osman pamukoğlu kitabı. okuması çok zevkli ve ince bir kitap olduğu için yaklaşık 1 saatte biter. bilgi verici ve iğneleyicidir bol bol. tavsiye edilir.
angut kuşu eşi öldüğü zaman (yanına o anda başka bir yırtıcı hayvan veya bir insan gelse dahi) gözlerini bir dakika bile eşinin ölüsünün üstünden ayırmadan o da ölene kadar onun baş ucunda bekler... işte bu canlının yaptığı en büyük"angut"luk budur.. ayrıca bu olay bütün angut kuşları için geçerlidir, arada bir görülen birşey değildir.. çok ürkek bir hayvan olmalarına rağmen eşinin ölüsünün başında bekleyen angut kuşuna elini uzatsanız dahi oradan kaçmaz.. hani derler ya "angut gibi bakmasana lan".. keşke herkes angut gibi bakabilse değer verdiklerine.. bundan sonra bazılarına "angut" demeden önce bir kere daha düşünün..
BiR ÇEŞiT KUŞ TÜRÜDÜR ANGUT KUŞU'NUN EŞi ÖLDÜĞÜ ZAMAN (YANINA O ANDA BAŞKA BiR YIRTICI HAYVAN VEYA BiR iNSAN GELSE DAHi) GÖZLERiNi BiR DAKiKA BiLE EŞiNiN ÖLÜSÜNÜN ÜSTÜNDEN AYIRMADAN O DA ÖLENE KADAR ONUN BAŞ UCUNDA BEKLER...
emekli tümgeneral Osman Pamukoğlu nun piyasaya yeni çıkan kitabı;
TEMMUZ sonlarıydı...
Iğdır Ovası nı Erivan düzlüğünden ayırarak, siyasi sınırı çizen Aras ın, bizden taraf, kenarındaydım... Nehir, iran a doğru acelesiz akıyordu. Suyun yüzeyi, rengárenk ördeklerle kaplanmıştı.
Babamın yıllar önce avlanmam için yaptırdığı tekli kırma tüfeği, biraz da nostalji için istemiştim, o da göndermişti. Tek fişek almıştım yanıma... Amacım av değildi. Cansız hedef seçip, ateş edecektim. Ama gördüğüm ördek sürüsünün cazibesine kapılmamak elde değildi...
Çalıları siper alarak, sürünmeye başladım. Yılan bile daha sessiz olamazdı ki, ördeklerin melodileri kesildi. Varlığımı sezmişlerdi. Yüzlerce kanadın suya çarpma sesi, telaşlarını anlatan tiz ötüşleri gökyüzünü çınlattı. Yattığım yerden, havaya dikey olarak yükselen ördekleri görüyordum. Yapacak bir şey yoktu.
Ayağa kalktım, yürüdüm. Kaçan sürü için hayıflanıyordum... Birden, sağ tarafımda kanat uğultuları duydum. iki dev kuş geldi, önümdeki adacığın üzerine gürültüyle kondu. iki anguttu... Ben ayaktaydım, tüfek elimdeydi. Bana baktılar... Avcı burunlarının dibindeydi ve umurlarında değildi. Rahat, huzurlu, kaygısız... Tüfeği doğrulttum, kısa mesafeden, nişan almaya bile uğraşmadan, tetiği çektim... Patlamasıyla, angutun gövdesinden hışırtı gelmesi bir oldu.
Kıllarını bile kıpırdatmadılar!
Ne saçmaları yiyen, ne de öbür angut, tepki verdi... Bana mısın demiyorlardı... Ben, elde tüfek, angutlar önümdeki adacıkta, öylece kalakaldık... "Bu da nerden çıktı" der gibi, şöyle bir baktılar bana, sonra öbür tarafa döndüler yüzlerini... Kafaları da, gövdeleri gibi kalındı anlaşılan! Öylece izledim... Angutlar izlemeye değerdi çünkü... Bir süre sonra, kendilerini taciz etmeye çalışan omurgalı başka cinsler olduğunu, ne kadar angut olsalar da anladılar... Ve, istemeye istemeye iri gövdelerini kaldırıp, gözden kayboldular.
havacılıkda bir kural vardır:"ruzgara karşı kalkılır,rüzgara karşı inilir."açık ve net... eger ufak bi yelken kanat veya yamaç parasutu egitimi alırsanız bile bu kural ilk ögreneceginiz kurallardandır. sebepse özellikle inişte arkadan yadiginiz ruzgarı kontrol edememeniz ve arkadan gelen ruzgar sebebiyle kullandıgınız aracın ,kanatlarının altında hava şişmesi oluşması ve aracın de tabiiki sizin takla atmanıza sebebiyet verir.
angut kuşuda tam bu şekilde iniş yapar.rüzgar onun için onemli değildir,kanatların kaldırma kuvvetiyle kalkışlarda problem yaşamaz ancak inişte ruzgarı hesaplamaz* ve indiği gibi paldır küldür taklalar atar. bundan angut kusu denmiştir efenim kendisine.*
soylendiginde, insani bulutlarin uzerine tasiyan, super kelimedir kendileri. her ne kadar bir ordek turu olsa da, anlama problemi olan ya da, kendisini oyle lanse eden vatandaslar icin kullanilir.
"ölümüne sevda, ölümüne bağlılık" betimlemelerinin ortaya çıkmasını sağlamış belki de bu yüzden tek eşlilikten yana olmayanların angut ismini taktığı kuştur.