her sokağında yaşadığınız anılar, çocukluğunuz, gençliğiniz, sevdikleriniz varsa mümkündür. bir şehir sadece doğal güzellikleri için sevilmez. onu anlamlı kılan yaşanmışlıklardır.
Ankara'nın belki denizi yoktur, belki geçip denizi izleyebileceğimiz bir sahili yoktur ama tek yürek olmamızı sağlayan bir Anıtkabir'i, sımsıcak sokakları, azıcık güneş görünce doluştuğumuz güzel parkları vardır. Her sokağında, her caddesinde bir anımız, o içerisine tıkılıp kaldığımız küçücük kafelerde o kadar güzel kalpli insanlar vardır ki... Ankara'da belli bir süre yaşamayan, şehrin ruhuna ayak uyduramayan kimse bu sevgiyi anlayamaz.
ankaralı olmayan herhangi bir kişi tarafından garip karşılanandır.
Çok severim, çok özlerim. elimden gelen her fırsatta gitsem dâhi yetmez. orada büyümedim, oralı değilim, orada uzun süre yaşamadım ama güzel benim gözümde.
Çıkarsız sevmeyi öğrenmenin en güzel yolu, Ankara.
bir kaç ay önce bir arkadaşıma ben ankara'yı sevmiyorum dediğimde bana ankara'ya dışarıdan gelen kimse ankara'yı sevmiyor demişti. ankaraya nereden geldin diye soracak olursanız diyarbakır'dan gelmiştim ve 7-8 yıldır bu şehirde yaşıyorum. diyarbakır ise benim için güzel bir şehirdi en azından insanları dürüst kişilerdi.
kışın yağan karın üzerine doğan güneştir ankara'yı sevmek. metroya büfeden alınan indirimli egoyla binmektir. zaman zaman melih gökçek'e sövmektir. atatürk'e aynı topraklarda olduğunu bilmektir. sıcak bir güne uyanıp akşamına üşümektir.
(bkz: belki de mecburiyetten seviyorumdur)
(bkz: kendimi mi kandırıyorum acaba)