anadolu Türkçesinin anamur'da konuşulan ağzıdır. Kıbrıs ağzı ile benzerlik gösterir.
yörede kullanılan bazı söz ve sözcükler;
(ñ: genizsi n)
adamdaş: yerel bir efsaneye göre taşlaşmış çocuklar
adı batasıca: bir ilenme söylemi
adıbelli: temelli
ağ: birşeyin arası
ağ böcü: cam ağaçlarında yaşayan bir tür tırtıl
ağa: ağabey
ağmak: tırmanmak
ağrık: yörüklerin göçten önce
konaklama yerine yada yaylaya önden
bazı eşyaları (yatak, yorgan gibi) götürmeleri
akgın: ırmak yada derede suyun fazla aktığı yer
alañ: ova, düzlük yer
alavaş: telaş
anıtlamak: karşıdakine vuracakmış gibi
yapmak, hedef almak
añlamak: hayvanların tozlu bir yerde
debelenmesi
apalamak: Emeklemek
arayer: evin giriş yeri, salon
avıktırmak: bir hayvanı( köpeği) ava
alıştırmak
avlağa: hayvanlar için saman dökülen
yer, yemlik
ayağbucu: aşağı taraf
ayamak: korumak, esirgemek
ayañı: Nazlı büyütülmüş, şımarık çocuk
aydaş: zayıf, cılız,çelimsiz
azık çıkısı: içine yiyecek konan bez, bohça
babak: ihanet eden, hileci
bağcak: yünden veya kıldan örülen yassı ip
bağrı yuka: merhametli, duygusal
baltabaş: ibibik , hüthüt kuşu
barcımak: korumak
batırık: ince bulgurdan(Düğürcük) yapılan bir tür soğuk yemek.
batırmak: kirletmek
basdıncak: basamak
bayır: küçük yokuş
beleñ: küçük tepe
belertmek: gözlerini, akı çok
görünecek kadar açmak
belik: saç örgüsü
belişmek: bölüşmek, paylaşmak
berkitmek: pekiştirmek
bicik: meme
birlenmek: toplanmak
bişgin: sert (özellikle keçenin
sertleşmiş hali)
bişme: pişirilmiş yemek
bişşek: yayık yaymada kullanılan sopa
biñgeşme: uyuşma, birisinin üzerine kıskançlık derecesinde fazla düşmek
bir işe yerek birşey değil: işe yaramaz, faydasız
bizlemek: kurcalamak
boğarsak: çiftleşme zamanı gelmiş dişi sığır
bortlama: devenin doğurması
boylamak: suyun derinliğini boy ile ölçmek
böğet: derin ve durgun su
börtleme: haşlanma
bulamaç: un ve şekerden yapılan bir tür tatlı
buymak: çok üşümek
buzalama: ineğin yavrulaması
bürelenmek: (yorgan) iyice örtünmek
cınnı: biraz
cıllımak: caymak, döneklik, hile
cılk: bozuk, sulu bozuk
cıvgın: şımarık
cömberlek: takla
cibil: çapak
Çalkama: ayran
çamış: huysuz, geçimsiz
çeleñi: Evin duvarlarını yağmurdan korumak için uzatılan dam kenarı
çelermek: sinirli bakmak
çeşlemek: hizalamak, denk getirmek
çıkı: bohça
çıkla: saf, sadece
çılıkmak/çılıktırmak: birşeyi rahatsız edip sinirlendirmek, saldırgan bir hal
almasına neden olmak.
çınga: ateş parçası
çıngalandırmak: etrafa sıçratmak
cırlangıç: ağustos böceği
çiğin: omuz
çileşmek: hafifçe yağmur yağması
çilbir: kıyma yapılmış kuş etinin soğan ile kavrulmasıyla yapılan yemek
çimmek: yıkanmak
çingil: üzüm salkımı
çükür: kazma
çomaç: dürüm
çomça: kepçe
çoñmak: birikmek, kalabalık etmek,
birşeyin üzerine üşüşmek
çopur: pürüzlü, lekeli
çot: kalça
çöğdürmek: işemek
çökre: tortu, çökelti
çılgıç/çıpkın: ince ağaç çalı
çipil: çok yuka, sığ su
dayfalmak: daralmak, kendinden
geçmek
Daylak: iki yaşını geçmiş, dört yaşını
bitirmemiş deve
deşdiye: kendiliğinden yetişen bitki
deyişet: söylenti, rivayet
dıkım: lokma
dıkız: normalden daha susuz ve katı olan yiyecek
didek: gaga
diğren: harman karıştırmak için kullanılan çatal şeklinde tarım aleti
dili gızıl: bir kertenkele türü (Akdeniz sakanguru)
diretme: inat etmek
dişi eyreti: evli kadın
Dorum: Bir yaşını bitirmiş, iki yaşını
bitirmemiş deve.
doşañ: yıpranmış olan, eski
dönmek: birine sevgiyle bağlanmak
Düğürcük: Köftelik bulgur
eğleşmek: bir yerde yaşamak, ikamet etmek
eğrik: evcil hayvanların gölgelendiği yer
evtik: kuruyemiş, eğlencelik
evtiklemek: önemsiz şeylerle vakit geçirmek
eletmek: götürmek, ulaştırmak
eli açık: cömert
eli sıkı: cimri, tutumlu
emmete: amca çocukları
ende: elinde ki
engücü: mutlaka, muhakkak
erlik: sahur yemeği
eşgere: görünür şekilde, açıkta
ev başı: dam, çatı
ferik: genç tavuk
ficilemek: aceleci, gereksiz
hareketler yapmak
fıldırmak: birşeyi uzağa atmak
fink: fiğ
gabış: boynuzsuz keçi yada sığır
gamas: hortum
gamıtmak: içine kapanmak, somurtmak
gantık: iki kaya arası
garerlemek: göz kararı ayarlamak
gasdan: yalandan
gavlamak: derisi soyulmak
cavur yapısı: rum veya Ermenilerden kalma mağara ve kalıntılar
gayıt: eşya
gedüğüş: Büyükbaş hayvanları kontrol etmek için söylenen ünlem
geysi/giysi: kirli çamaşır
gırıntı/kırıntı: eğlencelik, çerez
gındırmak: özellikle kapı ve pencereyi hafif açmak, aralık koymak
gicişmek: kaşınmak
gilik: çekirdek
goçmar: dikenli keler
goduş: kibirli, iri yapılı
gompil: patates
gongonuş: bir tür böcek
goruk: ham, olgunlaşmamış meyve
gök: kül rengi, gri, olgunlaşmamış meyve
gök keler: bukalemun
gönen: ekilecek toprağın sulandırılması
göynümek: hafif yanmak
güddeci: sığır çobanı
gütmek: hayvan otlatmak
güz: sonbahar
heleş: incirden yapılan bir tür reçel
helke: kulplu bakır kova
heye: evet
hobuç etmek: çocuğu kundaklayıp yığınmak
horanta/foranta: ev ahalisi
hoyn: bir seslenme ünlemi
ılıkmak: hayran olmak
ılgıdır: zayıf bacaklı
ıhşalamak: iyice örselemek
ılkı: keçi sürüsü
ılkılık: hayvanların(özellikle keçiler)gölgelendiği, dinlediği yer
ıvga: telaş
inneşmek: ateşi tutuşturmak,
takılmak
ilişi olma: bitkinin çiçek açması
iltiba: ilk önce
kakaç: kurutulmuş incir
kaktırmak: ittirmek
kara can/kara canım: çok sevdiğini belirtmek anlamında kullanılan hitap
kara külleme: meyvenin bozulup siyahlaşmış hali
kesene: çeyiz
kevki: su kabağından yapılmış
maşrapa
kıtmır: cimri
kıymık: odun kırpıntısı
kirizme: tarlayı ekim için düzenlemek
kirtik: çok küçük parça
koyak: vadi
kösük: kapı arkası sürgüsü(eski
evlerde kapı kilidi olarak kullanılırdı)
kunlama: köpeğin yavrulaması
küncü: susam
kürdüşmek: gürültü yapmak,
boğuşmak
kürümek: bir yöne doğru kazıyarak ittirmek
kürütmek: üşümek, hareketsiz kalmak
lavgar: Geveze
meğez: uyuşuk
mıskı: cimri
mısmıl: sağlam
morca: zatürre
mühlüz: saf, avanak
ne kaçan: ne çabuk
nem: ne bileyim
oba: komşu, yabancı
okuntu: davetiye, çağrı
oñmak: düzelmek
ödü sıtmak: çok korkmak
örgülük: ölü evi
örü: gece hayvan otlatma
otcam: çörek otu
saksak: yapışkan leke
salma: evin uzunlaması, koridor
sañıtmak: anlamsız anlamsız bakmak
sayvant: çatısı ahşaptan duvarı taştan yapılmış küçük yayla evi
seğirtmek: koşmak
senit: ekmek yapmak için kullanılan ayaklı tahta
sığırtmaç: sığır çobanı
sındı: makas
sürneşik: sırnaşık
sini: büyük tepsi
siñlenmek: saklanmak
siftimek: tanelemek
sivildemek: fısıldamak
sivişmek: kör düğüm olmak, ipin dolaşması
siydirmek: ayakta işemek
solku: dibekte dövme işine yarayan tokmak
sorgunç: reçine
soya: Horozun ayağındaki mahmuz
soyka: ölünün üzerinden çıkarılan çamaşır, soysuz
söyke: yamaç
susak: ağaçtan yapılmış maşrapa
sünmek: uzamak, esnemek
şineker: geçimsiz, şirret
şünedir: sakat kimse
talvar: üstü otlarla kapatılmış Çardak
tehlemek: uzaktan gözetmek
tehnel: defne ağacı
tenimek: bakmak, korumak
terek: raf
teyin: sincap
tertlemek: azarlamak
tetir: leke
tevgende: aylak, boş gezen
tıkmak: gaga
tımlı: sapı kırılmış, çıkmış bıçak
tirik: sincap
tolmalı: dağınık saçlı ( kadınlar için kullanılır).
topak: yuvarlak
tor: ürkek
toru: fidan
toslak: genç öküz
tuluk: deriden yapılmış yayık
tütü: kolonya
uşkartma: abartma
uluk: pasaklı, dikkatsiz, yıpranmış giysi
uynaşmak: pazarlıkta anlaşmak
uynaştırmak: arabuluculuk etmek
ülü: perşembe akşamları komşulara dağıtılan yemek
ülübü: börülce
üyütlemek: ayıklamak
üzerli: hamile
yağır: kel, saçsız
yalçı: bir dağ adı
yañaz: Geveze
yansılamak: sözlerine karşılık vermek
yataklamak: defnetmek
yavalamak: konuşurken harfleri yutmak
yay: yaz mevsimi
yayılma: hayvanların otlanması
yazmış: henüz doğurmamış genç keçi
yektirmek: topallamak
yenek: istekle yenen besin
yeynilik: tedavi amacıyla kurşun döktürmek
yılık: beceriksiz, korkak
yoymak: işe yaramaz hale getirmek, ziyan etmek
yorak: işlenmiş deri parçası
yörek: hayvanların otlama sahası
yüleme: bilemek
yumcalama: rastgele avuçlama.
yumru: tümsek
yuvanta: avare, işsiz güçsüz, aylak
yüvmek: yıkamak
zıvlañ: uzun
zıvrak: pencere
zıllınmak: asılmak, çekmek
zobu: iri yarı kimse
( alıntıdır. bazılarını kendim ekledim )
bu şirin akdeniz kasabasının yerlileri, balık yemeyi 74 barış harekatı sırasında bölgede sayıları artan subay takımından öğrenmişlerdir. o tarihine kadar balığa böcek demiş ve ağızlarına sürmemişlerdir. bağnazlık ne zor iş.
Birçok kelimeyi mantığınızı kullanarak çözümlemenizin imkansız olduğu ağız. bir de bu kelimelerdeki en az iki harfi yutarak telaffuz eder memleketim insanı. oldukça sempatik.