"yaşamım tarafından tuzağa düşürüldüm. kendi gölgesizliğimle nasıl başa çıkacağımı bilmiyorum. yaşamımın nasıl gelişeceğini görmek benim için çok zor..." tarkovski
"ilkelerine bir kez olsun ihanet eden insan, hayat ile olan saf ilişkisini yitirir. Bir insanın kendine karşı hile yapması, onun, filminden, hayatından, her şeyinden vazgeçmesi demektir." a. tarkovski
beynimin sularini akitmak istedigini dusundugum, kanimca super zeki insanlarin sadece anladigi fakat benim hic bir sey anlamadigim bos bos sehpalari, kuyulari ceken durum filmi yonetmeni.
4 Nisan 1932 tarihinde, şu anda Beyaz Rusya sınırları içindeki Ivanono'nun Zavraje bölgesinde doğdu.
Sergei Eisenstein'den sonra adı en çok duyulan Rus sinemacılardan biri olan Andrei Tarkovsky ( Ünlü şair Arseniy Tarkovsky'nin oğlu ), VGIK Sovyet Film Okulu'na girmeden önce müzik ve Arapça eğitimi aldı. VGIK'te saygın yönetmen Mikhail Romm'un öğrencisi oldu. Romm öğrencilerini bireysel yeteneklerini geliştirmek yolunda teşvik eden bir entelektüeldi.
Tarkovsky uluslararası sinema arenasında, ilk uzun metrajlı yapımı olan Ivanovo detstvo (ivan'ın Çocukluğu - 1962) ile dikkatleri üzerine çekti ve Venedik Film Festivali`nde büyük ödül kazandı. On iki yaşında bir casusun hikâyesini anlatan bu ödüllü film, ikinci yapımı için otoritelerde büyük bir beklenti oluşturdu.
ikinci filmi Andrei Rublyov (Andrey Rublev - 1969 ), 1971 yılına kadar Sovyet yetkililerce yasaklanmış olarak kaldı. Cannes Film Festivali dahilinde, ödül almaması için kasıtlı olarak festivalin son günü sabah saat 4:00'de gösterilmesine rağmen bir ödül kazanmayı başardı. 1972 yılında gelen, ünlü bilim kurgu yazarı Stanislav Lem'in aynı adlı romanından uyarlanan Solyaris (Solaris), Stanley Kubrick'in 2001: Bir Uzay Destanına Sovyetlerin cevabı olarak görüldü ancak Tarkovsky bunu hiçbir zaman kabul etmedi. Solaris gezegeninin yörüngesindeki bir uzay istasyonunda yaşanan doğaüstü olayların ve insanların hayalleri ve vicdan muhasebeleri üzerine derin bir gerilim-bilim kurgu filmi olan Solaris, diğer yapıtlarına göre daha rahat bir şekilde seyirciyle buluştu ancak 1975 yılında çektiği Zerkalo ( Ayna ) ile tekrar Resmi Engellere takıldı. Tarkovsky'nin kendi çocukluğundan kalma bazı anıları ile, kırklı yaşların sonundaki bir adamın çocukluğu, annesi ve savaş ile ilgili anılarında Sovyet halkına farklı bir bakış açısı sunan bu film yine pek çok resmi otorite tarafından yasaklanması gereken bir film olarak görüldü.
Bir sonraki film Stalker (iz Sürücü - 1979), ilk versiyonun bir laboratuar kazası ile ile yok olmasından sonra, çok düşük bir bütçe ile yeniden çekilmek zorunda kaldı. Tarkovsky sinemasının belirgin özelliklerinden olan ağır ve uzun planların, özenli kompozisyonların, derin anlamlar içeren diyalogların en güzel şekilde kullanıldığı bu filmi takip eden ve resmi makamların izni ile italya'da çekilen Nostalghia (Nostalji - 1983) Andrei Tarkovsky'nin sıla özlemini dışa vurduğu ve sürgünde çevirdiği ilk filmidir. Son filmi Offret (Kurban - 1986)'in çekimlerini isveç'te, Ingmar Bergman'ın ekibi ile tamamladı. Aynı sene Cannes Film Festivali'nde tam dört ödül alarak festivale damgasını vurdu. 28 Aralık 1986 tarihinde, Paris'te akciğer kanseri sebebiyle hayata veda etti.
1990 yılında "sinema sanatına olağanüstü katkısı, evrensel insani değerleri ve hümanist düşünceleri olumlayan yenilikçi filmleri" nedeniyle Tarkovsky'ye Lenin Ödülü verildi.
filmleri
Kurban Offret - Sacrificatio (1986)
Tempo di viaggio (1983)
Nostalji - Nostalghia (1983)
iz Sürücü - Stalker (1979)
Ayna - Zerkalo (1975)
Solaris - Solyaris (1972)
Andrey Rublev - Andrei Rublyov (1969)
ivan'ın Çocukluğu - Ivanovo Detstvo (1962)
Silindir ve Keman - Katok i Skripka (1960)
Bugün Kimse işten Çıkarılmayacak - Segodnya uvolneniya ne budet (1959)
Konsantre - Kontsentrat (1958)
Katiller - Ubijtsi (1958)
"sanat yaratma kapasitesidir. Yaratıcının aynadaki yansısıdır. biz sanatçılar bu jesti tekrarlamaktan, taklit etmekten başka bir şey yapmıyoruz. sanat, Yaradana benzediğimiz belirli bir andır. bu yüzden Yaradandan bağımsız bir sanata asla inanmadım. Tanrı'sız bir sanata inanmıyorum. sanatın anlamı yakarmadır. bu benim yakarışım. eğer bu dua, bu yakarış, benim filmlerim insanları Tanrı'ya yöneltebilirse ne mutlu bana. yaşamım esas anlamını bulacak: hizmet etmek. ama bunu asla başkalarına empoze etmeye kalkışmayacağım. hizmet etmek fethetmek demek değildir. "
hayranlarıyla olduğu kadar, iflah olmaz karşıtlarıyla da meşhur bir yönetmendir. zerkalo'yu çektikten sonra kendisine gönderilen bir mektup, filmin berbat olduğundan başlayıp, bu tür kepazeliklere sovyet yönetiminin neden izin verdiğinden yakınan ifadeler doludur. bu denli olmasa da günümüzde ondan nefret edenler de filmleri hakkında benzer bir faşizan dil kullanır. bu insanlar, kendisinin beğenmediği tarkovski filmlerini değerlendirirken "bu veya şu nedenden ötürü beğenmiyorum" veya "ben anlamıyorum" gibisinden sağduyu veya mütevazılık içeren bir cümle kurmayı bile denemezler. elbette hiç kimse tarkovski'yi sevmek zorunda değildir, aynen herkesin tarkovski'yi sevmeme zorunluluğu olmaması gibi. fakat tarkovski'nin filmlerini anlamlandıramayan bazı sinema seyircileri, bu filmleri herkesin anlamlandıramamasının bir zorunluluk olduğunu zannetmektedir. ne yazık ki, az önceki satırlarda denildiği gibi, "beğenilere saygı" mefhumu, ancak alışıldık sinema dilinin sınırları içerisindeki yapıtlar mevzubahisse geçerli sayılmaktadır sadece.
"ruhun mükemmelliğini arzulamayan hiçbir insan değerli değildir; bir tarla faresi ya da bir tilki kadar önemsizdir" diyen yönetmen. 25 yıllık sinema kariyerinde sadece 7 film yapmıştır. Eisenstein den sonra en iyi ikinci rus yönetmen olarak anılır. 1983 yılında avrupa'ya iltica etmiştir. paris'te ölmüştür.
yaptığı filmlerin her karesinde farklı farklı imgeler, mesajlar vardır. nesneleri, basit duyguları, insanları başka açılardan gösterdiği için filmleri sanatsaldır. ama çoğu kişi popüler olandan nefret eder. tarko'da* popülerleşmeye başladıkça basit eleştirilere maruz kalıyor. üç beş tiki güzel dedi diye kötülemek gereksiz. zaten Washington ulusal sanat müzesinde stalker'ı falan tikiler sevdiği için izlettiriyorlar.
rus sinemasında minimalist akımın en önemli yönetmenleriden birisi.
kişisel kanatim filmlerinin bok gibi olduğu yönündedir. entelektüel geçinen gençlik yönetmenin filmlerini sevmek zorunda hissederler kendilerini, daha doğrusu abileri ablaları tarafınfan dikte edilir bu. eğer Tarkovski filmini beğenmediysen, sinema sanatından anlamıyorsundur, anlamadıysan ne demek istediğini senin anlaman kıttır. benim gariban gençliğimde kendisini kasarda kasar.
efenim misal, filmi izlerken sıkılmıştır, bunalmıştır lakin film nasıl diye sorduğunda mükemmeldi der*
ilginç tabi.
ayrıca tanım: fimlerinde kanımca netleme sorunu yaşayan yönetmen.
Andrei Tarkovsky, 1932 yılında Moskova'da dünyaya geldi. Babası ünlü şair Arseniy Tarkovsky'dir.
Tarkovsky sinema eğitimini Moskova'da Devlet Sinema Okulunda aldı. "Yol Silindiri ve Keman", 1960 yılında Sinema Okulu için yaptığı diploma filmi aynı zamanda ilk filmi ve tamamen Sovyet topraklarında geçen tek filmidir Tarkovsky'nin. ilk konulu uzun filmine "ivan'ın ihtirasları" adıyla başlayan yönetmen, filmi 1961 yılında "ivan'ın Çocukluğu" ismiyle bitirmiştir. ivanın Çocukluğu Tarkovsky'nin uluslar arası arenada tanımasını sağladı. Bu film Venedik Film Festivalinde, Altın Arslan Ödülünü başka bir filmle paylaşır.
1966'da "Andrei Rublev"i çeken Tarkovsky, bu filmiyle o dönemki Rus yönetimin tepkisini çekti. Filmin SSCB'de gösterimine, 1967 Cannes Film Festivali'nde ödül kazandıktan 1 yıl sonra izin verildi.
Tarkovsky, 1972'de Stonislov Lem'in eserinden uyarlayarak çektiği ve kendi ifadesi ile bilim-düşlem olan "Solaris"adlı filminde hayatın anlamını araştıran yolculuğuna çıktı. Tarkovsky diğer filmlerinde olduğu gibi bu filminde de şiirsel öğelere yer vermişti ve Solaris gezegeninin sonsuz koridorlarında, sonluluk - sonsuzluk, varlık - yokluk gibi insanın varoluşsal gayelerine ilişkin sorularına cevaplar arıyordu.
Tarkovsky, 1975'te yönettiği "Ayna"da yansıma ve hafıza olgularını çıkış noktası yaparak, çocukluk ve ilk gençlik yıllarına, bilinç altı derinliklerine, düşlerine ışık tuttu. Filmde Tarkovsky'nin kahramanları, dünyayı kişisel kökenlerinde öğrenmeye başlıyorlar. Çocuklukları hatırlayamayacakları kadar sönük bir neşeyle geçmiş ve bu onları yetişkinliklerinde duygusal açıdan yetim bırakmış.
1979'da çektiği "Stalker - iz Sürücü" adlı filmi ise meteor düşen yasak bir bölgeye keşif yapan bir kılavuz, bir ressam ve bir edebiyatçının yolculuğunu konu ediyor. Tarkovsky'nin kahramanı ruhani bir yolculuğun içindedir. Kavrayışa, iletişime ulaşmak için yapılan bu yolculuklar zaman ve mekan içinde yapılır. Ayrıca bu yolculuklar Tarkovsky'nin iç alemine yaptığı yolculuklardır ve sürgünde geçirdiği yılları da hatırlatır. Yolculuğun sonunda doğru yoldan ulaşılmayan bölgenin merkezinde gerçek arzularımızın açığa çıkacağı ve gerçekleşeceği esrarengiz bir oda bulunur. 1982'de, "Nostaljiya"yı çekti. Son filmi "Kurban"ı, 1986'da isveç'te çekti. Yönetmen bu filmde bireyin kendi hayatıyla hesaplaşmasını anlatır.
Andrei Tarkovsky 29 Aralık 1986'da öldü. Ölümünün üzerinden geçen bu süre zarfında klasik statüsünü elde etti.
cannes film festivali'nde ödül almaması için çok büyük çaba sarf edilmesine rağmen festivalin son günü sabah 4.00 gösterilmesine karşı ödül almayı başarmış usta yönetmen türk versiyonu nbc *
kendi ifadesiyle, her filminde varoluşun anlamını keşif yönünde bir geziye çıkan sinemacı. tarkovski, mühürlenmiş zaman isimli eserinde şöyle der:
"Ne olursa olsun yalnızca bir mal olarak tüketilmek istenmeyen her türlü sanatın amacı, hiç şüphesiz kendine ve çevresine, hayatın ve insan varlığının anlamını açıklamak, yani insanoğluna gezegenimizdeki varoluş nedenini ve amacını göstermek olmalıdır. Hatta belki de hiç açıklamaya kalkmadan onları bu soruyla karşı karşıya getirmelidir."
fotografik sinematografyası ile sınıfının babası sayılan sanat adamı. bugün bir kieslowski varsa haneke varsa, lynch varsa bu adam filmlerinde kendini anlattığı için vardır.
arayış içinde olan yönetmenlerin büyük kaynağıdır.
benim görüşüme göre kesinlikle şiirsel bir anlatımı yoktur filmlerinin. şiirsel film derseniz benim aklıma kore ve japon sineması gelir.
şöyle bir sahne mesela tarkovski filmlerinin ana hatlarını gösterir,
--spoiler--
2 adam kırık dökük bir garın bekleme odasındaki masada karşılıklı oturup bir savaşın tam olarak ne zaman başladığını tartışmaktadırlar, dakikalarca konuşurlar konuşurlar konuşurlar, bu sırada kimilerinin dikkati dağılır, kimileri (özellikle ikinici defa aynı filmi izleyenler) savaşın başlama tarihinin çok önemli bişey olduğunu idrak ederler... velhasıl konuşmanın belkide ortasında bi yerlerde dışarıdaki tren canhıraş bir şekilde düdüğünü öttürür, ve gürültülü bir şekilde kalkış yapar, adamlar konuşmasına devam etmektedirler, lakn biz trenin sesinden ne konuştuklarını anlayamayız. trenin olay mahalini terketmesi de bir kaç dakika sürer.
herşey normale döndüğünde, adamlar masadan kalkarlar, dışarı çıkıp yürürler, adamlardan birisi elindeki kağıdı buruşturup çöpe atar, uzaklaşırlar gitgide, bi noktadan sonra konuştuklarını duyamayız, son tren kalkmış ve ölüm sessizliği vardır geride.
görüntü kararır, kilisenin bahcesinde bir köpeğin kameraya havlamasıyla yeni bir sahne başlar, bu arada uzaklardan bir tren gelmektedir.
--spoiler--
nuri bilge ceylan ın en çok etkilendiği yönetmenlerin başında gelir. stalker gibi efsane ve devrim niteliğinde olan filmi öylesine zor şartlarda çekmiştir ki,filmin her dakikasına sanki bu hınca hınç yansımış gibidir. kendini spielberg gibi kitlesel film yapmamakla tanıtan bu dev, ardından sinemada dinmek bilmeyen bir fırtına bırakmıştır. bugün sinema hakkında konuşacaksan eğer,ozu ile birlikte andrei de anlaman lazım.
filmlerinde genelde kasvetli ve ağır bir hava hakimdir. bir defa izlemede anlaşılmayacak öğelerle doludur. sscb gibi bir ülkede film yapmasına ve zaman olarak bizden uzak olmasına rağmen, çok başarılı olmuştur.