geçtiğimiz yıl ilk kez ankara'da bir arkadaşımla buluştum. ikimiz de şehri bilmediğimizden bir başlangıç noktası belirledik, oradan ilerliyoruz. bir süre sonra kaybolduğumuzu anladık geri döneceğiz ama geldiğimiz yönü bulamadık. sokaktan geçen birine sormaktan daha güvenli olduğunu düşündüğümüzden polise yön sorduk. ben o an ankara'nın havasında bir şeyler olduğunu anladım. adama diyoruz ki "istikbal ne tarafta?" hangi? diyor. "göklerde" diyecek sanki, öyle ciddi düşünüyor. diyoruz ki, buraya istikbalin oradan geldik ama yolu kaybettik nasıl döneceğiz? "nerden geldiniz buraya?" dedi. istikbal dedim. hayır onu demiyorum nerden dedi. istikbal işte ya dedim. onu demiyorum nasıl geldiniz dedi. istikbalin oradan yürüyerek dedim ama ağlayacağım sinirden. hala "o değil en başta nerden geldiniz?" diyor. meğerse şehri soruyormuş. "istanbul" dedim. "heh, istikbal yukarda" dedi. ben şok. yanındaki polis kahkaha atıyor artık.
o şehirde bir gariplik var kesinlikle ama dur bakalım.
küçük tiyatrodan kızılay'a yürümek, atatürk bulvarı ve cinnah üzerinden botanik park'a yürümek, botanik'ten seğmenlere yürümek, seğmenler'den kuğulu'ya yürümek. yürümek yani... pek bir seçeneğiniz yok ankara'da. ama seviyor muyum, hem de nasıl.
kızılay : telwe, ucuz nargile kafeler, olgunlar, dost, nil bar,eski yeni,can balık (ve onun üstündeki pizzacı),karanfil metro,necatibey deki ömrümü sken kız yurdu(adını hatırlamıyorum), volkan piknik,
cebeci: kırık oklava, mülkiye, bizim ev, ankara atatürk yurdu, gecenin 4 ünde poğaca getiren pastane, dikimevi metronun oradaki ızgaracılar,ankara hastanesi,
hepsinde anılarını bırakırsın. zaman sonra bazılarına girmeye bile korkarsın. sırf o anıların yaşandığı gibi kalsın diye.
bunların içinden hiç birini bilmeyen, yaşamayan kardeşlerim varsa onlara benden bir adet sincan avm makedi + başkanın dinazorlarının taşaklarını hediye ediyorum. hadi bakalım.