- denizin olmaması.
- kuru soğuk.
- aşk acısı.
- sağlık problemleri.
- deformasyona uğramış bir metabolizmanın eseri olması.
- gözyaşlarının en çok döküldüğü şehir olması.
- polen sürüleri.**
- fake arkadaşlar edinmek. **
Metroda olsun otobüste olsun insanlar konuşmuyor, gülmüyor. Hayatlarından bezmiş gibi.
Kızılay'daki bir çok cafe 23:30 gibi kapatıyor. Oturuyor olmanız bir şeyi değiştirmiyor. "Sittir git" dercesine ayaklarınıza doğru sabunlu su döküyorlar.
Deniz yok... Denizin kokusu bile yok.
Bütün bakanlar, milletvekilleri falan orada. Yani bana uzak olmasını istediğim insanlar.
Eminim her yeri benim gittiğim yer gibi değildir. Herkes te benim gördüğüm gibi değildir. Ama benim şanssızlığım işte. Bir de yolda giderken adamın biri ayağıma balgam çıkarmıştı. Sonra kibarca pardon dedi. Arkasından hızlı bir şekilde benim geldiğimi görmedi belli ki ama yine de yaptı işte bunu. O da bula bula beni buldu. Gerçi adam o kadar utanarak pardon demişti ki üzülmüştüm bile. Yine de Ankara'Nın adı geçtiğinde hatırlarım.
Atatürk orman çiftliğinin oralarda kokoreç yaptığını sanıyorlar bir de. Yazık yaaa. izmir'de onun yüzüne bakmayız ama orada kuyruğa girdik. Zaten ilk ısırığı aldıktan sonra 4 izmirli birbirimize baktık hoşnutsuz olarak. O da ayrı bir anı.
deniz yok şikayetidir. solungaç solunum yapıyoruz sanki amına koyuyum. ama illa deniz diyorsan, git keçiören'e sürüyle şelale var, o şelaleri uç uca ekle marmara denizi oluşur.
"tam bir memur şehri." cümlesi. madem memur şehri, "bu kadar memura hizmet edecek esnaf ve memur çocuğu gençlerin sosyal hakları ne o zaman?" dedirdir.
edit: başlıkta saçma kelimesi de vardı. sonradan değiştirilince anlamsız bir entry oldu.