anamur ağzı

entry3 galeri0
    1.
  1. anadolu Türkçesinin anamur'da konuşulan ağzıdır. Kıbrıs ağzı ile benzerlik gösterir.

    yörede kullanılan bazı söz ve sözcükler;

    (ñ: genizsi n)

    adamdaş: yerel bir efsaneye göre taşlaşmış çocuklar
    adı batasıca: bir ilenme söylemi
    adıbelli: temelli
    ağ: birşeyin arası
    ağ böcü: cam ağaçlarında yaşayan bir tür tırtıl
    ağa: ağabey
    ağmak: tırmanmak
    ağrık: yörüklerin göçten önce
    konaklama yerine yada yaylaya önden
    bazı eşyaları (yatak, yorgan gibi) götürmeleri
    akgın: ırmak yada derede suyun fazla aktığı yer
    alañ: ova, düzlük yer
    alavaş: telaş
    anıtlamak: karşıdakine vuracakmış gibi
    yapmak, hedef almak
    añlamak: hayvanların tozlu bir yerde
    debelenmesi
    apalamak: Emeklemek
    arayer: evin giriş yeri, salon
    avıktırmak: bir hayvanı( köpeği) ava
    alıştırmak
    avlağa: hayvanlar için saman dökülen
    yer, yemlik
    ayağbucu: aşağı taraf
    ayamak: korumak, esirgemek
    ayañı: Nazlı büyütülmüş, şımarık çocuk
    aydaş: zayıf, cılız,çelimsiz
    azık çıkısı: içine yiyecek konan bez, bohça
    babak: ihanet eden, hileci
    bağcak: yünden veya kıldan örülen yassı ip
    bağrı yuka: merhametli, duygusal
    baltabaş: ibibik , hüthüt kuşu
    barcımak: korumak
    batırık: ince bulgurdan(Düğürcük) yapılan bir tür soğuk yemek.
    batırmak: kirletmek
    basdıncak: basamak
    bayır: küçük yokuş
    beleñ: küçük tepe
    belertmek: gözlerini, akı çok
    görünecek kadar açmak
    belik: saç örgüsü
    belişmek: bölüşmek, paylaşmak
    berkitmek: pekiştirmek
    bicik: meme
    birlenmek: toplanmak
    bişgin: sert (özellikle keçenin
    sertleşmiş hali)
    bişme: pişirilmiş yemek
    bişşek: yayık yaymada kullanılan sopa
    biñgeşme: uyuşma, birisinin üzerine kıskançlık derecesinde fazla düşmek
    bir işe yerek birşey değil: işe yaramaz, faydasız
    bizlemek: kurcalamak
    boğarsak: çiftleşme zamanı gelmiş dişi sığır
    bortlama: devenin doğurması
    boylamak: suyun derinliğini boy ile ölçmek
    böğet: derin ve durgun su
    börtleme: haşlanma
    bulamaç: un ve şekerden yapılan bir tür tatlı
    buymak: çok üşümek
    buzalama: ineğin yavrulaması
    bürelenmek: (yorgan) iyice örtünmek
    cınnı: biraz
    cıllımak: caymak, döneklik, hile
    cılk: bozuk, sulu bozuk
    cıvgın: şımarık
    cömberlek: takla
    cibil: çapak
    Çalkama: ayran
    çamış: huysuz, geçimsiz
    çeleñi: Evin duvarlarını yağmurdan korumak için uzatılan dam kenarı
    çelermek: sinirli bakmak
    çeşlemek: hizalamak, denk getirmek
    çıkı: bohça
    çıkla: saf, sadece
    çılıkmak/çılıktırmak: birşeyi rahatsız edip sinirlendirmek, saldırgan bir hal
    almasına neden olmak.
    çınga: ateş parçası
    çıngalandırmak: etrafa sıçratmak
    cırlangıç: ağustos böceği
    çiğin: omuz
    çileşmek: hafifçe yağmur yağması
    çilbir: kıyma yapılmış kuş etinin soğan ile kavrulmasıyla yapılan yemek
    çimmek: yıkanmak
    çingil: üzüm salkımı
    çükür: kazma
    çomaç: dürüm
    çomça: kepçe
    çoñmak: birikmek, kalabalık etmek,
    birşeyin üzerine üşüşmek
    çopur: pürüzlü, lekeli
    çot: kalça
    çöğdürmek: işemek
    çökre: tortu, çökelti
    çılgıç/çıpkın: ince ağaç çalı
    çipil: çok yuka, sığ su
    dayfalmak: daralmak, kendinden
    geçmek
    Daylak: iki yaşını geçmiş, dört yaşını
    bitirmemiş deve
    deşdiye: kendiliğinden yetişen bitki
    deyişet: söylenti, rivayet
    dıkım: lokma
    dıkız: normalden daha susuz ve katı olan yiyecek
    didek: gaga
    diğren: harman karıştırmak için kullanılan çatal şeklinde tarım aleti
    dili gızıl: bir kertenkele türü (Akdeniz sakanguru)
    diretme: inat etmek
    dişi eyreti: evli kadın
    Dorum: Bir yaşını bitirmiş, iki yaşını
    bitirmemiş deve.
    doşañ: yıpranmış olan, eski
    dönmek: birine sevgiyle bağlanmak
    Düğürcük: Köftelik bulgur
    eğleşmek: bir yerde yaşamak, ikamet etmek
    eğrik: evcil hayvanların gölgelendiği yer
    evtik: kuruyemiş, eğlencelik
    evtiklemek: önemsiz şeylerle vakit geçirmek
    eletmek: götürmek, ulaştırmak
    eli açık: cömert
    eli sıkı: cimri, tutumlu
    emmete: amca çocukları
    ende: elinde ki
    engücü: mutlaka, muhakkak
    erlik: sahur yemeği
    eşgere: görünür şekilde, açıkta
    ev başı: dam, çatı
    ferik: genç tavuk
    ficilemek: aceleci, gereksiz
    hareketler yapmak
    fıldırmak: birşeyi uzağa atmak
    fink: fiğ
    gabış: boynuzsuz keçi yada sığır
    gamas: hortum
    gamıtmak: içine kapanmak, somurtmak
    gantık: iki kaya arası
    garerlemek: göz kararı ayarlamak
    gasdan: yalandan
    gavlamak: derisi soyulmak
    cavur yapısı: rum veya Ermenilerden kalma mağara ve kalıntılar
    gayıt: eşya
    gedüğüş: Büyükbaş hayvanları kontrol etmek için söylenen ünlem
    geysi/giysi: kirli çamaşır
    gırıntı/kırıntı: eğlencelik, çerez
    gındırmak: özellikle kapı ve pencereyi hafif açmak, aralık koymak
    gicişmek: kaşınmak
    gilik: çekirdek
    goçmar: dikenli keler
    goduş: kibirli, iri yapılı
    gompil: patates
    gongonuş: bir tür böcek
    goruk: ham, olgunlaşmamış meyve
    gök: kül rengi, gri, olgunlaşmamış meyve
    gök keler: bukalemun
    gönen: ekilecek toprağın sulandırılması
    göynümek: hafif yanmak
    güddeci: sığır çobanı
    gütmek: hayvan otlatmak
    güz: sonbahar
    heleş: incirden yapılan bir tür reçel
    helke: kulplu bakır kova
    heye: evet
    hobuç etmek: çocuğu kundaklayıp yığınmak
    horanta/foranta: ev ahalisi
    hoyn: bir seslenme ünlemi
    ılıkmak: hayran olmak
    ılgıdır: zayıf bacaklı
    ıhşalamak: iyice örselemek
    ılkı: keçi sürüsü
    ılkılık: hayvanların(özellikle keçiler)gölgelendiği, dinlediği yer
    ıvga: telaş
    inneşmek: ateşi tutuşturmak,
    takılmak
    ilişi olma: bitkinin çiçek açması
    iltiba: ilk önce
    kakaç: kurutulmuş incir
    kaktırmak: ittirmek
    kara can/kara canım: çok sevdiğini belirtmek anlamında kullanılan hitap
    kara külleme: meyvenin bozulup siyahlaşmış hali
    kesene: çeyiz
    kevki: su kabağından yapılmış
    maşrapa
    kıtmır: cimri
    kıymık: odun kırpıntısı
    kirizme: tarlayı ekim için düzenlemek
    kirtik: çok küçük parça
    koyak: vadi
    kösük: kapı arkası sürgüsü(eski
    evlerde kapı kilidi olarak kullanılırdı)
    kunlama: köpeğin yavrulaması
    küncü: susam
    kürdüşmek: gürültü yapmak,
    boğuşmak
    kürümek: bir yöne doğru kazıyarak ittirmek
    kürütmek: üşümek, hareketsiz kalmak
    lavgar: Geveze
    meğez: uyuşuk
    mıskı: cimri
    mısmıl: sağlam
    morca: zatürre
    mühlüz: saf, avanak
    ne kaçan: ne çabuk
    nem: ne bileyim
    oba: komşu, yabancı
    okuntu: davetiye, çağrı
    oñmak: düzelmek
    ödü sıtmak: çok korkmak
    örgülük: ölü evi
    örü: gece hayvan otlatma
    otcam: çörek otu
    saksak: yapışkan leke
    salma: evin uzunlaması, koridor
    sañıtmak: anlamsız anlamsız bakmak
    sayvant: çatısı ahşaptan duvarı taştan yapılmış küçük yayla evi
    seğirtmek: koşmak
    senit: ekmek yapmak için kullanılan ayaklı tahta
    sığırtmaç: sığır çobanı
    sındı: makas
    sürneşik: sırnaşık
    sini: büyük tepsi
    siñlenmek: saklanmak
    siftimek: tanelemek
    sivildemek: fısıldamak
    sivişmek: kör düğüm olmak, ipin dolaşması
    siydirmek: ayakta işemek
    solku: dibekte dövme işine yarayan tokmak
    sorgunç: reçine
    soya: Horozun ayağındaki mahmuz
    soyka: ölünün üzerinden çıkarılan çamaşır, soysuz
    söyke: yamaç
    susak: ağaçtan yapılmış maşrapa
    sünmek: uzamak, esnemek
    şineker: geçimsiz, şirret
    şünedir: sakat kimse
    talvar: üstü otlarla kapatılmış Çardak
    tehlemek: uzaktan gözetmek
    tehnel: defne ağacı
    tenimek: bakmak, korumak
    terek: raf
    teyin: sincap
    tertlemek: azarlamak
    tetir: leke
    tevgende: aylak, boş gezen
    tıkmak: gaga
    tımlı: sapı kırılmış, çıkmış bıçak
    tirik: sincap
    tolmalı: dağınık saçlı ( kadınlar için kullanılır).
    topak: yuvarlak
    tor: ürkek
    toru: fidan
    toslak: genç öküz
    tuluk: deriden yapılmış yayık
    tütü: kolonya
    uşkartma: abartma
    uluk: pasaklı, dikkatsiz, yıpranmış giysi
    uynaşmak: pazarlıkta anlaşmak
    uynaştırmak: arabuluculuk etmek
    ülü: perşembe akşamları komşulara dağıtılan yemek
    ülübü: börülce
    üyütlemek: ayıklamak
    üzerli: hamile
    yağır: kel, saçsız
    yalçı: bir dağ adı
    yañaz: Geveze
    yansılamak: sözlerine karşılık vermek
    yataklamak: defnetmek
    yavalamak: konuşurken harfleri yutmak
    yay: yaz mevsimi
    yayılma: hayvanların otlanması
    yazmış: henüz doğurmamış genç keçi
    yektirmek: topallamak
    yenek: istekle yenen besin
    yeynilik: tedavi amacıyla kurşun döktürmek
    yılık: beceriksiz, korkak
    yoymak: işe yaramaz hale getirmek, ziyan etmek
    yorak: işlenmiş deri parçası
    yörek: hayvanların otlama sahası
    yüleme: bilemek
    yumcalama: rastgele avuçlama.
    yumru: tümsek
    yuvanta: avare, işsiz güçsüz, aylak
    yüvmek: yıkamak
    zıvlañ: uzun
    zıvrak: pencere
    zıllınmak: asılmak, çekmek
    zobu: iri yarı kimse
    ( alıntıdır. bazılarını kendim ekledim )

    aklıma geldikçe ekleme yapacağım.
    2 ...
  2. 2.
  3. böcek: balık.

    bu şirin akdeniz kasabasının yerlileri, balık yemeyi 74 barış harekatı sırasında bölgede sayıları artan subay takımından öğrenmişlerdir. o tarihine kadar balığa böcek demiş ve ağızlarına sürmemişlerdir. bağnazlık ne zor iş.
    0 ...
  4. 3.
  5. Birçok kelimeyi mantığınızı kullanarak çözümlemenizin imkansız olduğu ağız. bir de bu kelimelerdeki en az iki harfi yutarak telaffuz eder memleketim insanı. oldukça sempatik.
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük