"doğu daima ebedî hakikate daha yakın olandır. ama batı 'bana bak, beni dinle, ben aşk kadar acıyı da anlarım' der. doğu kendi hakkında konuşmaz. kendini tanrı ve doğa içinde yitirir, kendini onlarda yeniden keşfetmek için.
insanlar, yalnız olmayı ve mümkün olduğu kadar çok tek başlarına vakit geçirmeyi öğrenmeliler. Bence günümüz gençliğinin yaptığı hatalardan bir tanesi gürültülü ve her daim agresif etkinlikler ile bir araya gelmeye çalışmaları. Bana kalırsa yalnız hissetmemek için bir araya gelme arzusu talihsiz bir hastalık belirtisi. Her insan çocukluğundan itibaren kendi kendine vakit geçirmeyi öğrenmeli. Bu insanlar yalnız olmalı anlamına gelmiyor, fakat kişi kendinden sıkılmamalı çünkü öz benlik tarafından baktığımda kendi kendine vakit geçirmekten sıkılan insanlar bana tehlikede geliyor.
filmleri metinlerarasılık yöntemi ile tasavvufla dahi kıyaslanabilir. her karesine bir hikaye sığdırılır niteliktedir. şahsen favorim "nostalghia" ve "zerkalo"dur. ayrıca nuri bilge ceylan ne kadar etkilenirse etkilensin tarkovski ile yan yana gelebileceğini zannetmiyorum. severleri kızmasın lakin zerkalo filmindeki yükseliş sahnesinin yanından bile geçemez nuri bilge ceylanın elma sahnesi. naçizane yorumum.
4 Nisan 1932'de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nde doğdu.
Sergei Eisenstein'den sonra adı en çok duyulan Sovyet sinemacılardan biri olan Andrei Tarkovsky ( Ünlü şair Arseniy Tarkovsky'nin oğlu ), VGIK Sovyet Film Okulu'na girmeden önce müzik ve Arapça eğitimi aldı. VGIK'te saygın yönetmen Mikhail Romm'un öğrencisi oldu. Romm öğrencilerini bireysel yeteneklerini geliştirmek yolunda teşvik eden bir entelektüeldi.
Tarkovsky uluslararası sinema arenasında, ilk uzun metrajlı yapımı olan Ivanovo detstvo (ivan'ın Çocukluğu - 1962) ile dikkatleri üzerine çekti ve Venedik Film Festivali`nde büyük ödül kazandı. On iki yaşında bir casusun hikâyesini anlatan bu ödüllü film, ikinci yapımı için otoritelerde büyük bir beklenti oluşturdu.
ikinci filmi Andrei Rublyov (Andrey Rublev - 1969 ), 1971'e kadar Sovyet yetkililerce yasaklanmış olarak kaldı. Cannes Film Festivali dahilinde, ödül almaması için kasıtlı olarak festivalin son günü sabah saat 4:00'de gösterilmesine rağmen bir ödül kazanmayı başardı. 1972'ye gelen, ünlü bilim kurgu yazarı Stanislav Lem'in aynı adlı romanından uyarlanan Solyaris (Solaris), Stanley Kubrick'in 2001: Bir Uzay Destanına Sovyetlerin cevabı olarak görüldü ancak Tarkovsky bunu hiçbir zaman kabul etmedi. Solaris gezegeninin yörüngesindeki bir uzay istasyonunda yaşanan doğaüstü olayların ve insanların hayalleri ve vicdan muhasebeleri üzerine derin bir gerilim-bilim kurgu filmi olan Solaris, diğer yapıtlarına göre daha rahat bir şekilde seyirciyle buluştu ancak 1975'te çektiği Zerkalo ( Ayna ) ile tekrar Resmi Engellere takıldı. Tarkovsky'nin kendi çocukluğundan kalma bazı anıları ile, kırklı yaşların sonundaki bir adamın çocukluğu, annesi ve savaş ile ilgili anılarında Sovyet halkına farklı bir bakış açısı sunan bu film yine pek çok resmi otorite tarafından yasaklanması gereken bir film olarak görüldü.
Bir sonraki film Stalker (iz Sürücü - 1979), ilk versiyonun bir laboratuar kazası ile ile yok olmasından sonra, çok düşük bir bütçe ile yeniden çekilmek zorunda kaldı. Tarkovsky sinemasının belirgin özelliklerinden olan ağır ve uzun planların, özenli kompozisyonların, derin anlamlar içeren diyalogların en güzel şekilde kullanıldığı bu filmi takip eden ve resmi makamların izni ile italya'da çekilen Nostalghia (Nostalji - 1983) Andrei Tarkovsky'nin sıla özlemini dışa vurduğu ve sürgünde çevirdiği ilk filmidir. Son filmi Offret (Kurban - 1986)'in çekimlerini isveç'te, Ingmar Bergman'ın ekibi ile tamamladı. Aynı sene Cannes Film Festivali'nde tam dört ödül alarak festivale damgasını vurdu. 28 Aralık 1986 tarihinde, Paris'te akciğer kanseri sebebiyle hayata veda etti.
1990'da "sinema sanatına olağanüstü katkısı, evrensel insani değerleri ve hümanist düşünceleri olumlayan yenilikçi filmleri" nedeniyle Tarkovsky'ye Lenin Ödülü verildi.
bu bilgiler http://tr.wikipedia.org tan alınmıştır.
günlüklerindeki yalınlığa, sadeliğe vurulduğum yönetmen. Sinemadaki o ağdalı duruştan, durumdan eser yoktur günlüklerinde.
Eğer genel bir izleyici kitlesine ulaşmak istiyorsanız, Star Wars ve Superman gibi, sanatla hiç ilgisi olmayan filmler yapmalısınız. Bununla halkın aptal olduğunu söylemek istemiyorum, ama onları memnun etmek için de kesinlikle böyle bir ıstıraba katlanamam. Sinema, insanlığa hiçbir şey öğretemez, çünkü insanlık, hiçbir şey öğrenemeyeceğini, son dört bin yılda yeteri kadar ispatlamıştır.
5 dakikayı 45 dakikada anlatabilmektedir. işin ilginci bunu sıkmadan yapar. vasat diyenler hollywood sineması çocuğudur. solaris'i george clooney'in rol aldığı versiyonuyla tanır.
--spoiler--
izin ver çocuklar gibi çaresiz olsunlar, çünkü güçsüzlük muhteşem bir şeydir ve güç, hiçbir şey. insan doğduğunda güçsüz ve uysaldır, öldüğünde ise, katı ve duyarsızdır. bir ağaç büyürken hassas ve esnektir, ama kuruduğunda ve sertleştiğinde ölür. sertlik ve güç, ölümün refakatçisidirler. uysallık ve güçsüzlük, varlığın canlılığının dışa vurumlarıdır. çünkü katılaşan hiç bir zaman kazanamaz.
--spoiler--
tam bir efsane. 25 yıla, 12 film, 3 kitap, 2 evlilik sığdırmış fikir fabrikasıdır. filmlerini izlememenin vermiş olduğu eziklikten kurtulmak için biran önce filmleri edinmeye başlayacağım. gerçekten kısa vadede, efsane olan insanlara ayrı bir saygı duyuyorum. boş yaşadığımın farkına varmama neden olup, bir şeyler için çalışma arzusu kazandırıyorlar. bu adamların ölüleri bile ders veriyor insanlara.
andrei, ölümünden sonra kendi kafatasının william shakespeare'nin hamlet isimli oyununda kullanılmasını vasiyet etmiştir. sonraları, tiyatroda kimse andrei'nin kafatası ile oynamak istememiştir. uzunca süren çekingenliğin ardından, nihayet bir delikanlı kafatasını eline almayı başarmıştır. yine andrey, tüm vücudunun bilimsel çalışmalara için kadavra olarak kullanılmasını da vasiyet etmiştir.
Buluşmalarımızın her anını
Bir şenlikmişçesine kutlardık.
Yeryüzünde yalnız biz vardık.
Bir kuştan daha cesur ve hafiftin
Bir hayal gibi merdivenleri uçarak
Yağmurlarla ıslanmış leylakların arasından geçirip
Aynanın ötesindeki ülkene götürürdün beni. *
ya biliyoz amına koyim bergman'ın tarkovski'nin götünü yaladığını da bergman işte böyle bir mütevazılık abidesi daşanı yirim ben o'nun! ya şey meselesi işte "aman efendim biz kimiz ki bizden büyükler var..." dalkavuk bergman. ama severim, çok severim.
ek: önce mütevazı sonra dalkavuk. olmadı, yakışmadı.
"o düşsel mekanlarda bir uyurgezerin güveniyle hareket eder, hiç açıklama yapmaz. zaten ne açıklayacaktır ki. düşlerini bütün iletişim araçlarının en zoru, ama bir anlamda en isteklisi aracılığıyla görünür kılabilen bir gözlemcidir o. ben bütün hayatım boyunca onun büyük bir doğallıkla dolaştığı kapıları yumruklayıp durdum."