kulelere şaşırmaktır. beklentilerin sönüvermesidir. izmir den sonra ankarayı görmek tabi biraz "abi daha büyüktür daha güzeldir" düşüncesi oluşturdu ama denizi yok gariplerimin bi kere lan.
Bize her yer kızılay desek çok doğru bi tabir olur. Nereye gidecekseniz gidin kızılay'dan geçmeden olmaz. Ulus'a ya da sıhhıye'ye gidilecekse yerdeki kartlara bakılmaması önerilir. Ankara'yı sevin o sizi zaten sever.
Angara'lılık değil, Ankara'lılık deniyorsa zaten Ankara'lı değilsindir. Ank(G)ara'yı + olarak düşünün tam ortası Kızılay'dır. Kaybolmanız imkansız ne yaparsanız yapın kendinizi Kızılay'a bir şekilde atar yine yolunuzu bulursunuz.
"burada deniz yok yaa" diyen üstün coğrafya bilgisine sahip olmaktır.
insanı amfibik bir canlı zannedip ankaralının denizsiz nasıl yaşadığına şaşırmaktır.
paris'e, las vegas'a dibi düşen ama ankara'ya denizi yok ya diyen birisi olmaktır.
sanki ankara insanı hayatında hiç deniz görmemiş gibi muamele edip onlara güya acımaktır.
deniz yok çünkü buranın rakımı 940 metre(3070 ft)dir. buraya gelirken deniz olmadığını bilen birisi zaten ankara'ya da alışabilecek donanıma sahip standart insandır. ha buraya gelmeyi kabul edip de deniz olmadığını bu yaşta yeni öğreniyorsan değil ankara'ya sen dünyaya adapte olamamışsın derler adama.
ilk başta tiksinerek, lanet okuyarak geldiğiniz bu şehirde, bir iki yıl geçirdikten sonra metamorfoza uğramaktır. Nerede ankarada geçen kitap-film var onu almak, ankara'da geçen tüm dizileri bilmektir. Memlekete döndüğünde, "ulan ankara negzelmiş ne özledim bee" demektir. Sevgiliyle göt donduran soğukta ısınmaya çalışmayı özlemektir. Herbiri farklı sıfatta kafelerini, birbirinden şiirsel sokaklarını özlemle anmaktır. Başka parkları gördüğünde, "nerde o kuğulu romantikliği, nerde kurtuluş parkı güzelliği" deyip keyif alamamaktır. Ankarada yabancı olmak, ankara'da bir ankaralı olmayan olmak, ne zaman uzak kalsan o şehri özlemektir.