carey mulligan gülüşü çekiyor ilk başta, sonra filmin müzikleri ile müthiş bi ahenk sağlanınca "lan aslında haklı..." dedirtiyor... kendinizi sorgulamaya başlıyorsunuz "yok lan ben böyle ölü biri olmadım, olmam" diyorsunuz...
arada can alıcı sözler geçiyor altyazıdan:
"...anladım ki, istediğim hayatın bir kestirmesi yok!"
"...sizinle yüzleşmeden önce, cesaret kazanmak için biraz viski yardımı alıyor. diğer taraftan bakarsak; viskinin cesareti çalıntı oluyor!"
lolita kız ( 16 yaşındaydı 17 yaşında bekaretini verdi ) 30 lu yaşlarda aslında film boyunca tam olarak anlayamadığınız hırsızlıkla para kazanan zengin çakal bir adamla tanışır. film hayata dair temayı öyle bir çizmiştir ki çalışan, okula giden herkes morondur. hocalar sürekli kitap okumakta ve hayatlarında en büyük zevkleri müzik aleti falan çalmaktır. film bir ara o kadar ileri gitmiştir ki oxford' a okuyan her kız çirkindir göndermesinde bile bulunmuştur. öte yandan hırsızlık ve ne yaptığı belli olmayan iki adam ve bir kevaşe' nin hayatları çok eğlencelidir.
lolitanın babası başlarda sert ve tavizsiz iken birden pamuk bir adama dönüşüvermiştir. bu sert geçiş ve karekterlerin uçlarda dolaşması hepimizi üzmüş ve filmin iyi temasına rağmen vasatın ötesine gidememesini sağlamıştır.
Lone Scherfig'in yönettiği, ingiliz oyuncu Carey Mulligan'ın oyunculuğuyla büyülediği hayat dersi diye Türkçe'ye çevirebileceğimiz, senaryosunu yeşilçam'dan arakladıklarını düşündüğüm zevkle izlenesi drama filmidir.
dün gece izlediğim mükemmel film. çok beğendim doğrusu izlerken bir an bile sıkılmadım. 25 yaşındaki hatunun, 16 yaşında bir kız gibi rol yapma konusundaki başarısına diyecek söz yok zaten.
oscar a aday olmuş, güzel bir film. 25 yaşındaki Carey Mulligan, 16 yaşındaki bir lise öğrencisini başarıyla canlandırmış. Alfred Molina baba rolüyle filmin en sempatik karakteri. Peter Sarsgaard i çok başarılı buldum. şaşırtıcı sonları seven ve her film bir mesaj içermelidir diye düşünen sinema severlerin kaçırmaması gereken bir film.
oyunculuklarını ve görüntü yönetmenini çok başarılı bulduğum ders niteliğinde bir film olmakla beraber mahsun kırmızıgül' ün yaptığı gibi öyle her sahnede ders verilmeye filan çalışılmmaış ve böylece çok güzel bir film ortaya çıkartılmıştır.
türkçesi "aşk dersi" olan ingiliz yapımı filmdir. en iyi film, en iyi kadın oyuncu, en iyi uyarlama senaryo dallarında akademi ödülü adaylığı almıştır. 16 yaşında, kurduğu renkli hayaller ve özgür bir hayat özlemi ile yanıp tutuşurken bir yandan da oxford' a girmek için ailesi tarafından baskı gören jenny isimli genç kızın, david isimli orta yaşlardaki yabancıyla tanışması ve ardından hayatındaki değişimler anlatılmakta. carey mulligan ve peter sarsgaard büyük bir uyum içerisinde oyunculuklarını sergilemiş. en iyi kadın oyuncu dalında maryl streep, helen mirren, sandra bullock gibi isimlerin yanında aday olan carey mulligan' ın şansı pek yoksa da sergilediği oyunculuk takdiri hak ediyor.
mesajının ne olduğunu çözemediğim film. en güzel yanı Carey Mulligan'ın tatlı oyunculuğudur.
--spoiler--
tüm film boyunca baş karakter jenny savunduğu hayatı, inandığı şeyleri filmin sonunda sanki hiç olmamış gibi terketmiştir. ve bu mutlu bir son olarak gösterilmiştir.
bu ne iş şimdi diye sorgulatır insanı.
--spoiler--
Sanırım filmin repliklerine sıkıştırılmış bazı sözler kimsenin dikkatinden kaçmamış.
"hiçbir eylem yapmayan hiçbir şey olamaz" gibi...
iyi bir film ve sığ değil.
sığ olup olmadığı tartışılabilecek film. ancak filmi izledikten sonra "kadın lan bunun yönetmeni kesin" dememek elde değildir. zira julie delpy dışında adam akıllı kadın yönetmene rastlamayan bu bünyede filmin yönetmeninin cinsiyeti kesinlikle etki etmektedir. tam bir kadın filmi olması filmin gereksiz romantizmler ve yer yer feminizm ihtiva etmesine sebep olur. ayrıca klasik "ben özgürüm sadece özgürüm" ayaklarına da rastlanır ki, lanet olsun evet siz özgürsünüz neden bizi köleleştirmeye çalışıyosunuz peki? diyesi gelir insanın. birisinin bu kadınlara "kadın-erkek eşitliğini" tanımlaması lazım.