insan tarihini,fizyolojisini,psikolojisini ve biyolojisini bilmeyen hayalperestlerin savunduğu ideoloji. Uygulanabilir olduğu tek yer ütopyalarda ki dünyadır.
kendi içinde çelişen sistem. biri bana haydi yakıp yıkmaya gidiyoruz dese "bana ne yapacağımı söyleme" der ve kafa atarım. sonuçta bu da bir anarşist tavır.
Eğer bir anarşizm olacak ise 'elisit' olmalıdır ve bu da toplumun tüm kısmının 'elit' olmasından geçer. Toplumun tüm kısmının elit olması için de güzel bir eğitim lazımdır. O eğitimi de verdikten sonra saydıklarım zaten kendi kendini izleyerek anarşizme ulaşacaktır.
devlet olmasaydı katliam olur diyenler tarih kitaplarında defalarca katliam okumuştur. en sistemli katliamlar da devlet tarafından gerçekleştirilmiştir.
devlet kanla kurulur ve kandan beslenir, kan sürsün diye sürekli düşman yaratır ve onu yok etmek için bahaneler üretir. bu yüzden savaşlar asla durmamıştır. devletler çünkü sürekli daha güçlü olmaya çalışırken diğerlerini güçsüzleştirmeye çabalar.
ütopya olduğu da tartışmalıdır, sonuçta bataklıkta büyüyen biri yeşilliği ne kadar hayal edebilir?
işte insanlara ütopya gelmesinin nedeni budur.
ben insanların yönetilen sürüngen olmayı reddetmedikçe asla hakkettiği şekilde yaşayacağını düşünmüyorum. anarşizmi kaos, terör gibi gösterenler de hainlerdir. ispanyada anarşistler şiddete girişince ilk anarşist hareketten tepki çekmişlerdir fakat devletin sonsuz insan öldürmeye programlanmış silahlarına karşı mecbur şiddete girişmiştir.
ayrıca devlet yapısı gereği faşist olduğu için yönetimi kim ele alırsa alsın bir süre sonra bir öncekinin aynısı olacak ve bu sonsuz döngüde dünün mağdurları yarının zalimleri olup saçma sapan bir çıkmazda kendini bulacak.
(bkz: Mihail Bakunin) Galiba dünya siyasal sisteminin gimekte olduğu yön. Not: Anarşizm zannedildiği gibi yakıp yıkmak değildir. Yapay otoriteye ve onun kurumlarına karşı doğal yardımlaşmayı ve özgürlüğü savunur. Bu fikirler oldukça hoşuma gitse de. Otorite de tamamiyle yapay olmadığı gibi ortadan kaldırılması faydalı olur mu? Ancak şahsi fikrim şu ki insana dair duygu ve değerleri koparıp atmakla ilerlemek pek mümkün gözükmüyor.
ilginç bir şekilde ülkemizde komünist olduğunu düşünenlerce pek kabul gören bir anlayıştır. oysa bilmezler ki enternasyonel'den bizzat marx tarafından şutlanmıştır bakunin.
Bir çok insan anarşizmin anlamını bile bilmiyorken, herkes anarşizm hakkında atıp tutuyor. Anarşizm, salt şiddet içeren bir görüş olmadığı gibi, aynı zamanda tek bir bakış açısı değildir. Bir kişi ya da zümre tarafından verilmiş kararların uygulanması, görüşlerin katı bir şekilde benimsenmesine anarşizmde rastlanmaz. Bir çok geleneği bulunmakla beraber, yöneticisizlik (an “-sız, olumsuzluk eki” ve archos “yönetici”) üzerine inşa edilmiştir. Her koşulda her tür otorite anarşistler tarafından reddedilmektedir.
Otoriteyi reddetme, yönetilmeye karşı olma gibi terimler birçok insanı korkutmaktadır. Takdir edileceği gibi, insanlar bilmedikleri şeylerden korkarlar ve anarşizmi de neredeyse hiç bilmedikleri için bu terimler onlara korku salmaktadır. Yönetimin olmadığı yerde tecavüzlerin, hırsızlıkların ve katliamın hüküm süreceğini düşünürler -ki belki haklıdırlar. Ama korkmamaları gereken bir şey var, o da bu negatif kaosun anarşistlerden kaynaklanmayacağı gerçeğidir. Çünkü anarşistlerin otoriteye karşı tavırları sömürüye karşı tavırlarından ileri gelir. Eğer yöneten, sömüren bir zümre yoksa, anarşistlerin öfkesi dinecek ve onlar için yaşam olması gerektiği kıvama ulaşacaktır. Burada korkulması gerekenler, baskıcı rejimlerin, sömüren kişilerin ve işe yaramaz kanunların ortadan kalkmasıyla birer kuduz köpeğe dönecek olan diğer insanlardır. En yakınındaki marketleri yağmalayacak, en suçsuz insanları öldürmeye çalışacak ve nasılsa hiçbir kanun yok diyerek, vicdan kırıntısı bile göstermeden tecavüz etmeyi kendisine hak görecekler.
Anarşizmde kanun insanın vicdanıdır. Genel kanı kanunların insan yararına olduğu yönünde olsa da, dünya genelinde birçok insan suçsuz yere idam edilmiştir. Yine binlerce insan, on yıllar sonra masum olduğu kanıtlanarak hapishanelerden çıkabilmiştir. Bu gibi durumlarda devletin yaptığı tek şey tazminat ödemektir. Yitirilen canlar veya yıllar parayla satın alınabilirmiş gibi, bireylerle dalga geçercesine ödenen para, kanunların ne kadar kirli olduğunun bir göstergesidir. Rızası var ya da çığlık atmadı gibi gerekçelerle tecavüzcüsü karşısında neredeyse suçlu durumuna sokulan küçücük çocuklar için bile bu düzen yerle bir edilmesi gereken dağ gibi bir çöp yığınından ibarettir.
Kanunlar olmadan her şey nasıl düzen içerisinde ilerleyecek, sorularını duyar gibiyim. Gerçekten mükemmel bir düzen içerisinde mi yaşıyoruz? Her insan evinde huzur içerisinde mi? Ay başında maaşını aldıktan sonra, bir sonraki ay başını bekleyen kişi sayısı sizce ne kadardır? En azından kendinize bakın; her istediğinizde bir sinemaya, bir tiyatroya gidebiliyor, yarını düşünmeden yüzünüzü güldürecek bir şeyler yapabiliyor musunuz? Sevdiğiniz insanla el ele gezmenizi bile istemeyen bir sistemin içerisinde, bütün kurallara boyun eğerek kendinizi mutlu mu addediyorsunuz?
Kanun insanın vicdanıdır.
Peki nasıl olacak her şey? Kanunsuz, yönetimsiz nasıl barış içinde yaşayacağız? Bunun için uzun bir zaman gerekiyor ve olağanüstü bir çalışma. Bir anda anarşist devrim yapmak büyük bir problem olacaktır. Çünkü bilinçsiz yapılan bir devrim sürdürülebilir değildir. Öncelik her zaman eğitim sistemi olmalı. Yetenekli, vicdanlı ve vizyon sahibi bir gençlik her şeyi değiştirebilir. Yeni nesli ideolojilerden, dinlerden ve siyasetten uzak tuttuğumuz, salt vicdan ve toplumsal dayanışma üzerine özgür bir eğitim sistemiyle desteklediğimiz zaman, yönetilmeye ihtiyaç duymayan bir toplum elde etme şansımız artacaktır. Asker gibi tek tip giydirdiğimiz, öğretmen geldiğinde ayağa kalkmaya zorladığımız, ev ödevini yapmadı diye azarladığımız bir gençlikten hiçbir şey beklememek gerekir. Sinmiş bir genç, yitirilmiş bir beyin demektir. Öğretmeni kızacak diye tek bir kelime bile etmeyen bir öğrencinin suçlusu yine öğretmendir. Büyüklerin yanında küçükler konuşmaz diyen bir çocuğun suskunluğa bürünmesinin suçlusu da yine o çocuğu susturma cehaletini gösteren, ciddiye almayan kişilerdir.
Her toplum kurtarılmayı bekler ve bu sebepten ötürü her toplum bir kahraman yaratma eğilimindedir. Hiç kimse dünyayı değiştirecek olan kişinin kendisi olduğunu düşünmez ve bu yüzden dünyayı değiştiren insanların çoğu genellikle toplumunu demir balyoz ile yönetmiş olan, vicdansız kişilerdir. Herhangi birini çevirin ve sorun; dinin ya da vatanın için insan öldürür müsün? Çoğunluğun cevabı evet olacaktır. iyi bir eğitim almış ya da kendisini iyi yetiştirmiş olan insanlarda bu cevap çoğunlukla hayır olacaktır. Çünkü iyi eğitim almış birey kabuğunu kırmış ve vicdan denen şeyi keşfetmiştir.
Anarşizm ile ilgili çok komik eleştiriler var ve kendi açımdan bunlara cevap vermek istedim. Genel olarak anarşistlerin dünyayı ilk çağa döndürmek istediği düşünülüyor. Kimse ilk çağ demese de, kurdukları cümleler bunu işaret ediyor. Doğayla iç içe, telefonsuz, bilgisayarsız, kahvesiz, doğalgazsız… Neden? Anarşizm ilerlemeyi, fabrikalaşmayı ya da tüketmeyi reddetmez. Anarşizm, üretim araçlarının toplumun ortak malı olduğunu savunur. Devlet ya da birey tekelinde, sömürücü bir mülkiyeti reddeder. Benim kabul ettiğim ve savunduğum şey zilyetliktir. Bir eviniz, arabanız, diş fırçanız, bilgisayarınız ya da ayakkabınız olmalı. insanın insan için ürettiklerinden herkes faydalanmalı. Ama kalkıp bir ev daha ya da bir araba daha istememelisiniz.
Hiç kimse aç kalmasın ama ben daha fazla karnımı doyurayım demek iki yüzlülüktür ve çağımızda bu iki yüzlülük serbest piyasa ekonomisi denen saçmalıkla normalleştirilmiştir.
gümbür gümbür gelen görüştür. aslında komünistler bir ara yapacaktı ama diktatör olup çıktılar. değil anarşizmi şeriat ülkesi gibi devlet kurdular. sonra da çöktüler zaten.
kapitalistler ise milliyetçiliği yaydı araya. aslında bunun belli nedenleri var. mesela bir kürt işçisiyle bir türk işçisi birleşmesin diye git oraya ırkçılığı yay, patron bunları siksin bunlar biz üstün ırkız diye birbirini yesin. o yüzden kapitalistler hem mezhepsel ayrılıkları hem de milliyetçi ayrılıkları desteklemiştir.
ancak işe bide şu açıdan bakalım. bir sürü devletler parçalara bölünüyor ve tarih araştırmaları arttıkça daha bölünecek. alt kültürler ortaya çıkacak ve kendini buna dayandırıp belki yeni devletler kurup daha da bölünecekler. bugün bile göt kadar devletçikler var ve büyük devletler de etnik yapıyı koruyamıyor. çünkü herkes özerklik ardından bağımsızlık alma derdinde ve bunları git gide alıyorlar.
daha sonraları düşünelim. koskoca ufacık ülkeler. bu ülkeler kendi kendini yönetebilecek konumda ve öz yönetimi sağlayabilecek yetkinlikte. ee hal böyle olunca zaten anarşizm de bu yani. herkesin kendi kendini yönetebilecek konuma gelmesi. geriye kalıyor yasasız olgunluk denen kısım. bu da olabilir. devlet kişileri artık belli bir düzeye ulaştırıp kişiler artık devlete ihtiyaç duymadan varlığını sürdürebilir. o zaman al sana anarşizm.
yani aşırı sağ dediğimiz şeyin en aşırısı anarşizmdir. anarşizm gerici ve insanlığa düşman bir olgudur. düzeltilmesi gereken pek çok kavramı toptan imha etmek devrimcilik değil vandalizmdir.
kuralsızlık, toplumsuzluk değildir. medyanın özelikle pufpufladığı, terör gibi algı oluşturduğu bu fikir özünde insanın yetkinliğini önemlidir. insanların bir araya gelerek, karşılıklı menfaat gözetip belli yasaları ortaya koyması, bunda uzlaşı sağlaması ve buna direnene karşı dayatma uygulaması sorun değildir.
ortak fikir: insanın insanı sömürmesine karşı olmaktır.
devlete karşı olmasının altında devletin sömürgeci, köleci, insanı sürüngene çeviren yapısı vardır. ayrıca faşist, saldırgan, öldüren yapısı da buna eklenince devlete karşı olmamak için bir neden de yoktur.
ayrıca bu fikir komünistlerle eş görülse bile, anarko komünizm gibi anarko kapitalizm de vardır. anarşist komünistler, devleti ortadan kaldırıp tamamen insanın kendini yönetmesini hedef alırken, kapitalistler şirketleri hedef alıyor. ( zaten o godoman şirketleri devlet durduruyor yoksa şimdiye her şeyimizi almışlar )
yani, liseli çılgınlığı, düşünceden uzak anlık sinir, sikimin keyfine yaşarım havası falan değildir bu düşünce. zaten biraz aklı çalışan biri, insanın bir insanla bile yan yana geldiğinde orada kuralın başladığını, karşındakine saygının gerektiğini anlar.
medyaya bakmayın, özü güzeldir. mesela gelişmiş toplumlarda yasalar daha gevşektir. ( işte bu gelişim çizgisi daha da arttıkça artık yasalara gerek olmayacaktır) ilkel toplumlarda daha serttir. neden?
çünkü gelişmiş toplumlar daha kendine yetkindir ve yönetilmesi gereken yanları daha azdır. ilke toplumlar ise şiddetle onları hizaya sokmak, yasaları ağırlaştırmak, cezayı meydanda verip toplumda korku yaratmak esastır.
işte o ilkelliği bugün bazı toplumlar nasıl aşmışsa, gelecekte bunu da insanoğlu aşacaktır. insan yönetilmesi gereken bir sürüngen olmadığını anlayacaktır da denebilir.