anayasa değişikliğinin içeriği

    1.
  1. ankara üniversitesi siyasak bilgiler fakültesi anayasa hukuku hocalarından murat sevinç in anayasa değişikliği üzerine yazdığı bir yazı.

    değişikliğin içeriği


    oylanacak anayasa metnine ilişkin temel sorun şu: toplumun genelinde, yetersiz bile olsa değişikliklerin tümünün bugünkü anayasadan ileride olduğu kanısı hakim kılınmaya çalışılıyor. bu görüşün savunucularının yaptığı, iki metni yan yana koyup okumak. bunu yaparken, anayasa tarihini, yıllar içinde yaşanan sorunları, hukukun metinden ibaret olmadığını, yargı kararlarını, uluslararası sözleşmeleri, diğer ülke örneklerini vs. umursamıyorlar. “değişiklikler bugünkünden ileri” diyenlerden kaç tanesi zahmet edip 1961 metnindeki karşılıklarını okumuştur? tabii bir kurucu metnin tartışılması için sosyal bilimlere büyük gereksinim var. tarih, siyaset bilimi, iktisat, toplumbilimden yoksun, hatta güncel siyaseti dışlayarak bir anayasa hukuku okuması hakkıyla yapılamaz. ama biraz insaf; aynı olanaksızlık, hukuk ve anayasacılık tarihinden habersizlik durumunda da geçerli değil mi? bu satırların niyeti kimseyi kırmak değil. ancak ülkenin okuryazarının, bir kurucu metni “ikisini yan yana koyduk, daha kötü değildi” düzeyinde ele alıyor olmasında sorun yok mu?değişiklik yasasının bir bütün olarak “daha ileri olduğu” kanısı doğru mu? öncelikle “ileri/iyi/kötü” ifadeleri sorunlu. çünkü örneğin anayasaya özelleştirmenin eklenmesi bence bir felaketti ancak ilerici olduğunu savunanlar da eksik olmadı. bu nedenle “ileri” ifadesinden herhalde, yapılanların daha özgürlükçü ve yerinde (medeni ülke anayasalarıyla karşılaştırıp) bulunduğu sonucu çıkarılmalı. bu anlamda, mesela 2001’deki 13. madde değişikliği ya da idam cezasının kaldırılması gerçek ilerlemelerdi.

    daha ileri olan ne?eğer anayasa değişikliğinde uzlaşma önemliyse, 2010 değişikliği anayasacılık tarihimizin yüzkaralarından olmaya aday. bütün olarak oylanması, 175. madde karşısında sorunlu ve venedik kriterleriyle bağdaşmıyor. komisyon, halk oylamaların olumlu uygulamalar kılavuzu’nda (mart 2007), “içerik birliğinin serbest oy iradesi açısından öneminin” altını çiziyor. oylanacak maddelerin konularına göre ayrılması ve yurttaşa ayrı ayrı sorulması öneriliyor. ancak kapatma davası sırasında kriterlere sarılan akp, bu kez ciddiye almadı ve çok otoriter bir yöntem benimsedi. böylesi bir emrivaki nasıl daha özgürlükçü olabilir? değişikliklerin hararetli savunucuları bir daha hangi yüzle kriterlerden bahsedecekler?gelelim içeriğe: askeri yargıyı sivil yargı lehine daraltan bir iki madde dışında hangi değişiklik (geçici 15. md’yi de katalım) türkiye’nin 12 eylül ile hesaplaşmasını sağlıyor? sırasıyla: eşitliğe ilişkin maddeye yapılan eklerin işlevi ne? anılan kişi ve gruplar hakkında ayrıcalık tanıyan yasalar çıkarıldı da iptal mi edildi? 10. maddeye 2004’te eklenen, kadın-erkek eşitliğini sağlamak için kadına yönelik olumlu ayrımcılık yapılmasına olanak veren düzenlemenin ardından, neden tek bir adım atılmadı? bu denli makyaj güvencelerin getirilmesinin adı neden ilerleme? memura grev hakkı tanımaz ve hatta çaktırmadan kullanılmasını imkânsız hale getirirseniz (hakem kurulu marifetiyle), memur toplu sözleşmenin turşusunu mu kuracak? bu durumda toplu sözleşme hakkı verilmeseydi ne değişecekti? hiçbir şey. bir şeyin varlığıyla yokluğu aynı sonucu yaratıyorsa nasıl ilerletici olabilir? bazı grev yasakları kaldırılıyor. iyi de yine anayasaya göre işçiler yalnızca “menfaat grevi” yapabiliyorken, ne anlamı kalıyor? kişisel veriler zaten yasayla korunmuyor muydu? bilgi edinme yasası yok muydu? bu maddeler neden çok değerli, anlayabilen var mı? bireysel başvuru hakkı tanınması iyi hoş ama neden yalnızca aihs ile sınırlandı? sözleşme’nin açıkça güvenceye almadığı bazı sosyal hakları dışarıda bırakmak için mi? işte, en olumlu görünen düzenlemelerde bile “sorunlar” var: “çünkü tartışılamadı!” ekonomik ve sosyal konsey anayasallaştırılıyor. işlevi yalnızca siyaset “oluşturmak” olan (denetim vs. yok) bu kurum göstermelik. özellikle iskandinav memleketlerinde yaygın olan kamu denetçiliği kurumu yaratılıyor. ayrıntılar yasaya bırakılmış, halihazırda tüzel kişiliği ve özerkliği yok. denetçiyi tbmm, nihai olarak basit çoğunlukla seçecek. yani hükümetin adamı olma olasılığı yüksek biri, hükümetin bürokratını denetleyecek. kdk’nin türkiye’de işe yarama olasılığı, r.t. erdoğan’ın bir iskandinav’a benzeme olasılığı kadar. bu arada bm genel kurulu ve ak kararlarınca kurulması gereken insan hakları kurumu nerede?gelelim iki “tartışmalı” maddeye, diğerleri ideal ya! a. mahkemesi ve hsyk. aym’nin 17 üyesi olacak. üç üye tbmm ve diğer üyeler dördü doğrudan olmak üzere cumhurbaşkanınca seçilecek. yaş 45’e yükseltildi, görev süresi 12 yıl oldu (bu arada cumhurbaşkanı 40’lı yaşların başında iki üye atadı bile ve şu anki üyeler 65’e dek görev yapacak!). nasıl kötüleyeceklerini bilemedikleri 1961 anayasası’nda 15 asıl üyenin beşini tbmm, ikisini cumhurbaşkanı, kalanını yüksek yargı seçiyordu. 2010 önerisi bırakın 1961’i, özbudun taslağının dahi gerisinde. nitelikleri belirlenmiş üyelerin bir kısmının (5-7) tbmm tarafından nitelikli çoğunlukla seçilmesi, aranan meşruiyeti sağlamak açısından daha anlamlı olmaz mıydı? tbmm yetkilendirileceğine, siyasal sorumluluğu olmayan cumhurbaşkanının gücü pekiştiriliyor. hsyk’de durum farklı mı? 22 asıl üyenin dördünü cumhurbaşkanı seçecek. bakan ve müsteşar duruyor. 1961’de kurul’da savcılar yoktu, yani olması gerektiği gibiydi. bakan başkan değildi ve oy hakkı da yoktu. 1971’e dek yüksek hakimler kurulu’nun 18 asıl üyesinden altısı tbmm, altısı yargıtay, altısı birinci sınıfa ayrılmış hakimlerce seçiliyordu. bu iki örnekten hangisi daha demokratik? peki nasıl oluyor da 1961’in gerisine düşen değişiklikler, 2010 yılında “ilerleme” olarak adlandırılabiliyor? askeri vesayetin sonu öyle mi? hadi oradan, yurttaşla dalga geçmeyin! sekiz yıldır onlarca faşizan yasanın, 1961’in yarattığı mgk’nin kılına dokunmadılar.ezcümle; ortada bir anayasa değişikliği var ve bu coğrafyanın azımsanamaz anayasacılık birikimi, yapılanın ehvenişer dahi olamadığını anlatıyor bizlere. ciddi hiçbir sorunu çözmeyen, hatta yenilerini yaratan, kürtleri dışlayan, alevileri görmezden gelen, emekten yana tek adım atmayan değişikliklerin ve arınç’ın açıklıkla “akp’ye güvenoyu” olarak adlandırdığı halkoylamasının, yapımdan-oylamaya bir süreç olarak bende bıraktığı izlenimi karşılayan sözcük: sakillik. gündemi aylardır meşgul eden, vergi gelirinin boşa harcanmasına neden olan bu halkoylaması, yüzüne bakılmayı hak etmiyor. yaşasın boykotnot: eğer hâlâ değişikliklerin içeriğiyle ilgilenen varsa, prof. i̇brahim kaboğlu’nun geçen hafta çıkan, 1982 anayasası- halk neyi oylayacak adlı kitabı (i̇mge) önerilir.aü, sbf

    murat sevinç: ankara
    1 ...
  2. 2.
© 2025 uludağ sözlük