Çoğumuzun (bkz: hüseyin nihal atsız)'ın bozkurtların ölümü ve bozkurtlar diriliyor kitaplarında okuduğumuz, kan kardeşi, can yoldaşı gibi anlamlar taşıyan öztürkçe kelimedir.
esasen kankardeş demektir.iki yiğit,iki iyi dost kanlarını bir kaba akıtır içine milli içkimiz olan kımızı yahut sütü katarak oluşan bu karışımı bir güzel içerler ve bu şekilde birbirlerinin andası olurlar ve de o andan itibaren birbirlerine anda diye hitap ederler.günümüzde birbirimize hitap etmek için başvurduğumuz;hacı,kanka,dayı,hocam,ortaam gibi kelimelerin en eski atası olsa gerek.çünkü kökeni saka türkleri'ne kadar uzanıyor.*
türk töresinde kımız içine damlatılan iki tarafın kanının kımız içine karıştırılıp içilmesi ve bu içilene ant denilmesi sonucu oluşan kardeşliktir. göktürk alfabesindeki ant harfi buradan gelmektedir.
yasavullar karabudaktan yirmi adım uzakta idiler. beşi diz çökmüştü. beşi onların ardında ayakta duruyordu. bağa tarkan buyurdu:
- ok çek!
on yasavul sadaklarından birer ok çekerek kirişlere yerleştirdiler. bağa tarkan gene buyurdu:
- gezle!
yaylar gerildi ve karabudağın göğsüne çevrildi.
son kumanda yamandı:
- okla!...
keskin, vınlayıcı bir ses, bir rüzgar sesi işitildi. on ok uçarak karabudağın göğsünü buldu. genç onbaşının göğsü oklarla yalaşarak kardeş olmuştu.
karabudak ilk önce sarsıldı. sonra öne doğru sendeleyerek üç adım attı. yavaş yavaş dizleri üstüne çöktü. yüzünü, tanrı ile konuşmak ister gibi, göğe çevirdi. bir şey söyleyecekmiş gibi ellerini yukarı kaldırdı. sonra iri bir ağaç gibi yere devrilip kaldı. toprak bir anda kızıl kana boyandı. tam bu sırada doludizgin bir atlının geldiği görüldü. binbaşı ışbara alp dörtnala gelmiş, fakat yetişememişti. karabudağı yerde görünce kaşlarını çattı. yere atlayıp yanına koştu. onbaşının başını koluna yaslayarak kaldırdı. alnından öptü:
- yiğit onbaşıydı. tanrı yargılasın dedi. diz yere vurup kendisini selâmlayan onbaşılarına bakmadan gene atına atlayarak dörtnala uzaklaştı.
o zaman onbaşılar karabudağın ölüsüne yaklaştılar. göğsündeki oklardan birer tane çektiler. çekilen okların yerinden genç onbaşının kanı şurluyordu. pars, kımız çamçağını çıkardı. karabudağın kanından içine biraz akıttı. sonra bıçağını çıkararak kendi bileğini kesti. kendi kanından da damlattı. öteki onbaşılar da öyle yaptılar. yalnız üç oğul yanaşmadı. pars sordu:
- sen gelmiyor musun?
- ben sizinle kan kardeşi olamam. karabudağın singilini alacağım.
onbaşılar kımızdan birer yudum içtikten sonra kalanını toprağa serptiler:
- gök tanık olsun. yer tanık olsun. ağaç tanık olsun. su tanık olsun. and içtik. anda olduk. kan kardeşiyiz dediler.