yaşlanmak ne kötü, insan denen varlık ne aciz. iyilik ve kötülük arasındaki çizgiler bazen ne kadar girift. modern sinemanın en büyük yönetmenlerinden haneke'den unutulmayacak bir trajedi.
--spoiler--
başrollerinde fransız sinemasının 60'lı yıllarının 2 büyük oyuncusu Jean-Louis Trintignant ve Emmanuelle Riva ile felç inen eşine bakmak zoruna kalan georges'un rekafat dönemini izliyoruz, öleceğini anlayan anne'in eski fotoğraflara bakıp "hayat, ne güzel, ne uzun" demesi, georges'un mama yiyen çok sevdiği eşine vurduğu sahnenin derinliği muhtemeşdi. finali ile hafızalara kazınan filmlerden.
--spoiler--
2012, fransa yapımı dram filmi. yönetmeni (bkz: michael haneke)'dir.
runar runarsson'un 2011 yapımı eldjfall adlı filmini izlemeyenler için özgün bir senaryo ve bir başyapıt sayılabilir. amour'a övgüler dizmeden önce aynı senaryoya sahip eldjfall'ın izlenmesi gerekiyor, haneke gibi bir yönetmenin intihal yapması, şaşılacak şey doğrusu.
hiç bir arabesk şarkının ulaşamayacağı bir damarlık seviyesine sahip rammstein eseri. aşk hakkında yazılabilecek en güzel şeylerden birini yazmış herr lindemann, aşkın getirdiği acıyı.
En iyi rammstein şarkısıdır . Derinden ve ince ince gelen bir tüyleri ürpertme duygusu hissedersiniz sonra bu nasıl oluyorsa bir anda nefrete dönüşür işte bu şarkıyı dinlerken böyle olunur .
bugune kadar ask uzerine yapilmis en iyi sinema filmidir.. bu kadar saf, yalin ve carpici bir dille aski anlatan bir film daha cekilmedi on yillarca da cekilmez sanirim..
spoiler açmak kadar zevkli bir şey yok şu hayatta. neyse filme dönüş yaparsan benden önceki arkadaşlar kadar derin analizler yapmamı beklememenizi öneririm.
filmin en hareketli(bak bu bir tespitti işte) anı olan adamın kadını öldürme anının öncesine dönelim. adam aşık olduğu ve yatakta ölümü bekleyen karısını öldürmeden önce ona bir hikaye anlatır. hikayenin bir bölümünde "kartpostalın üzerine yıldız çizerse mutsuz, çiçek çizerse mutlu" olduğunu anlatan benzeri bir çocukluk anası işte. her neyse adam karısını öldürdükten sonra -ki filmin başında karısını zaten ölü görüyoruz- etrafını çiçeklerle süsler. yani adam karısını öldürdüğü için mutludur. ancak sırf öldürdüğü veya ona nefreti olduğu için değil karısını o acıdan kurtardığı için mutludur. o yüzden ona son anlattığı hikayedeki gibi karısının ölü bedeninin etrafını çiçeklerle süsler.
burada bana gelipte ölmesi kesin olan birisini sırf acı çektiği için öldürmenin doğru olup olmadığı tartışmasını yapmayın. ben ne yapıyım haneke manyağın tekiymiş işte. gidip onunla tartışın bu felsefi konuları.
ben ki hiçbir filmde kolay kolay sıkılmam. ama imdb'den bu kadar yüksek not almış filmde resmen çatladım. acayip uzun ve sıkıcı bir film. kötü demiyorum bak sıkıcı diyorum. peygamber sabrına sahipseniz oturup izleyin size koymaz. ben 3 günde bitirdim filmi parça parça.
hakkında söylenecek çok fazla şey var belki,
ama
söylenen ya da izleyenlerin anlaması gereken
tek şey
galiba,
' aşk ' .
sıkıcı gibi görünsede mükemmel bir filmdi,
sabırla izlendiğinde şaşırtıcı sahneleri de
göreceksiniz,
--spoiler--
hapların etkisinden dolayı ağlayamıyorum,
ama ihtiyarın üzücü hikayeden sonra
her şeyi sonlandırması üzücüydü,
hiç beklemiyordum,
ayrıca bizim aileye verdiğimiz önemle onlarınki arasında
dağlar kadar fark var bunu gördüm,
hatunun annesi ameliyat oluyor babasına soruyor,
o nasıl diye,
ki bunu bile kocasını anlattıktan sonra yapıyor,
adamın karısına söz verdiği için hastaneye götürmemesi de
takdir edilesiydi,
böyle bir durumla ilk defa karşı karşıya kalıyorum demesi,
adamın çaresizliğini yaşattı,
üzdü,
bir rammstein şarkısı. aşkı tanıtır. aşkın vahşi bir hayvan olduğunu, insanın onu ehlileştirmek istediğini söyler.
ama aşk her daim hazırda bekler insanı parçalamak için. *
ciddi anlamda insanı dumur eden, izledikten sonra bir şeylerin anlamlı gelmesi adına biraz zaman geçmesi gereken, hayatın geçiyor olduğunu ve hazin sonu insana çok fena hatırlatan, en ergen tabirle "adamın ağzına sıçan" bir film.
Haneke bu sefer ters köşeye yatırdı.Şiddetin yanına sevgi de koymuş.izlediğim 5.filmi ve diğerlerinden farklı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.Her ne kadar beklentilerimin altında kalsa da ( çok daha iyi demiyim de şiddetli bir film bekliyordum) güzel filmdi.
Sizi ''aşkın sınırları nedir?'' sorusuyla başbaşa bırakan ve izlerken ''ya onların yerinde ben olsaydım'' diyerek içten içe size bu soruya cevap aratacak bir film. Amour hayatın yaşlılık denen dönemini tüm çıplaklığı ve sevgi,dayanışma olguları ile birleştirebilen gerçekten sıkı bir yapım olmuş. Final sahnesi çok iyi düşünülmüş ve diğer Haneke filmlerinde olduğu gibi sizi ters köşe yapıyor ama duygusallığı en yükseğe çıkarıp ordan sizi bıraktığı için de biraz fazlaca sarsıyor.
" Her şey şimdiye kadar olduğu gibi devam edecek. Kötü olan daha da kötü olacak.
Böyle devam edecek ve bir gün son bulacak."
Film; Çaresizlik,Mücadele,Aşk üçlüsü içinde Haneke'nin ne kadar iyi işlere imza attığını göstermektedir. Haneke'nin kafayı yediğini düşünen bir yönetmen olması hiçbirimizi şaşırtmaz.