gezip tozmaktan, kalabaliktan yoruldugun bir gunun aksami, yedi tanesi bir milyondan simit alirsin otobus beklerken. ne guzel kokar o simit.. garda aglamissindir mesela, kimse yoktur yaninda mendil verecek.. yuruyerek insan icine karismak istersin. bir heykel durur yaninda, bir de ulus meydani arkandadir o an. bu yuzden sevilir ulus. astide yolculayanin yoktur/ya da bekleyenin, gozlerin dolu dolu bakarsin giderken, tanimadiklarina el sallarsin. herkes gittiginden agladigini sanarken, gidebildigin bir sehir oldugu icin aglarsin belki de..
aksama soguk olur diye mont tasimayi seversin. icin usurken, disinin da usumesini; ayazi seversin.
bekleyen insanlari izlemeyi de sevebilirsin. her sey icin siraya giren zihniyeti de..
bir sehri sevmek diye bir sey yoktur. yasadiklarini, anilarini, acilarini sever insan.
sevmek; istemekle birlikte gelişen bir oldugudur. geldim, istemek zorundaydım ve istedim..sonuç: seviyorum..nedeni : çünkü istiyorum!
(bkz: kafası karışmış yazar)*
Denizi bile yoktur oysa...Karanlıktır çoğu zaman.Ama sevdirir kendini sinsice,günden güne girer kanınıza.Öğrencisi, deniz kokusunu da,kumunu da, güneşi de taşır, sıcak bir şehir yapar Ankara'yı.Gençlik yıllarının en güzel anıları saklıdır o karanlık şehirde.Öyleki,istanbul'dan Ankara'ya giden o iğrenç çölümsü yollar gözünüze cennet bahçesi gibi görünür. Bir şehri güzel yapan sokaklarının sizden taşıdığı anılardır.
karlı bir sabah kızılay'da biraz dolaştıktan sonra üşüyerek girdiğin karanfildeki bir simitçide sıcak çayla simidin doyulmaz keyfini yaşatan yegane şehir olması.
her sey elinizin altindadir, ulasim da sorun yoktur, baya bir üniversite hatırı sayılır miktarda öğrenci vardir, kışın soğuktur yazın serindir, kızlar güzeldir ortam şendir...
aslında benim için fazla nedene de ihtiyaç yoktur 7 sene okuduğum ve 5 ay 5 gün askerlik yaptiğim yerdir.