amerikan silah sermayesi

entry3 galeri0
    1.
  1. amerika birleşik devletleri'ni yöneten güçtür. amerikan başkanları sadece birer kukladır. amerika'yı amerikan silah sermayesi yönetir. tabi bu sermayenin tamamına yakını yahudi siyonistlerin elinde olduğu için amerika'yı yahudiler yönetiyor demek yanlış olmaz. mesela rahmetli başkan kennedy'e düzenledikleri suikast buna güzel bir örnek olur. kennedy bir amerikan başkanı için fazla barışçıl yapıya sahipti. amerika'nın içinde bulunduğu vietnam felaketinin farkındaydı ve en kısa zamanda bölgeden çıkıp savaşı sonlandırmak istiyordu. tabii ki bu durum sermaye sahiplerinin, büyük silah firmalarının işine gelmiyordu. ve amerika'nın bir derin devlet politikası gereği kennedy ortadan kaldırıldı. bugün obama örneğinde olduğu gibi o da sadece basit bir kukla. sadece yapması söylenen şeyleri yapıyor. aksi takdirde onu da ortadan kaldırırlar. amerika'yı kimin yönettiği ile ilgili size micheal moore'un fahrenheit 9/11 adlı belgeselini tavsiye ederim. burada eski başkan bush'un amerika'nın önde gelen united defense gibi firmalarla olan gizli ortaklıları ve arapların çok büyük sermayelerle ortak olduğu amerikan silah firmaları ve bu firmaların yeni dünya düzeninde olan etkilerinden de bahsediliyor.
    20 ...
  2. 2.
  3. hiç bir şey yapamazsa savaş çıkarır yine silah satabilirler. savaşan iki taraftan birine mayınları, diğer tarafa da o mayınları imha edecek silahları satarlar. tuttukları taraf paradır.
    0 ...
  4. 3.
  5. onu biliyoruz başka söyle modundaki üçüncü dünya ülkelerinin başına bela olan sermayedir.

    --spoiler--
    türkiye'nin ABD'den 12 Patriot bataryası ile 72 adet füze almak için Kongre'den olur beklediği ortaya çıktı. Bu silah satışının iki önemli politik boyutu bulunuyor. Bunlardan birincisi, ABD silah tekellerinin bu alışverişten elde edecekleri devasa kârlardır. ikincisi ise, Türk sermaye devletinin ABD emperyalizminin bölgesel hegemonyasının pekişmesi politikası çerçevesinde üstleneceği yeni rollerdir.

    Bu, Türkiye'nin tarihteki en büyük silah alımıdır. Bu silah alımı ile ABD emperyalizminin silah tekellerine 12 milyon TL tutarında para ödenecek. Böylece Türkiye ABD'den en fazla silah alan ülkeler sıralamasında birinci sıraya yükselecek.

    Sorunun ikinci boyutu ise politiktir. ABD Türkiye'ye silah satışını iran'ın füze sistemlerine sahip olmasına dayandırıyor. Bu silah satışı ile iran-Türkiye çatışmasını körüklemek istiyor. Amerikan füzelerine sahip olan Türk sermaye devleti, iran'a karşı ABD ile birlikte aynı safta yer almış olacak. ABD hesabına yeni silahlanmayla daha da güçlenen Türkiye, Rusya, Suriye, Yemen'i, ilerde belki de başka bölge ülkelerini tehdit etmeye başlayacak.

    Bu silah alımı, Türk sermaye devletinin ABD safında yeni görevlere soyunacağının habercisidir. Bu füze sistemine Türkiye, bölgede ABD emperyalizminin çıkarları doğrultusunda hareket ettiği için sahip olabilecektir. Zira, ABD emperyalizminin politikaları doğrultusunda bir rol üstlenmeden, sermaye devletinin bu türden silah sistemlerine sahip olması mümkün değildir.

    Bu silah satışı için ABD Kongresi'nden onay istendi. Onay gerekçesi, bölgede barış ve istikrarın devamı için ABD'nin ortağı olan Türkiye'nin etkili bir savunma kapasitesine ulaşması ve bölgede askeri bir denge oluşturulmasına dayandırıldı. Pentagon'a bağlı olan Savunma Güvenlik ve işbirliği Dairesinin (DSCA), silah satışına ilişkin olarak yaptığı açıklamada ise şunlar söylendi: Türkiye, bölgede ABD'nin barış ve istikrarı sağlamada ortağıdır. Bölgede kabul edilebilir bir askeri denge sağlamaya katkı çerçevesinde NATO müttefikimize, güçlü, kendini savunma kapasitesine sahip olmada yardım sağlamak ABD'nin ulusal çıkarı için elzemdir. Bu önerilen satış da bahsedilen bu amaçlarla tutarlıdır. Tüm bu açıklamalar, silah alımıyla Türk sermaye devletinin, ABD'nin safında yeni çatışma alanlarına sürüleceğinin açık göstergesidir.

    30 Ağustos'ta öne çıkarılan Güçlü Ordu, Güçlü Türkiye! sloganı da böylece ete-kemiğe büründü. Bu sloganla hedeflenenin, orduyu silah teknolojisi açısından güçlendirmek olduğu anlaşılıyor. Oysa gücünü sadece silahtan alan ordular, en güçlü oldukları zamanda bile, kendilerinden daha zayıf ama haklı olan halkların orduları karşısında bozguna uğramışlardır.

    Almanya ve Japonya'nın faşist orduları en güçlü ordulardı ama yenildiler. Ondan önce de Napolyon'un orduları Avrupa'nın en güçlü ordusuydu ama o da yenildi. ABD ordusu Vietnam'da yenildi. Irak'ta, Afganistan'da ise hiçbir modern silah teknolojine sahip olmayan halkların direnişi karşında büyük bir çaresizlik içinde kıvranıyor. TSK da silah üstünlüğüne rağmen Kürt halkının mücadele direncini kıramıyor.

    12 milyon TL'lik silah alımı ile aynı zamanda dinci partinin, dış politikaya dair iddiaları da tamamen boşa çıktı. AKP'nin sözcülerinin komşularla sıfır sorun esasına dayalı söyleminin koca bir yalandan ibaret olduğu görüldü.

    ABD açısından bölgede yeni bir dengeye ihtiyaç duyulmasında, birçok ayrıntının yanı sıra bazı temel gelişmeler rol oynuyor. ABD Irak'tan çekilmeyi planlıyor. iran'ın geliştirmekte olduğu nükleer enerji programı ile Rusya'nın Gürcistan'a müdahalesiyle birlikte Kafkaslar'da eski etkinliğine geri dönmesinden endişeleniyor. Bu gelişmeler, Obama'nın Türkiye ziyaretinde de birçok kez vurguladığı gibi, Türk devletinin ABD açısından önemini arttırıyor.

    ABD aynı zamanda, iran'ın iç dengelerine daha fazla müdahale etmeye ve iran ile Rusya arasındaki mesafeyi açmaya çalışıyor. Bunu için de sermaye devletinin eline havucu ve sopayı tutuşturuyor.

    Türkiye aracılığıyla gerçekleştirilen Ermenistan açılımıyla da, Ermenistan'ın Rusya etkisinden uzaklaştırılması hedefleniyor.

    ABD emperyalizminin desteği ile Türk devleti Ortadoğu'da önemli bir askeri güce ulaşmış, askeri donanım açısından bölge ülkeleriyle kıyaslanamayacak kadar güçlenmiştir. Dünden bugüne Türk ordusu, hem ABD’nin silah tekelleri için önemli bir pazar oldu, hem de bölgede ABD çıkarları için tepe tepe kullanıldı. Şimdi de ABD'nin ihtiyaçları çerçevesinde kullanılmak için silahlandırılıyor. Şimdi de 12 milyar TL'lik silah alımı yaparak kanlı hizmetlerine hız vermek istiyor.

    12 milyar YTL’lik silah alımının nedenlerini ve yaratacağı sonuçları işçi ve emekçilere anlatmalı, bu çerçevede etkin bir ajitasyon ve teşhir faaliyeti yürütmeliyiz. Emperyalist köleliğe, emperyalistlere tanınmış her türlü ayrıcalığa, gizli ve açık kölelik anlaşmalarına son verilmesi, emperyalist askeri üs ve tesislerin kapatılması vb. istemlerle mücadeleyi örgütleme sorumluluğu önümüzde durmaktadır.

    Taşeronluktan aktif saldırganlığa geçiş!

    Geçtiğimiz günlerde ABD yönetiminin, iran'dan gelecek tehdide karşılık Türkiye'ye 7.8 milyar dolarlık (12 milyar TL) Patriot füzesi satışı için Kongreye başvurduğu kamuoyuna yansıdı. ABD yönetiminin Kongreye sunduğu gerekçede şunlar denilmektedir: Türkiye bölgede barış ve denge unsuru olarak ABD'nin ortağıdır. NATO'nun müttefikinin etkili bir savunma kapasitesine ulaşmasına ve bölgede denge oluşturmasına yardımcı olmak, ABD'nin yaşamsal ulusal çıkarıdır.

    ABDnin barış ve denge ile neyi kastettiğini bugün artık sokaktaki çocuklar bile bilmektedir. Afganistan işgali öncesinde ya bizden yanasınız ya bizim karşımızdasınız tehditinin Ortadoğu halkları üzerinde ne tür yıkım ve trajedilere yol açtığı da biliniyor.

    Obama ile birlikte ABDnin saldırganlığından vazgeçeceğine dair pompalanan liberal hayallerin çökmesi için çok fazla zaman gerekmedi. Emperyalist-siyonist politikaların çözümsüzlüğü, Filistin sorununun çözümsüzlüğü ile bir kez daha belgelendi.

    Bir zamanlar Amerikanın arka bahçesi olan Latin Amerikada yükselen sol dalga karşısında yaşanan çaresizliğe karşı Hondurastaki gibi faşist darbeleri tezgâhlamak da Obama yönetimine kısmet oldu.

    Yine Rusya ile Gürcistan krizi üzerinden tırmanan gerilimin füze kalkanı; projesindeki ısrardan ve nükleer silah tehditinin yeniden savrulmasından kaynaklandığı ortada.

    Öte yandan, merkez üssü ABD olan kapitalist ekonomik kriz de, Obama yönetiminin esneme olanaklarının sınırlarını göstermiştir.

    iran konusunda da Obama yönetimi ile yaratılmaya çalışılan iyimser havanın yerini saldırgan bir hava almaktadır. Son olarak ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clintonun Temmuz ayında iranın nükleer çalışmalarından vazgeçmemesi durumunda, komşularının silahlandırılacağı ve bölgede Amerikan savunma şemsiyesinin kurulacağı yönündeki açıklaması da bunun göstergesidir.

    Kısacası, kapitalist krizle birlikte ABDnin, başta Ortadoğu olmak üzere dünya genelinde emperyalist çıkarları ve politikaları doğrultusunda saldırganlığını sürdüreceği görülmektedir.

    ABDnin Ortadoğu&ya dönük plan ve stratejilerinde temel rol biçilen ülkeler arasında ise israil ve Türkiye öne çıkmaktadır. Obama yönetiminin ABD Kongresine, Türkiye'ye satılması istenilen Patriot füzelerinin ABD'nin yaşamsal ulusal çıkarı gereği olduğunu söylemesi bunu anlatmaktadır.

    ABD'nin Türk sermaye devletini kendi çıkarları doğrultusunda daha aktif kullanmaya dönük planlarını işlettiği bir süreçten geçiliyor. Bu aktiflik, yeri geldiğinde ABD adına diplomatik alanda taşeronluk, yeri geldiğinde ise bizzat saldırganlık olacaktır.

    Elbette bu süreç yeni başlamış değildir. Gürcistan krizinde sermaye devletinin üstlenmeye çalıştığı rol, Ermenistanla ilişkilerin düzeltilmesine dönük bir dizi çaba, irana karşı ABDnin sözcülüğünün üstlenilmesi, Irak ve Kürt Federe Devleti ile geliştirilen ilişkiler, Suriye ve Filistin ile israil arasında soyunulan arabuluculuk rolü, enerji nakil hatlarına ilişkin projelerde üstlenilen roller ve tabiî ki Afganistandaki işgale verilen destek, sermaye devletinin hizmetlerinden bazılarıdır.

    ABDnin sermaye devletini Ortadoğuya dönük planlarında daha aktif kullanma planı, Obama yönetimince peşpeşe gerçekleşen üst düzey ziyaretlerden de yansımaktadır. Bu süreçte sermaye devleti ABDnin Kürt planını, özünde Kürt halkının haklı ve meşru mücadelesini tasfiye etmeyi amaçlayan demokratik açılım aldatmacasını devreye sokmuştur.

    Öte yandan, Afganistan işgaline dönük NATO çerçevesinde Türkiyeden talep edilen muharip güç sorunu, ABDnin aktif işbirliği beklentisinin en başında yeralmaktadır. Nitekim Obamanın Türkiye ziyaretinde gündeme getirdiği ilk konulardan biri olmuştur. Aynı talep NATO Genel Sekreteri Rasmussenin geçtiğimiz haftalara gerçekleştirdiği ziyaret sırasında da tekrarlanmıştır.

    Tüm bunlardan da anlaşılacağı üzere ABD, sermaye devletine biçtiği aktif taşeronluk rolünü daha aktif politika ile birleştirme çabasındadır. Patriot füzelerinin satışı için ABD Kongresine yapılan başvuru bunu anlatmaktadır. Bu girişimin, Erdoğanın efendisinin huzuruna çıkacağı günlerin öncesine denk gelmesi de rastlantı olmasa gerek.

    Sermaye devleti, tıpkı Korede olduğu gibi, bir kez daha emperyalistlerin çıkarları uğruna işçi ve emekçi çocuklarının kanını dökmeye hazırlanmaktadır. Füze alımı için 7.8 milyar doların gözden çıkarılması bunu göstermektedir.
    --spoiler--
    http://www. kizilbayrak. org/2009/sikb.09.36/sayfa_10.html
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük