürekli intihar etmek için fırsat kollar hale gelmiştim. sonra psikiyatrim anoreksiya nervosa tedavisi için beni başkasına yönlendirdi ki, ben başka birine gittim.

    sonunda bir psikiyatr benim anksiyete sorunum olduğunu anlayarak bana cipralex başladı. ama beni duyarsız, duygusuz, mala çevirdi ve hepsini birden içtim ki pek faydasını görmedim. on veya on beş güne etki ediyormuş zaten ki süre geçmişti. bir süre anksiyeteyi araştırıp gerçekten haklı olduklarını fark ettim sonra. ama ilaca olan isteğim daha da artıyordu.

    babamla konuşup yeni bir psikiyatre gittim, tekrar dehb teşhisi aldım, yalan söyleyerek, aynı zamanda psikoloji okuyarak farklarını da öğrenmiştim. tekrar concerta almaya başladım. anksiyetem yine artıyor ama değer diye düşünüyorum.

    bir gün yeter diyip psikiyatre anksiyetem var dedim ki, inanmadı. anoreksi ilerlemediği için, ki eskiden blumiaydım, arada zorla ve iğrenerek yiyerek yine kilo aldım.

    bu derece berbat bir durum, günlük gibi yazdım sözlük, anksiyeteye spor iyi geliyor bu arada. agorafobi oluşturdum resmen. ruhsal acıdan bile kötüdür.

    edit: özelden daha fazla geçmiş olsun demeyin, lütfen.
    17 ...
  14. 4.
  15. çocukluk ya da ergenlik döneminde yaşanmış fakat üzeri örtülmüş şokların daha ileriki dönemlerde (özellikle de erken erişkinlik döneminde) patlak vermesiyle meydana gelir. genellikle şiddetli krizlerle ortaya çıkar. öte yandan tasvirin gidişatında da anlaşılacağı üzere herkesin kolay kolay başına gelebilecek bir rahatsızlık değildir.
    diğer taraftan kendini marjinal göstermek uğruna maymun eden yurdum gençliği (ki büyük bir çoğunluğu da kendini emo ya da gothic olarak adlandıran nohut beyinli kotiklerdir) daha farklı görünmek adına bu hastalığı yaşadığını iddia ederek gayet ciddi olan bu hastalığı ayağa düşürmüştür.
    16 ...
  16. 2.
  17. hepimizin zaman zaman içinde bulunduğu ruh hali. ingilizcede anxious sözcüğü bu ruh durumunu anlatmak için kullanılır* korkudan farklı olarak anksiyetede kaygı vardır,örneğin birkaç saat sonraki sınavımızdan korkarken, gelecekte ne iş yapıyor olacağımız hakkında kaygı duyarız. bu kaygı iyice depreşip kalbimizi pıtır pıtır attırdığında da nur topu gibi bir anksiyetemiz olur. üzerinde düşünüp optimist bir çözüm bulana dek kendini tekrarlar*
    17 ...
  18. 24.
  19. geçtiğini, kurtulduğunuzu düşündüğünüz bir anda, basit bir heyecanlanmayla tekrar ortaya çıktığında insanın içindeki yaşama sevincini öldüren lanet, şerefsiz, orospu çocuğu rahatsızlık.
    13 ...
© 2025 uludağ sözlük