görüyorum ki bazı sözlük yazarları da taraf gazetesini okuyarak kendini geliştirmeye başlamışlar.
öncelikle hangi avrupa ile kendinizi kıyaslıyorsunuz (?)
Toplum yapınız farklı herşeyiniz farklı ve hümanizmden bahsediyorsunuz..
Bu hükümet bir anda hümanizm kesiliverdi canım. ortada chp düşnmanlığı ya da korkusu olduğu sürece anlatılmak istenenin anlaşılmayacağı kesindir.
sanırım bunu birinin demesi gerekiyor ..
"beyler karıstırıyorsunuz, köy enstitülerini kuran bir zihniyeti tamamen darbeci olarak atıfta bulunmak, atıf sahibinin olayı görememesi değil takkeci olmasından kaynaklanmaktadır."
2004 yılında türkiye artık insan haklarının üstün olduğu bir hukuku benimsemiştir. benimsemiştir ancak, neden benimsemiştir ?
hümanist duygularla mı benimsemiştir tabiiki hayır. avrupa birliği süslerinin sadece bir tanesidir. yine de bu karardan asla şikayetçi de olunmaması gerekir.
ancak bu alınan kararları kullanarak mevcut hükümeti son derece demokratik göstermeye calısmak yanlıstır. insan haklarının üstün olduğu bir hukuk devletinde, insan kavramı meclistekilerle gerçekleşiyorsa kimse kusura bakmasın ben hayır derim. avrupa ülkelerindeki parlementoların cogunda denge bıcak sırtındadır. bizdeki gibi tiranlık yoktur.
elbette yazanlarda pek ala farkındadır hatta "kemalist diktacı" kavramını kullanarak aslında tarafını ve asıl istediginin değil de istemediğinin ne olduğunu açıkça ortaya sermektedir.
eğer mevcut düzeni diktacı olarak görüyorsan, kemalist mevcut sistem demezsin çünkü bunun mustafa kemal paşa ile alakasının olmadığının da farkındasındır.
acaba zamanımın anayasasındaki maddeyi evinde çalışıp da burada ahkam kesenler cumhuriyetin başından beri kaç kere değişmiştir anayasa bakıp ta biraz daha düşünerek yazmaları vatana millete daha hayırlı olmalarını sağlayabilir. böylece kemalist blabla edebiyatını da keser.
simdi ülkenin bütün kadroları zaptedilmis, bütün bakanlıkları siyasallaştırılmışken, kısaca böyle bir siyaset anlayışının olduğu bir ülkede gerçekten saglıklı bir anayasamahkemesinin olacağını mı sanıyorlar. (Anayasadan sonra)
kısacası benim demek istediğim bugün yasama'nın ne kadar boğazına battığı ortadadır. tam tersi, olabildiğince yasamanın dokunulmazlıklarını kaldırmaya ya da kendi içinde daha demokratik bir organizmaya dönüştürmek isterken, böyle sağlıksız ve tiran bir organın anayasa mahkemesine üye ataması düşünülemez bile...
size şimdiden üyeler konusunda hayal kurmamanızı öneririm. yeni rejimin önünü açmak için elinden geleni yapacaklardır.
yargı kolunun tamamen chp ve kemalist zihniyet tarafından işgali zaten ilk olarak yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını ortadan kaldırdığı için, öncelikle yargının üstünden bahsedilen asalaklar atilmalidir. Bunların yersiz bağırıp çağırma sebepleri de budur, güç, bu imtiyazlı azınlığın elinden alınıp olması gereken yere teslim edilmektedir. Sonra da bir başlık altına 50 entry girip kendilerini savunmaya çalışır bu zavallılar..
güçler ayrılığı zaten bozuktur. hangi güçler ayrılığında aym üyesi ,chp li vekilden emir alır?
hangi güçler ayrılığında chp, "dikkkat! hazırrr olll!" diye bağırdığında tüm yüksek yargı "emir ve görüşlerinize hazırız komutanım!" diye bağırır?
avrupa ve abd de sistem normal olarak işler bizdede referandumdan sonra normalleşmeye başlayacaktır.
anaysa mahkemesinin "sınırsız, itiraz edilemeyen , tek , mükemmel güç" olayı ortadan kalkacaktır. kim bilir belki artık "darbeciler için cübbelerini atma" söylemlerine de girmezler...
hsyk nın;
"abi beni yargılayan hakimi sevmedim , bizim ilhan abiyi ata benim mahkemeye o yargılasın beni"
durumu ortadan kalkacaktır.
bu güçler ayrılığı ilkesine gayet uygundur.
hoş güçler ayrılığı ilkesi diyen kesimin darbeye alkış tutması , yani güçler ayrılığını bitiren kuruma sevdalanmasıda ayrı meseledir.
kemalist abilerinden duyduğu "güçler ayrılığı" mefhumunu cümle içinde kullanma telaşındaki laikcanın "türkçe dil kuralları" içine dahil edilemeyecek olan kelamı.
şimdi şöyle oluyor ki; reform paketinde yargı ile ilgili chp'lilerin sorun çıkardığı, "hukuk elden gidiyor" diye feveran ettiği maddeler "hsyk ve aym'nin" yapısı ile ilgili. peki ne oluyor bu organlarda? ne değişiklik getiriyorlar? güçler ayrılığı gerçekten ihlal mi ediliyor?
reform paketi kabul edilirse; anayasa mahkemesi'ne tbmm yani "yasama" organı üye atayabilecek. bundan doğal ne olabilir acaba? dünyanın tüm ülkelerinde bünyesinde aym bulunan ülkelerde parlamento öyle ya da böyle üye seçimine dahildir. hatta bazı yerlerde "yürütme" de etkindir. ancak ilginçtir türkiye'de meclis, aym'ye karışamaz. aym gayet rahat şekilde olaylara "esastan" girip yetkisini aşarken ses çıkarmayanlar hatta destek çıkanlar; meclisin aym'ye üye ataması gündeme gelince hukuk havarisi kesiliyor ve dünyadaki sistemden kopuk, "olması gereken hukuk sistemi"ni anlatmaya başlıyorlar. oysa gerçek açıkça ortada, yasama dediğin organ milletin yansımasıdır, orası aym'ye üye seçmeyecek de kim seçecek? zaten aym'si bulunan tüm ülkelerde durum böyle. bundan kelli yırtınmayın daha fazla zira sürmez bu kemalist diktacı hukuk sistemi...
gelelim hsyk'nın yapısına. hsyk'ya adli ve idari hakimler hsyk seçimlerinde söz sahibi olacaklar ayrıca bunlar seçilebilecek de. yani hem seçme hem seçilme hakkına kavuşacaklar. bundan güzel ne var? hsyk'daki yüksek yargı hegemonyası yıkılacak. ayrıca seçim ile hükümetin uzaktan yakından bir ilgisi olmayacak; yargı organları, hukukçular kendileri halledecekler seçimi. bunun haricinde hsyk dairelere ayrılacak, dairelerin başkanlarını hsyk üyeleri seçecek ve kurul başkanı yani adalet bakanı(adalet bakanı müsteşarı) daire çalışmalarına katılamayacak. böylece hsyk üzerinde olduğu iddia edilen "siyasi baskı" da kalmayacak.
öncelikle klişe bir hatırlatma olarak; 'demokrasi ve cumhuriyet' aynı kavramlar değildir. cumhuriyetin ilanından sonra hemen demokrasi gelmemiştir.
cumhuriyetten önce halk tabii ki cumhuriyet standarlarının altında bir hayat sürüyordu. devrimci yönetimler devrimin tabiatları gereği halka getirdikleri yenilikleri yaymak için bazı baskıcı yöntemler uygulamıştır. bu fransız devriminde de, sosyalist devrimlerde de aynı şekilde olmuştur. ancak burada nereye kadar bu baskıcı yöntemlerin devam edeceği önemlidir. tarihimize baktığımız dönemde bunun sürekli hale geldiğini görebiliriz. hatta dünyada insan hakları ve demokrasinin vurgulandığı yıllarda bile. 2004 yılı itibariyle türkiye artık insan haklarının anayasa nın da üstünde olduğu bir hukuk anlayışını benimsemiştir. şimdi temel sorun şudur, insan haklarına aykırı yöntemler dahil katı bir şekilde hala toplum mühendisliği yapmak mı, yoksa insan haklarına daha uygun olarak insanların ihtiyacına göre bir anayasa benimsemek mi.
bu bürokratik elitin, halka ne gibi paronayalar benimsettiğinin ispatını da bazı entrylerde görmek mümkündür. başörtülüler atatürk e küfür eder, islami bir yönetim isterler vs. insanları bu şekilde kategorize etmenin ve kimi kategorilerde yer alan insanların hepsinin bir düşünceye karşı olduğu varsayının nasıl bir açıklaması var meraklar içindeyiz.
demokrasiyi katleden düsüncelere örnek isteniliyorsa
"cumhuriyetten beri ülkede bürokratik, askeri ve siyasi elit devrimlere göre bir vatandaş modeli yaratmak için uğraşmışlardır."
gibi cümleler kurardım. söz konusu anlatmak istedigimi aklı basında herkes anlamıstır. demokrasiyi, demokrasiyi kullanarak yoketmelerine göz yumulamaz. bu katleden değil yasatan şeydir.
asıl demokrasiyi katleden demokrasi amaç değil araçtır lafıdır ki. burada söylenilmek istenen mantık ta acıkca ortadadır.
demokrasiyi kullanarak kaldırmak. ya da iran gibi sözde demokrasi getirmek.
bu arada basedilen cumhuriyetten beri ülkedeki bürokratik vs. uğraşımlardan önce sanki halk çok harika ve memnun yaşıyordu gibi bir anlam çıkartılmaya çalısılıyor.
cumhuriyetten önce halka adeta hayvan gibi davranılıyorken bunu söylemek ne kadar mantıklıdır.
ayrıca basortusunden dolayı mustafa kemal atatürk'e küfür eden kapanmak isteyen insanlar bir kere de dusunuyor mu secme ve secilma hakkını ona verek kufur ettikleri insandır.
peki 'yargı insanları' toplum mühendisliğine soyunup halkın ihtiyaçlarına cevap vermeyen ve halkı madur eden insanlar olursa durum ne olacak? bunun en bariz örneği de 411 oyla kabul edilen türban değişikliğinin iptal edilmesidir.
şu herkesçe bilinmelidir ki cumhuriyetten beri ülkede bürokratik, askeri ve siyasi elit devrimlere göre bir vatandaş modeli yaratmak için uğraşmışlardır. ancak bu olmamıştır. çünkü baskıyla insanları ancak bir yere kadar hizaya getirebilirsiniz. maalesef 2010 yılına kadar bu elitler ve icraatleri süregelmiştir. bu anayasa halkın ihtiyaçlarına göre yargının şekillenmesine daha da önemlisi yargının toplum mühendisliğine soyunmuş bu kokuşmuş elitin vesayetinden kurtulmasına yönelik bir adımdır.
ayrıca yine soruyorum, akp nin şeriatçı, islami bir devlet modeli getirip, bunca kazanımı çöpe atacağını nasıl düşünebiliyorsunuz. akp dediğiniz kadar hinlikler yapabiliyorsa, rasyonel bir parti olarak bunca kazanımdan vazgeçerek islami yönetimi mi getirecek?
ayrıca 'mevcut düzeni korumak için müdahale şart' gibisinden cümleler demokrasiyi katleden cümlelerdir. dikkatli oluna.
diktatörlükten çok çekmiş halkları içinde barındıran avrupa birliği gibi bir kurumun dahi destek verdiği anayasa değişikliklerinin güçler ayrılığı ilkesini bozması ne derece gerçekçi bir düşüncedir?
ki bu avrupa birliği günümüzde demokrasi şampiyonu ve dünyanın en özgür ülkelerini içinde barından ve bu ilkeleri kendisine temel edinmiş bir kurumdur. zamanında aynı avrupa birliği, kendi ilkeleriyle çeliştiği gerekçesiyle avusturya da hükümet kuran ırkçı partiyi hükümetten almıştır. böylesi bir kurumun 'güçler ayrılığı ilkesini bozan' bir anayasa değişikliğine destek verdiği nasıl düşünülebilir. ama pardon. bazılarına göre avrupa birliği bizim düşmanımız, demokrasisi, özgürlükleri, hakları ile türkiye yi bölmeye ve yok etmeye çalışan bir topluluktur değil mi.
anayasa da güçler ayrılığının bozulma "ilkesi" diye bir ilke yoktur. anayasa da güçler ayrılığını bozacak yada bozan maddeler olabilir.
anayasa mahkemesi üyeliğine katı laik tutumlu üyelerin atanmama durumu vardır ve bu kemalist rejimi darbe ve hukuki hilelerle ayakta tutmaya çalışan zümreler için felaket senaryosudur.
mahkemelere kemalist ideolojinin hakimiyet kurmasını engellemek için yasa değişikliği yapmak meşrudur.
son zamanlarda iyice bozulan ilke. erkler ayrılığının yok olması ile ortaya çıkacak durumun diktatörlük olduğunu bilmeyen ya da bilmek istemeyen kişiler tarafından "yargı müdahale ediyordu ama" şeklinde doğru bulunan durumdur aynı zamanda. zaten o yargı gerektiğinde müdahale etmek, seçimle gelmiş kişilerin istediği gibi at koşturmasını engellemek, kafalarına göre yasa değişikliği yapıp kendine yararlı işlerin önünü açmasınlar için varlar.
türkiye deki 3 büyük erk yasama yargı ve yürütme belirli dönemlerde belirli güçlerin elinde olabiliyor. ve bütün iktidarlarda zaten bu 3 büyük erkin hepsine sahip olma fikriyle hareket ediyorlar. genelde yasama ve yürütmeye sahip olurlar ve yargı da başka güçlerin elinde olur. su anda düzende hiç bir değişme olmaz sadece yasama el değişirir bir büyük güçten baskasına gecer ama ikisinde de özgür olmaz. o yüzden yasama özgürlüğü gidiyor veya yasama özgürlüğü geliyor tarzı saçma sapan propagandalar yapmaya gerek yok.
Anayasa mahkemesi raportörü osman can'ı, akp'nin sivil anayasa(!) hocası özbudun'u türkiye'deki en iyi anayasa bilimcileri sanan insanların "evet" dediği bi şeye elbette "hayır" demek farzdır. , yargıçlar canları ne isterse(!) yapamaz ama okuma düzeyi ilkokul 3 düzeyindeki halkımız anayasa maddelerini oylayabilecek kadar hukuk bilgisine ve izana sahiptirler. yargıçlar canları ne isterse(!) yapamaz ama seçimlerde %47 oy alıp meclisin %60'ından fazlasını işgal eden siyasi parti, canı ne isterse yapar size göre. çünkü sizin anladağınız kadarıyla demokrasi, en fazla oyu alıp iktidara gelenin geriye kalanlar üzerinde tahakküm kurmasına mani olmayan bir sistemin adıdır. cemaatlerden, tarikatlardan, uluslararası gücün unsurlarından icazet almadan iş yapamayanlar, birden bire en yılmaz demokratlar(!) oluverir sizin demokrasinizde. 12 Eylül'le hesaplaşmak isteyenler, 27 nisan bildirisini kendim kaleme aldım diyen paşaya dokunmazlar, 12 eylül'de sağcısı, solcusu işkence tezgahlarından geçer, idam sehpalarında katledilirken, darbenin gerekçelerinden olan konya mitingini düzenleyenlere neden dokunulmadığını anlatmazlar insanlara, ırak'a girmezsek memurların maaşlarını ödeyemeyiz diyen savaşın yancıları bir anda en yılmaz barış ve kardeşlik korosu oluverirler. daha binlerce örnek sıralanır buradan ama anlayacak zihin, doğruya doğru diyecek izan gerekir.
kendisini anayasa mahkemesinin de üstünde gören çok bilmişlerin yaptığı tespittir. anayasa mahkemesindeki 11 kişi güçler ayrılığı ilkesinin bozulacağını göremedi sen gördün öyle mi. hadi onu geçelim, bu ne ahmakça bir düşüncedir ki 2010 lu yıllarda türkiye gibi avrupa birliğine girmek için çaba harcayan, kendisini dünyaya entegre etmeye çalışan bir devlet diktatörlüğe kayacak, bütün kazanımlarını bir çırpıda geride bırakacak. tabi sizin aklınız 1930 larda 40 larda kaldı hala değil mi. inönü gibilerin bu ülkeyi gerçekten diktatörlükle yönettiği günlere yani. bir de bazı aklı evveller kalkmış evet diyenleri bilinçsizlikle suçluyor. bilinçsizlik dünyanın ve türkiye nin özgürlükler ve demokrasi yönünde evrildiğini idrak edemeyip hala diktatörlükten bahsedenler midir, yoksa açık ve net bir şekilde özgürlükleri daha da artıracak olan bir anayasaya evet diyen halk mıdır?
selahattin demirtaş'ın eğer seçim barajı felan düşerse evet diyoruz açıklamasından yola çıkarak pkk'nın referandum sonuna kadar eylemsizlik kararı alarak ortaya çıkan sonuçtur.birileri ruh üçüzü felan diyordu bir zamanlar görüyoruz saflar netleşiyor. evet diyen akp'liler ise pkk ile birlikte evet diyecekler bunu düşünmeleri gerekir. chp'nin yanı mı pkk nın yani bebek katillerinin yanı mı ?
(bkz: make your choice)
son zamanlarda zaten mecliste %10 barajının olmaması diktatörlüğe gebe olan uygulamalardan bir tanesidir. hiç bahsi bile geçmiyor ayrıca kuvvetler ayrılığının anlamı hiçbir siyasetçi yargıda herhangi görevli birini seçemez olmasıdır. cumhurbaşkanı ya da başbakan da dahildir.
zaten açıktan bir diplomayla üniversite bitirmis siyasetçilerimizin hangi mantıkla yargı insanı seçeceğini söylediğimizde apışıp kalma durumudur ki acıdır...
sayesinde yürütmenin, yargıya karışmasının kuvvetler ayrılığını bozduğunu, fakat şu anki durumda olduğu gibi yargının, yürütmeye karışmasının kuvvetler ayrılığını bozmadığını öğrendiğimiz ilkedir. allah akıl fikir versindir.
bir de şunu okumak gerekir;
Anayasa paketinde, en fazla, Anayasa Mahkemesi'yle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun yapısını değiştiren düzenlemeler hedef alındı.
Meselâ denildi ki, "Kuvvetler ayrılığı prensibine aykırı hareket ediliyor" ya da "Yargı, Yürütme'nin sultası altına giriyor." Oysa, ortada, bu iddiaları doğrulayacak gelişmeler yok.
Nedir "kuvvetler ayrığı"? Cumhurbaşkanının ya da Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin yargı organına hiç hâkim seçmemesi mi? Öyleyse, kuvvetler ayrılığının en keskin olduğu ABD gibi Başkanlık sistemiyle yönetilen bir ülkede dahi, kuvvetler ayrılığından söz edilemez. Çünkü, Federal-Mahkeme'ye, Başkan'ın gösterdiği adayı ABD Senatosu seçiyor. Bunun yanı sıra, bir çok ülkede, Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçiminde TBMM etkili. ispanya, Avusturya gibi ülkelerde, hükûmet bile Anayasa Mahkemesi'ne üye gönderiyor. Fransa'da, cumhurbaşkanının yanı sıra, Senato ve Meclis Başkanlarıda, Anayasa Konseyi'ne üye atıyor.
Demek, "Kuvvetler ayrılığı elden gidiyor" feryadı, ya cehaletten kaynaklanıyor, ya da demagojiden.
Yeni düzenlemeden sonra, Anayasa Mahkemesi'nin 17 üyesi olacak. Bunun 3'ünü TBMM, 14'ünü ise cumhurbaşkanı seçecek.
nazlı ılıcak
Türkiye'deki en iyi anasaya bilimcileri (osman can, mustafa erdoğan, ergun özbudun) anlamıyor, sözlük paşaları anlıyor bu güçler ayrılığı ilkesinden. Güçler ayrılığı ilkesi "yargıçlar canları ne isterse yapar" demek değildir. "yasama, yürütme, yargı birbirlerine üstün değillerdir ve birbirlerini denetlerler" demektir. ABD'de yargıçlar, savcıları halk seçer, partiler aday gösterip.
Bir de "güçler ayrılığının bozulma ilkesi" ne ya? ulan hayır derken dikkat edin de hayıv, hayyr filan demeyin, yanınızda yazım klavuzuyla gidin.