zebercet edebiyat'ın kilit hissidir bence, yalnızlık figürüdür. filmini izledim eksik yerlerinin yanında kitap kadar olmasa da o da güzeldi.
Hiçbir yere ait olamama ve kimse tarafından kabul görememe Zebercet’in doğumuyla başlayıp ölümüne dek peşini bırakmayan bir marazdır.
türk psikoloji romanlarından en iyilerinden biri.
türk romanı psikolojik açıdan çok fakirdir. köy, kent, savaş, toprak, memleket,devrim romanlarımız pek boldur ama psikolojik romanlarımız elin parmağını geçmez. Anayurt oteli bu bakımdan kesinlikle okunmalı.
Salman rüşdi, derki; 'Roman yazarken ilk görev karakterleri okura sevdirmektir. Eğer okur, karakterle bir bağ kuramazsa, başına ne geldiğiyle ilgilenmez'. evet rüşdi böyle söylerken, Atılgan kitabında ana karakter olan Zebercet'i okura sevdirmeye çalışmaz (kanımca) katil, tecavüzcü, hırsız bir karakterin yanlızlğı bir insana ne ifade eder, intiharı için üzülmek gerekir mi? bu soruları soruyor kitap.
Zebercetin bekleyişi, umutsuzluğu, cinsel sapmaları, veshasıl intiharı okuyana bir matem duygusu bulaştırıyor. bir tecavüzcünün intiharına üzülüyor insan, bir katilin umutsuz yanlızlığına da. Atılgan bunu başarmış 107 sayfalık romanında. kötü (ki bence değil) karakterde okura sevdirilebilir.
ayrıca zebercet'in devamlı söylediği 'ne ölüm ne sağ' bir insanın yaşarken ölmesi, intihar ederken ipi boğazından son anda çıkarmaya çalışması (başarısız olur) bir soru/n olarak okuyucunun karşısında durur.
Yusuf Atılgan'ın Zebercet'i, Maksim Gorki'nin yararsız bir adam adlı romanındaki Yevsey adlı kahramanı andırır bana, ikisininde sonu aynı; intihar.
son olarak türk romanının bu eşsiz ustasına burdan selamlar gönderiyoruz.
Yalnızlık, Can sıkıntısı, iletişimsizlik, çaresizlik, nefret, kasaba yalnızlığı, insan sevmezlik, cinayet, sapkınlık, canlı sevmezlik, derin sevgisizlikten doğan; insan ruhuna ait en kötücül hissiyatların hepsi bu otelde:
-Neden anayurt oteli?
"anayurt oteli. düşman elindeyken belirli bir direnme göstermemiş kasaba ya da kentlerde kurtuluşun ilk yıllarındaki utançlı yurtseverlik coşkusunun etkisi belki."
...
aylak adam'ı referans alıp, yusuf atılgan edebiyatını takip eder iken, kronolojik sırayla gitmeyi istedim. sırada bir otel vardı. bir kasaba oteli. Ve küçük bir kasaba oteli sıkıcılığı en iyi yansıtabilecek mekânların başında geliyordu... lakin anayurt oteli, maalesef, aylak adam'daki sürükleyiciliği, o muazzam edebi lezzeti veremiyordu. aylak adam'la kıyaslayınca öyle. başlı başına değerlendirildiğinde ise sağlam bir kitap.
Türk edebiyatı hudutları dâhilinde büyük genellemeler yapacak kadar haddini bilmeyen biri değilim. Daha okumayı yeni söktüm, kurdelemi yeni taktı örtmenim. Ancak kitabın ana kahramanı yani zebercet için, Türk edebiyatının en karanlık kara'kterlerinden biri denebilir herhal. yusuf atılgan insan ruhunun o en insanlıktan çıkmış yollarını deşmeyi seviyor, bunu anlamlı buluyor. ve iyi de yapıyor.
...
Minimal dozda spoilabilir... sonra şeetmedi denmesin, kimseler üzülmesin, türkiye çöl olmasın:
"Polis kapıdan çıkınca koltuğuna oturdu. emekli subayın yerine bakıyordu. kızını boğmuş... Yeryüzünde her şey olağandı."
"Toprakta yangına değin kim bilir kaç yüzyıl buraya gömülen ölülerin çürüyüp ufalanmış kemikleri, etleri, saçları, tırnakları vardı."
"Gelmeyecekti anlaşılan. Ne bekliyordu bu kadından, ya da bir kadından. Yüksek sesle 'canı cehenneme' dedi."
"Yeryüzünde canlı kalmanın bir bakıma suç işlemeden olamayacağını bilmeyen, kendilerini suçsuz sanan insanlardan çekiniyor, utanıyordu. iki gündür öğleleri, yemeğe başı önünde gidip geliyor, para verirken aşçının yüzüne bakmıyordu. akşamları ışığın yandığını gören biri gelmesin diye hava kararmadan kapının yanındaki odada çay demleyip ekmekle sucuk, peynir yiyor, soyunup yatıyordu erkenden. Gündüzleri de çoğu zaman yataktaydı."
"Nasıl uzundu günler. 'ne ölüyüm ne sağım!'"
"ipi boynuna geçirdi, düzeltti. Tam o sıra dışarıdan birkaç arabanın korna seslerini duydu, başka araçlar da katıldılar buna, kornalar, tren düdükleri, fabrika düdükleri arasız, kesintisiz ötmeye başladılar. Neydi bu? Kulakları mı uğulduyordu? yoksa dışarının, başkalarının bir çağrısı mıydı? Yüzünü buruşturdu. sağdı daha, her şey elindeydi. ipi boynundan çıkarabilir, bir süre daha bekleyebilir, kaçabilir, karakola gidebilir, konağı yakabilirdi. Dayanılacak gibi değildi bu özgürlük."
"Ne oldu? Yapmayı unuttuğu bir şeyi mi anımsadı birden? Ya da yeryüzünde tek gerçek değerin kendisine verilmiş bu olağanüstü yaşam armağanını korumak her şeye karşın sağ kalmak, direnmek olduğunu mu anladı giderayak? Yoksa bilinçsiz canlı etin ölüme kendiliğinden bir tepkisi miydi bu?"
işte benden bahsettiniz ben de geldim.
Evet evet, o meşhur romandan çıkıp geldim.
Beni sadece cümlelerden ibaret sandınız dimi?
Eti, budu, kemiği olmayan yapay birisi sandınız dimi?
Ben, Atılgan'a olan davamı, o malum mahkeme sahnesinde kazandım.
Hakim özgürlüğümü bana verdi. Ben, yaratıcıma baş kaldırıp,
onun koyduğu ilk noktadan sonra, kendi kendimi var ettim. Ben sanal değilim.
Enaz sizler kadar gerçeğim.
Ben zebercet; yaratacısından özgürlüğünü alan tek karakter, tek isyankar, tek sahipsiz!
Okurken albert camus-yabancı yı okuyor gibi içsel bir sıkıntıya girdim. Çok olağan olduğundan sıkıcılığını farketmediği bir yaşamı var zebercet’in. Sonra bir kadın geliyor otele ve o günden itibaren zebercet’ in takıntılı, hastalıklı tüm duyguları tek tek beliriveriyor. iyileşmeyi iyileştirmeyi beceremiyor. Katli mümkün olan her şey katlediliyor romanda. Kirletirken sıkıcı yaşamını sırayla temizliyor sanki. Havluyu kirletirken ve ısrarla kiri temizlemezken bile.
yusuf atılgan ın sıradışı romanı. zebercet bugüne kadar okuduğum en antipatik karakterlerden okurken hiç bir şekilde empati kurmanıza ya da özedeşleşmenize olanak tanımıyor, herşeyinden nefret ediyorsunuz fakat hikaye o kadar başarılı anlatılmış ve karakter o kadar iyi işlenmişki kitabı bitirdiğinizde hayran kalıyorsunuz.
Sevmediğim sevemediğim filmdir. Adam bekliyor sen bekliyorsun. Sanki şu hayatta beklediğimiz hiç bir şey yokmuş gibi bir de bu ekleniyor film süresince bile olsa. Zebercet karakterinden tiksinme geliyor artık, durağanlıktan sıkılıyorsun. Edebi değeri vardır olmasına lakin filme uygulanabilirliği tartışılır. Sabır gerektirir kısacası.
kitabın kahramanı zebercet in yaşadıklarıyla yer yer hüzünlendiğim yusuf atılgan ın müthiş eseri. psikolojik sorunları had safhaya gelmiş bireyin yaşadığı ruhi bunalımlar, geçmiş ile yaşanılan anın karmaşası, işlenen bir cinayetin meşruiyetini okura sorgulatır. mutlaka okunması gerekendir. not: zebercet in 10 kasım da intihar etmesi yeni farkettiğim güzel bir ayrıntı olmuştur.