bilmiyorum sadece yazarı ilgilendirecek derecede subjektif der misiniz ama bu şarkıyı müslüm gürses - bayhan ortalaması bir tınıyla icra edebiliyorum. ama icra ediyorum. burası mühim. söylemiyorum öyle pis lümpenler gibi, icra ediyorum.
her gören ağladı kalbini bağladı dalgalı saçlarına
boş yere ağlama kalbini bağlama ankara kızlarına, ezgilerine sahip şarkıdır.
nesrin sipahi'ye saygım büyüktür amma lakin mavi ışıklara daha yakışmıştır. https://www.youtube.com/watch?v=Kupwpw_-PE8
beste ve güftesi gündoğdu duran'a ait şarkıdır. nesrin sipahi tarafından muhteşem bir şekilde yorumlanmıştır. rakının yanında olmazsa olmaz şarkılardandır.
akp nin ulusalcı hareketi bastırmak için yaptığı büyük bir ahlaksızlığı belgeleriyle açıklayan mustafa balbay ve emin çölaşan ın programı. efendim bu özgürlükçü(!), demokrasiye inanmış(!) adamlar kendilerine muhalif yapan kanaltürk televizyonunun ve bazı mensuplarının şahsi hesaplarını didik didik etmişler, akıllarınca bir falso aramışlar, daha önce yaşar büyükanıt a, ahmet necdet sezer e, deniz baykal a yaptıklarını şimdi bu onurlu medya üzerine uygulamışlar. usta gazeteci emin çölaşan bu rezaleti belgeleriyle ispatladı fakat medyanın büyük çoğunluğunun satılmış olduğunu bildiğinden ''söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil'' havasındaydı. elbette ki bu rezalette akp nin tüm rezaletleri gibi örtbas edilecektir.
en olmadık yerlerde karşıma çıkışların şaşırtmasa da beni, sulandırıyor kıyısından köşesinden aşka yelken açmaya çalışan buğulu gözlerimi. geçen gün, kendimden başka kimse yokken senin kokun iştirak etti yalnızlık soframa. mor hırkam vardı yine üzerimde, en son iki yıl önce giydiğim, uzun sarılışının ardından kokunu yadigâr bıraktığın... burnuma gelen o koku, Ankara rüzgârını estirdi bir anda sakin odada. Saçımı başımı dağıtmakla yetinmedi, bir anda darmadağın etti benliğimi, saldı beni eski sevdalı günlere. direnemdim güzelliğine o soluk renki günlerin, aklıma geldi beni öptüğün o kısacık zaman dilimi. sen öperken yanağımı usulca, yeryüzündeki tüm maddi değerler kayboldu bir anda, yanağımdaki sıcaklığından gayrı. sonra izi kaldı o öpüşün, gülemiyor senden sonra yüzümün o kısmı. Başka dudakları hep reddedecek, hep!.. Hiç biri sen değil ki.. Hiçbiri sen olamaz ki.. Ve tuttuğum yas şerefine bir damla gözyaşı süzüldü yanaklarımdan dudaklarıma, süzülürken öptü beni, sen gibi... O an bir daha esti Ankara rüzgârı, ve sonra o cam açılmamak üzere kapatıldı, bir başka hikâyenin bir başka silik adamı tarafından.