perşembenin gelişi çarşambadan belli olan karar. farklı bir sonuç bekleyenler avuçlarını çukur tutsunlar.
edit : tuttular zaten. bu kapatma davası içinde aynı olacak. *
"bu ülkeyi kimler yönetiyor?" sorusunu akıllara getiren karardır. her ne kadar-egemenlik kayıtsız şartsız milletindir- denilse de, sadece teorikte böyle olduğunun ispatıdır. pratikte, ülkeyi hakimler oligarşisinin yönettiğinin açıkça bir göstergesidir. hatta bu karar kurtlar vadisi ndeki, iskender büyük ün sözlerinin gerçek hayatta ele kola gelmiş biçimidir. (bkz: devlet koyunlar sürüsüne bırakılacak kadar değersiz değildir.)
Sonuç olarak bu ülkenin belirli ilkeleri ve yasaları var. Anayasa mahkemesi de bu ilke ve yasalara uygun şekilde kararını vermiştir. Laiklik karşıtı her hamlede demokrasi diye bağıranları da dumura uğratmıştır ki bu da son derece güzel bir durumdur benim için.
kızları ailelerinden uzaklaştırıp kendi sistemlerine kurban etme amaçlı olarak haydi hep beraber kampanyaları düzenleyen bunu da demokrasi ve eşitlik kisvesi altında gerçekleştiren birtakım dış kaynaklı zihniyetlerin , konu kızların baş örtüsü takanlarına gelince orada dur demeleri her şeyi göz önüne sermektedir.
türkiye'nin iran ol-a-mayacağı, türkiye'nin bu gidişle demokrasiyi ve laikliği tam manasıyla yaşayan bir ülke bile olmaktan aciz olduğu gerçeğini anlata anlata dilinizde tüy bitse de bağnaz yapıdaki taş kafalara kabul ettiremezsiniz.
zira onlar hep aynı türküyü dillendirirler,
28 şubatta da dillendirmekteydiler, bu ülkenin 40 milyar dolarını hasır altı ederler laiklik adı altında. oysa denizaşırı ağabeyimiz d-8 girişimine katılan ülkelerin iktidarlarına operasyon düzenlemektedir. velhasıl aynı anda hem abd maşası, hem yetim hakkı hırsızı hem de laiklik üstadı nasıl olunur cümle aleme ispatlamışlardır.
gerekçesi 22 ekim 2008'de yayınlanan karar. iki kişi hariç üniversitelerde başörtüsü serbestisi getiren kanun değişikliğinin iptaline karar verilmiş. iptal kararının dayandığı tek nokta laiklik hükmü. okuyup hemen ikna oluyorsunuz. yalnız çok merak ediyorum. gerekçede çok defa atıfta bulunulan rönesans, reform, çağdaşlaşma, aydınlanma, asrilik, medeniyet kavramlarının menşeii "batı"daki üniversitelerde başörtüsü yasağı olmadığı nasıl görmezden geliniyor? bizim laiklik anlayışımız batının anladığı laiklik anlayışından daha mı süpersonik? doğru ya, biz kimseye benzemeyiz; biz ancak kendimize benzeriz. 20 sayfalık gerekçenin %90'ı, iptal kararının haklılığını laiklik kelimesini kafamıza kazıya kazıya öyle bir haykırıyor ki anayasaya göre anayasa mahkemesinin esas yönünden inceleme yetkisinin olmadığı konusunu unutuveriyoruz.
allahtan kılıç, biraz bu noktaya temas ediyor:
"Anayasa'nın 2. maddesinde yeralan; adalet anlayışı, insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti gibi niteliklerin Anayasa'nın 2. madde dışındaki tüm maddeleri ile yakından ilgisi olan kavramlar olduğu açıktır. Çoğunluk görüşündeki kurgudan hareket edilirse yapılabilecek her türlü Anayasa değişikliğinin belirtilen niteliklerle ilgisi nedeniyle onları başkalaştırdığı, içini boşalttığı, işlevsiz kıldığı gibi hiçbir ölçüsü olmayan gerekçelerle Anayasa Mahkemesinin esas denetimine konu olacağı tartışmasız bir gerçektir. Bu sonuç, halka ait Kurucululuk yetkisinin üstlenilmesi yine halka ait olan egemenlik yetkisinin göz ardı edilmesidir. Anayasa Mahkemesi kendi sınırlarını genişletmiş tali kurucu iktidar yetkisini ise oldukça sınırlamıştır. Oysa, idari işlem, düzenleyici işlem, yasama tasarrufu biçimindeki normlar hiyerarşisine uygun olarak yukarı çıkıldıkça, işlem sahibi iradenin takdir yetkisi genişlemekte, buna bağlı olarak denetim alanı da daralmaktadır. Bu, arkalarındaki demokratik meşruiyetin genişlemesiyle de açıklanabilir. Bu nedenle Anayasa değişikliklerinin denetiminde kurucu iktidarın takdir yetkisinin ileri düzeyde geniş, denetim organının ise ileri düzeyde sınırlı olması beklenir ki, 1982 Anayasasının üzerine kurulduğu sistemde buna işaret etmektedir. Çoğunluk görüşü bu ilişkiyi tersine çevirerek siyasal işleyişi yargı vesayetine bağlayarak ciddi bir sorun yaratmıştır."
en son, esas noktasında nokta koyan adalı'dan...:
"Mevcut ve açık tehlike ilkesi gereği, kişi yaptığı hareketin kanunda suç teşkîl etmesi karşısında ancak mahkeme kararıyla suçlu sayılır. Sanık dahî suçsuz muâmelesine tâbidir. Böyle olunca, muhtemel, potansiyel, hayalî suçlu kavramı arkaik kalmaktadır. Bir türlü gelmeyen, ne zaman geleceği belli de olmayan ama devamlı tekrarlayarak, üsteleyerek, tâze tutularak hemen geleceği vehmedilen (varsayılan) mücerret (soyut) ve mevhum (hayalî, belirsiz) bir tehlike uğruna müşahhas (somut) bir eğitim hakkının gasbına göz yumulmaktadır. Birilerinin itilip kakıldığı ve ikinci sınıf sayıldığı (veyâ böyle hissedildiği), buna karşılık ayrıcalıkların ve keyfiliğin arttığı (veyâ öyle zannedildiği) bir zeminde hukuk güvenliğinden, eşitlikten, vâr olmaktan bahsedilmesi hayli zordur. Devamlı şekilde niyetleri sezmeye çalışmak, varsayımları ve olasılıkları bahâne etmek problemi çözümsüzleştirmektedir. Hukuk devletinde işlemler, vehimler, tahminler veya kehânetler üzerine değil Anayasa ve yasalara uygun somut gerçeklikler üzerine binâ edilir. "
tüm önyargıları, ekonomik durumu, siyaset oyunlarını bir kenara bırakırsak tamamen anti-demokratik olan bir karardır. Türbana üniversitelerde izin vermek tehlikeli midir değil midir tartışırız. Tehlikeli olanı seçip onu engellemek mi yoksa tümden yasaklamak mı daha gerçekçi, hakkaniyetli, demokratik onu da tartışırız. Ama tek bir türbanlı arkadaşın bu inancından ötürü okumasının engellenmesini ben anti-demokratik buluyorum. Demagojilere mahal vermemek için şunu da belirteyim: Sosyal tesislerdeki içki yasaklarını da aynı derecede faşizan buluyorum. Ne türbanlı bir kız, ne boğaz'a karşı içkisini yudumlayıp şen kahkahalar atan ben... ikimiz de tehlikeli olamayız.
işine gelenin hani özgürdük ulan?hani nerde anamın basındaki türbandan sanane ulan? gibisinden ettiği veryansınlarla bundan sonra daha çok karsılasacagımız anlamına gelir.karar uygundur,bu ülke turban özgürlüğünü kaldırabilecek olgunluğa sahip değildir,su zaten bulanıktır bi taş daha atmaya hacet yoktur.
1) Üniversitede türban takmakla laikliğin hiçbir ilişkisi bulunmuyor. Devlet, " elemanı olmayan ", reşit insanların giyimine kuşamına karışamaz. Sokaktaki türbanlı kadın laikliği zedelemiyor da, üniversitedeki öğrenci mi zedeliyor?
2) AYM'nin üyeleri bu kararı alırken Anayasa'yı çiğnedi. Çünkü Anayasa, tartışmaya yer vermeyecek biçimde AYM'nin Anayasa değişikliklerini ancak " şeklen " inceleyebileceğini, " içeriğe " ise dokunamayacağını belirtiyor. Bunları yazan 148'inci madde çiğnenmiştir. Bu suçtur . Üyelerin cezalandırılması gerekir. ( Tuhaf bir durum: Suç işledikleri apaçık ama böyle bir yargı mekanizması yok.)
3) AYM'nin 5 Haziran'da açıkladığı, gerekçesini de dün yayınladığı kararın bir başka vahim yanı da, Meclis'in yetkisine el atmasıdır. Yani AYM, Meclis'e ve sadece Meclis'e ait olan bir yetkiyi gasp
etmiştir. Bunu yaparken kaynağını Anayasa'dan almayan bir yetkiyi, kendine vehmederek kullanmıştır.
4) Şakşakçıların göremediği nokta şudur: AYM, bu yetki suiistimalini ve gaspını Anayasa'nın değiştirilemez maddelerine atıf yaparak sağlıyor.
Bu olayda atıf yapılan temel kavram " laiklik ". Ancak yol bir kere açıldı: Ekonomiden siyasete, herhangi bir konuda yapılacak değişiklik, " demokrasi ", " sosyal devlet " ve " hukuk devleti " gibi değiştirilemez ilkelere atıfta bulunarak iptal edilebilir.