ata adlı bir şarkıcının da seslendirdiği eski bir çalışma.
pembe küçük dudagin söyledi sarkimizi
indi bahar ankara'nin sisli yamaçlarina
içli sesin ah ne kadar açti gönülde sizi
her gören agladi kalbimi bagladi dalgali saçlarina
söyledim askimi ben ankara rüzgarina
olmadi kaldi benim her hevesim yarina
her gören agladi kalbimi bagladi dalgali saçlarina
önce biraz gülecek kalbe ümit katacak
söz verecek gelmeyecek hep seni aldatacak
sev diyecek sevmeyecek belki de aglatacak
bos yere aglama kalbini baglama ankara kizlarina...
akp nin ulusalcı hareketi bastırmak için yaptığı büyük bir ahlaksızlığı belgeleriyle açıklayan mustafa balbay ve emin çölaşan ın programı. efendim bu özgürlükçü(!), demokrasiye inanmış(!) adamlar kendilerine muhalif yapan kanaltürk televizyonunun ve bazı mensuplarının şahsi hesaplarını didik didik etmişler, akıllarınca bir falso aramışlar, daha önce yaşar büyükanıt a, ahmet necdet sezer e, deniz baykal a yaptıklarını şimdi bu onurlu medya üzerine uygulamışlar. usta gazeteci emin çölaşan bu rezaleti belgeleriyle ispatladı fakat medyanın büyük çoğunluğunun satılmış olduğunu bildiğinden ''söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil'' havasındaydı. elbette ki bu rezalette akp nin tüm rezaletleri gibi örtbas edilecektir.
beste ve güftesi gündoğdu duran'a ait şarkıdır. nesrin sipahi tarafından muhteşem bir şekilde yorumlanmıştır. rakının yanında olmazsa olmaz şarkılardandır.
en olmadık yerlerde karşıma çıkışların şaşırtmasa da beni, sulandırıyor kıyısından köşesinden aşka yelken açmaya çalışan buğulu gözlerimi. geçen gün, kendimden başka kimse yokken senin kokun iştirak etti yalnızlık soframa. mor hırkam vardı yine üzerimde, en son iki yıl önce giydiğim, uzun sarılışının ardından kokunu yadigâr bıraktığın... burnuma gelen o koku, Ankara rüzgârını estirdi bir anda sakin odada. Saçımı başımı dağıtmakla yetinmedi, bir anda darmadağın etti benliğimi, saldı beni eski sevdalı günlere. direnemdim güzelliğine o soluk renki günlerin, aklıma geldi beni öptüğün o kısacık zaman dilimi. sen öperken yanağımı usulca, yeryüzündeki tüm maddi değerler kayboldu bir anda, yanağımdaki sıcaklığından gayrı. sonra izi kaldı o öpüşün, gülemiyor senden sonra yüzümün o kısmı. Başka dudakları hep reddedecek, hep!.. Hiç biri sen değil ki.. Hiçbiri sen olamaz ki.. Ve tuttuğum yas şerefine bir damla gözyaşı süzüldü yanaklarımdan dudaklarıma, süzülürken öptü beni, sen gibi... O an bir daha esti Ankara rüzgârı, ve sonra o cam açılmamak üzere kapatıldı, bir başka hikâyenin bir başka silik adamı tarafından.
en olmadık yerlerde karşıma çıkışların şaşırtmasa da beni, sulandırıyor kıyısından köşesinden aşka yelken açmaya çalışan buğulu gözlerimi...
geçen gün kendimden başka kimse yokken senin kokun iştirak etti yalnızlık soframa. mor hırkam vardı üzerimde, en son iki yıl önce giydiğim, uzun sarılışının ardından kokunu yadigâr bıraktığın... burnuma gelen kokun ankara rüzgârını estirdi bir anda sakin odamda. saçımı başımı karıştırmakla kalmadı, dağıttı toparlanmış halet-i ruhiyemi, beni eski sevdalı günlere saldı.
direnemedim güzelliğine solmuş günlerin...
aklıma beni öptüğün o kısacık zaman dilimi geldi. sen öperken yanağımı en masumundan, içim titriyordu, ellerim, bedenim...
izi kaldı o öpüşün, dülemiyor artık yüzümün o kısmı, felçli gibi... başka dudakları hep reddedecek, hep!...
hiç biri sen değil ki...
hiç biri sen olamaz ki...
ve tuttuğum yas şerefine bir damla yaş süzüldü yanağımdan dudaklarıma, süzülürken öptü beni senin gibi...
son bir kez daha esti ankara rüzgârı ve sonra o pencere açılmamak üzere kapandı, bir başka hikâyenin bir başka silik adamı tarafından...
bilmiyorum sadece yazarı ilgilendirecek derecede subjektif der misiniz ama bu şarkıyı müslüm gürses - bayhan ortalaması bir tınıyla icra edebiliyorum. ama icra ediyorum. burası mühim. söylemiyorum öyle pis lümpenler gibi, icra ediyorum.