Herkesin (haksız bir şekilde) kullandığı bir ifadedir "Angut".
Birisi bir salaklık yapınca, bir laftan anlamayınca, böyle boş boş bakınca
hemen "Angut'musun" der günümüzün insanı.. .
Angut'un aslında bir kuş olduğunu bilmeyen bir ton "Angut!" var
ülkemizde.. Angut kuşu'nun eşi öldüğü zaman (yanına o anda başka bir
yırtıcı hayvan veya bir insan gelse dahi) gözlerini bir dakika bile
eşinin ölüsünün üstünden ayırmadan o da ölene kadar onun baş ucunda
bekler...
işte bu canlının yaptığı en büyük"Angut"luk budur.. Ayrıca bu olay bütün
Angut kuşları için geçerlidir, arada bir görülen bir şey
değildir.. Çok ürkek bir hayvan olmalarına rağmen eşinin ölüsünün başında
bekleyen Angut kuşuna elini uzatsanız dahi oradan kaçmaz.. Hani derler ya
"Angut gibi bakmasana lan".. keşke herkes Angut gibi bakabilse değer
verdiklerine.. Bundan sonra bazılarına "Angut" demeden önce bir kere daha
düşünün..
Bir "Angut" bile olamayan o kadar çok insan var ki
artık günümüzde...
(bir mailden alıntıdır)
Akillanmayandir. Kelime kokeni "angus" isimli kustan gelmektedir. Efenim simcik bu kuslar her karaya inislerinde hep ayni hatayi yapiyorlar. Bu nedendir ki ayni hatayi yapanlara da angut denilmektedir. Mesela Zall hazretlerinin bizleri takmamasi apacik bir angutluktur.
herkesin bildiği gibi bir kuş cinsidir ayrıca hakaret olarak da kullanılan bu kelimeye anlam kazandıran da angut kuşudur. şöyle ki; angut kuşları bülbül kuşları gibi çift olarak gezerler ve eşi öldüğü zaman kendisi de ölünceye kadar eşinin başından ayrılmaz ve gözlerini ölü eşinden hiç ayırmazmış.. insanların hakaret olarak kullandıkları angut ve angut angut bakmak terimleri de buradan gelmektedir.
bir kuş türüdür.
hakaret olarak kullanılmasını çok saçma buluyorum kullanmayın şu kelimeyi hakaret olarak. ben birini övmek isteyince kullanıyorum çok daha hoş.
BiR ÇEŞiT KUŞ TÜRÜDÜR ANGUT KUŞU'NUN EŞi ÖLDÜĞÜ ZAMAN (YANINA O ANDA BAŞKA BiR YIRTICI HAYVAN VEYA BiR iNSAN GELSE DAHi) GÖZLERiNi BiR DAKiKA BiLE EŞiNiN ÖLÜSÜNÜN ÜSTÜNDEN AYIRMADAN O DA ÖLENE KADAR ONUN BAŞ UCUNDA BEKLER...
emekli tümgeneral Osman Pamukoğlu nun piyasaya yeni çıkan kitabı;
TEMMUZ sonlarıydı...
Iğdır Ovası nı Erivan düzlüğünden ayırarak, siyasi sınırı çizen Aras ın, bizden taraf, kenarındaydım... Nehir, iran a doğru acelesiz akıyordu. Suyun yüzeyi, rengárenk ördeklerle kaplanmıştı.
Babamın yıllar önce avlanmam için yaptırdığı tekli kırma tüfeği, biraz da nostalji için istemiştim, o da göndermişti. Tek fişek almıştım yanıma... Amacım av değildi. Cansız hedef seçip, ateş edecektim. Ama gördüğüm ördek sürüsünün cazibesine kapılmamak elde değildi...
Çalıları siper alarak, sürünmeye başladım. Yılan bile daha sessiz olamazdı ki, ördeklerin melodileri kesildi. Varlığımı sezmişlerdi. Yüzlerce kanadın suya çarpma sesi, telaşlarını anlatan tiz ötüşleri gökyüzünü çınlattı. Yattığım yerden, havaya dikey olarak yükselen ördekleri görüyordum. Yapacak bir şey yoktu.
Ayağa kalktım, yürüdüm. Kaçan sürü için hayıflanıyordum... Birden, sağ tarafımda kanat uğultuları duydum. iki dev kuş geldi, önümdeki adacığın üzerine gürültüyle kondu. iki anguttu... Ben ayaktaydım, tüfek elimdeydi. Bana baktılar... Avcı burunlarının dibindeydi ve umurlarında değildi. Rahat, huzurlu, kaygısız... Tüfeği doğrulttum, kısa mesafeden, nişan almaya bile uğraşmadan, tetiği çektim... Patlamasıyla, angutun gövdesinden hışırtı gelmesi bir oldu.
Kıllarını bile kıpırdatmadılar!
Ne saçmaları yiyen, ne de öbür angut, tepki verdi... Bana mısın demiyorlardı... Ben, elde tüfek, angutlar önümdeki adacıkta, öylece kalakaldık... "Bu da nerden çıktı" der gibi, şöyle bir baktılar bana, sonra öbür tarafa döndüler yüzlerini... Kafaları da, gövdeleri gibi kalındı anlaşılan! Öylece izledim... Angutlar izlemeye değerdi çünkü... Bir süre sonra, kendilerini taciz etmeye çalışan omurgalı başka cinsler olduğunu, ne kadar angut olsalar da anladılar... Ve, istemeye istemeye iri gövdelerini kaldırıp, gözden kayboldular.