21 Ağustos'ta kraniotomi ameliyati oldum. Bugün sonund a yoğun bakımdan çıkacak duruma geldim, ancak kalp kapakçıklarımdan biri düzgün çalışmıyor. Kalp için tekrar ameliyat olmam gerekiyor. Kendimi çok yorgun hissediyorum, telefonumu dahi bir saat önce elime ala bildim, yoğun bakımdan öğlen çıkmama rağmen. Bacaklarım tamamen şişmiş durumda, hareket ettirmek çok zor. Ameliyat sırasında kanama yaşandi diye yürüme yetim etkilendi, ama neyse ki tamamen yok olmadı ve kalıcı değil.çok tükemiş hissediyorum.
tanımadığınız insanların başından geçerken hiç umursamadağınız,ancak söz konusu kişi canınızsa,kanınızsa çok daha farklı bir boyut kazanan tıbbi müdahaledir.
o yeşil örtüler,o hastane kokusu dayanılmaz bir hale gelir(yeşil rengi gözü yormayan bir renk olduğundan,doktorların ekstra bir yorgunluk yaşamaması için ameliyatlarda yeşil örtü,giysi vs kullanılır).o ana kadar dini konularda pek sağlam kişi değilseniz,neredeyse imam kesilirsiniz.tabiri yerindeyse imana gelirsiniz.uzun süredir dua etmiyorsanız,tanrıya yalvarırken utanırsınız resmen.ama manevi yönden rahatlamaya ihtiyacınız vardır ve binlerce tövbeden sonra tanrıya yakarmaya devam edersiniz.
doktorluk mesleğinin yüceliğinin imzasıdır ameliyat...o ameliyathaneden çıktı mı etrafını saran bir sürü korkak,üzgün gözleri sonuç ne olursa olsun sakinleştirmek zorundadır.ilk sınavını içerde vermiş olan doktor,ikinci sınavını da psikoloji alanında vermek zorundadır.
bir sınava girmek gibi bir şey değildir sevdiklerinizin ameliyata girmesi.çünkü her zaman risk vardır ve sınavların telafisi olurken,başarısız geçen bir ameliyatın telafisi bilmem ki var mıdır.
ameliyat,bize hayattan ne kadar nefret etsekte,ondan ayrılmakta istemediğimizin bir sembolüdür........
ameliyat olmak için masaya yattığınız zaman gaybten sesler duymaya başlarsınız, böyle derinden yankılı bır şekilde " yusuuuuuuuf, yusuuuuuuuuuf" diye bir an ödünüz b.kunuza karışır "tamam herşey buraya kadardı" dersiniz. ve başlarsınız üç kulvallahü bir elhamdan. tövbelerin ardı arkası kesilmez. sevdikleriniz gelir aklınıza, yarım bıraktıklarınız, kırdıklarınız, kırıldıklarınız. ağlarsınız iki damla yaş ile beraber hissettirmeden. ve kaçmak istersiniz o an sünnet çocukları gibi. ama nafile el ayaklarınız bağlanmıştır. rica edersiniz "hocam ben hazır değilim yarım saat müsade verin" diye ve sonrasını hatırlamazsınız. ertesi güne kadar.
lanet olsun 25 yıllık hayatımda ilk defa ameliyat oldum oda kasık fıtığından. ulan ne lanet bişimiş ameliyat, yarım adam olduk resmen sigaraiçmeye 3 kişi gidebiliyodm ilk gün. arkadaş bu kalp ameliyatı olanlar filan nebok yiyor çok merak ediyorum. resmen ebem sikildi. 3 gündür evde 2.80 yatıyorum gülemiyorum öksüremiyorum hapşuramıyorum. neyse işteyavaş yavaş kaşınmaya başladı dikiş yerlerim buda iyiye işaretmiş. neticede allah kimsenin başına vermesin diyorum hele benim gibi hiperaktifseniz hiçhiç aman.
tek güzel yanı:narkozun kafası çok güzel bir şişe istedm ameliyattan sonra ama vermediler.
öncesinde nasıl olsa uyuyacağım, hiçbir şey hissetmeyeceğim diye rahat olabilirsiniz. fakat sonrasında o buz gibi ortamdan çıkıp vücudun belirli yerlerinde yaralar, dikişler, sargılar ve malesef acılar ile uyanıp bir kolunuzun seruma diğer kolunuzun da ne işe yaradığını bile bilmediğiniz bir makinaya bağlı olduğunu fark ettiğinizde yeniden bayılabileceğiniz facia. yakınlarınız ayıldığınız için şükredip işin zor kısmı halloldu, bundan sonrası kolay derken siz asıl zor olanın yeni başladığını anlarsınız. normalde bir yabancının ayak parmaklarınızı bile görmesinden rahatsız olurken o an çırılçıplak bedeninizin neredeyse bütün hastane personeli tarafından görülmüş olması umrunuzda değildir çünkü sizi asıl düşündüren boğazınızdaki kesilmiş hissi veren o acının nedenidir. üstelik ameliyat olan bölgenizle ilgisi olmayan birçok yerinizde de sonradan narkozdan kaynaklandığını öğrendiğiniz bir acı vardır. siz içinde bulunduğunuz durumu ve dışardan nasıl göründüğünüzü algılamaya çalışırken burnunuzun ucuna kadar yaklaşan doktor nasıl olduğunuzu sorar, hadi adam onca emek çekti, kalbini kırmayayım diye "iyiyim" demek istersiniz fakat konuşamadığınızı fark edersiniz. doktor, "tamam her şey yolunda" diyerek ailenizi rahatlatırken siz başkalarının yardımına muhtaç olarak iki gün yataktan kalkmadan yaşayacağınızdan habersiz bir şekilde uykuya dalarsınız. olan bitenin biraz daha farkında olarak tekrar uyandığınızda elinizdeki acının hemşirenin serumu yeni değiştirmiş olduğundan kaynaklandığını anlarsınız. iyi kalpli hemşire odadan çıkmadan önce televizyonu da açar, kanalı her değiştirişinde yüzünüze bakar ve gözlerinizi kırparak hangi kanalı izlemek istediğinizi belirtirsiniz. o an le scaphandre et le papillon* filminin felçli karakteri jean-dominique bauby'nin halini daha iyi anlarsınız. hiçbir şey düşünmemeye çalışarak hemşirenin açtığı çizgi filmi izlerken belki ilaçların etkisinden belki de içinde bulunduğunuz durumdan ötürü duygusallaştığınızı fark edersiniz. çizgi filmdeki winnie the pooh gibi gerizekalı bir ayının dostu piglet için yaptıklarını görmek bile gözlerinizi yaşartmaya yeter. hemşirenin en kısa zamanda tekrar gelip yüzünüzü yakan göz yaşlarını silmesini beklersiniz...
amel ve yed kelimelerinin birleşiminden türediğini düşündüğüm farsça bir kelimedir. amel farsçada; iş görme, faaliyet,yapılan işler, çalışmalar, uygulamalar manasına gelir. yed; el demektir. iki kelimeyi birleştiren biz türkler ise kelimeyi ameliyat olarak revize etmişiz... elişi, elle yapılan işlem manalarına gelir. dilimizde asıl anlamı yetkili uzmanın (bkz: cerrah) hastaya genel, lokal veya epidural anesteziyle gerçekleştirdiği rezeksiyon ve sütur etme işlemlerini içeren bir işlemdir. eskiden anestezik ajanlar yokken ameliyatlar karotis masajıyla insanların beynine giden kan azaltılıp bayılmaları sağlanarak yapılmaktaydı eğer bunu yapmak riskliyse insanlar ameliyat masasına bağlanarak acılar içinde kıvrana kıvrana yapılırdı. 19. yüzyılın başlarında yoğun alkol alımının getirdiği sersemlik halinde yapılmaya başlandı, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ise ilk anestezik ajan olarak eterin kullanılmasıyla bu acımasız süreç yerini sevgiye, mutluluğa bıraktı. bu yenilik kasları gevşetti, sinirleri yumuşattı, sanat için soyundu ve bizleri geleceğe dair umutla baktırdı. bence bu durum cerrahi bilimi açısından bir devrim noktasıdır. günümüzde ise kısa, orta ve uzun etkili onlarca anestezik ajan cok azaltılmış yan etkiler eşliğinde kullanılmaktadır. hastalar genel, lokal veya epidural anestezi altında etik kurallar konjonktüründe ağrısız ve acısız bir şekilde opere edilebilmektedir.
genelde standart olarak iki cerrah, cerrahlar icin iki hemsire, hemsirelere aletleri veren bir baska hemsire, bu hemsirenin eksikleri olursa ve genel temizlik ihtiyaclari icin bir eleman.birde anestezist doktor olur.o genelde sakiz cigneyip, kitap okuyor.hastanin serumu bitiyor,kani bitiyor, bizim anestezist hala kitap okuyor.makinalar nabiz icin alarm verince uyaniyor ancak. ****