ne ameliyatı olunacağına göre değişmekle birlikte, her açıdan her türlü bir "yusuf yusuf" seansı yaşatır insana.
özellikle narkoz altında bir ameliyatsa yapılacak olan, bir gün önceden hastaneye yatılır, son tetkikler yapılır. ameliyat saati geldiğinde de, allah ne verdiyse üzerinizdeki her şeyi çıkarırsınız, deli gömleği gibi bir şeyi tersten giydirirler, tekerlekli sandalyeyle (yürüyerek gitsek, kaçacağımızı sanıyorlar herhalde) ameliyathaneye götürürler.
ameliyat masasına yatmak da ilginç bir olaydır. tepenizde birkaç farklı kaynaktan ışık hüzmesi bulunan alengirli bir lamba vardır. doktorlar üzerinizdeki gerginliği almak için abuk sabuk espri yaparlar * . Derken belli başlı damarlara narkozu vermek için küçük rengarenk iğneler takarlar.
doktorlarla muhabbet ederken bir bakmışsınız, gözler kayıyor...
"ananı sikiyim" ne bu ağrı diye gözlerinizi açtığınızda, çoktan ameliyat bitmiş, nerden ameliyat olduysanız oranız sargılar içinde, yatağınızda yattığıınızı farkediyorsunuz.
işte hemen o anda değil, ama ondan sonra başlıyor asıl sıkıntı. narkozun etkisi tam geçtiğinde, ameliyatlı yer, sızım sızım sızlamaya başlıyor. etrafta uçan sineğin bile "sırf size ipnelik olsun diye" vızıldadığını düşünüyorsunuz.
iyileşir iyileşmez o sineğin damuna koyacağınıza dair kendinize söz veriyorsunuz. bazen aynı gün, bazen de bir veya bir kaç gün sonra tahliye edilir ev istirahatına alınırsınız.
boktan bir süreçtir, sıkıntılı, meşakkatli. hele hastane psikolojisi adamın ruhunu siker.
olmayın diyesim geliyor, ama ipe ipe olunuyor, gerekiyorsa. olun ama çok kafanıza takmayın diycem, o da olmuyor, biliyorum.
her iyi şeyin olduğu gibi her kötü şeyin de bir sonu var. emin olun. 1 hafta sonra ne olduğunu bile hatırlamayacaksınız, rahat olun.
isterse "sivilce sıktırma ameliyatı" olsun, insan kendi kendine yuksek sesle "ne olacak ya beş dakkada gırer cıkarım" falan dese de, iceriden bır ses "ulan ölmem di mi bu ameliyatta" diye de sormadan edemiyor.
genelde ölünmuyor ama, allah korusun bu ıcerde makas, falan unutulmayacagı anlamına gelmiyor.
insanın içinde hayatı boyunca unutamayacağı türden bir burukluk bırakan, garip anılar dizisi... hele ki biyopsi de ameliyat esnasında yapılacaksa eğer, insana kan ağlatır stresten.
şöyle ki...
siz ameliyatınız öğleden sonra diye beklerken, aniden bir hemşirenin gelip "soyunun! sedye geliyor, ameliyata alınacaksınız" demesiyle gözlerinizden boşanır bir anda yaşlar. o anı bekliyormuşsunuz gibidir, ne için ağladığınızı bilmeden ağlarsınız, garip bir buruklukla. önceki gün yediğiniz pizza bile gelir aklınıza; "ulan acaba bidaha yiyebilecek miyim?" düşünceleri arasında yediğiniz, boğazınızdan bir türlü geçemeyen o pizza dilimi. yakınınız yardımıyla giydiğiniz deli gömleği bozuntusu yeşil ameliyat önlüğü, aynada kendinizi gördüğünüz an daha şiddetli ağlamanıza sebebiyet verebilir. çünkü belki de kendinizi ilk kez bu denli zayıf ve güçsüz, ölüme yakın hissediyorsunuzdur.
odanızın kapısından sedyeye alınışınız, koridorlarda ağlayarak tavanı seyredişiniz... ameliyattan sonra hepsi içinizde bir yerlerde, akmayan gözyaşları gibi bir düğüm oluşturacak. filmlerde görmeye alıştığınız, o soğuk "ameliyathaneler" yazısı tüylerinizin ürpermesine yetecek... yakınlarınızı arkanızda bırakıp, güçlü olma denemelerinizin ne denli başarısız olabileceğini göreceksiniz belki de. ameliyathanenizi ilk gördüğünüzdeki o ilk gariplik, sedyeden daracık ameliyat masasına geçiş ve o meşhur "ameliyat lambaları"... etrafınızda insanlar koşuşturacak, saat varsa dikkatli bakın çünkü uyandığınızda saat farkına şaşıracaksınız, sizde durmuş olan zaman yakınlarınız için o kadar zor akmıştır ki...
devamı biraz daha kolay, narkoz ve derin uyku.
sancılarla uyanırsınız fakat bu durum çok sürmeyecektir çünkü anında o mucize ağrı kesiciler enjekte edilir. uyanış anınız ve sonraki 6-7 saat sizin için silik, birer saniyelik görüntüler olarak kalacaktır, her zaman.
uyandığınızda biyopsi sonucunuz iyi olur, sevinmeye fırsat bulamadan yine uyursunuz ama günlerden sonraki en rahat uykudur bu; dren, sonda ve serum kablolarıyla dolu yatağınızda olmanıza rağmen...
kolay ya da zor, nasıl olduğu önemli değil. zamanı yaklaştıkça 'lan acaba' diye düşündürüyor insanı.
yok valla billa öyle dikkat çekmek için falan girmiyorum bu entryi, alt tarafı basit bir operasyon. ama bir bardak su içtim diye ağzıma sıçtı doktor, deli misin sen? falan dedi, hayati tehlike olurmuş anestezi sırasında, ameliyat falan ertelendi, tırstım yeminle.
lan bir şey olmaz da, hani yine de...
hepinizi seviyorum, hakkınızı helal edin...
olurken hiç bir şey hisetmediğiniz hadise. kesip biçiyorlar sizi ama ağrı yok sızı yok.
buraya kadar herşey güllük gülistanlık.
ama ve lakin o iğnelerin etkileri geçmeye bir başlasın işte o zaman da ağrılar başlıyor. Bol bol acı ve kan görebilirsiniz.
ama sakin olun çünkü bu geçici bir durum. kendinize hep geçicek diyin ve bol bol uyun.
ben mesela 3 haftadır uyuyorum. mühteşem bir şey. benim dinlenmeye ihtiyacım varmış meğer.
şu an da işe gidicem o muhteşem patronun yüzünü görücem diye daha mutsuzum.
ameliyat olmanın kötü bir yönü de şu ki daha önce olmayan bir durum başınıza geliyor ve siz ne yapacağınızı bilemediğiniz
için korkuyorsunuz. ama ameliyat olmadan çok iyi araştırmanız gerekiyor. doktorunuzla konuşmanız ve ona güvenmeniz çok önemli bu noktada.
yoksa benim gibi 6 ay biryerlerinizi hissetmeye bilirsiniz.
birde düzenli ilaç kullanmaya alışıyorsunuz.
genel anesteziden dolayı bile düşükte olsa ucunda ölüm ihtimali olandır. önce etraflıca bir helallik istenir herkesten, tüm borçlar kapatılır. benim gibi mallarda eski sevgilisini arar bak ölebilirim ha ne olur ne olmaz der hadi ölürsem öteki tarafa gidersem sevdiğim bir kadın olsun, öyle gideyim der. insana garip bir ruh hali veriyor. cerrahına ne kadar güvense de bir tırsıyor insan. giriş bölümü bu şekilde sanırım, gelişme ve sonuç bölümleri daha sonra.
Nerenden olursan ol, endise vericidir..
Ben ameliyathaneyi kapısından girdigin an minik bir oda zannederdim. Meğer cook daha büyükmus. Hastane kadar bir yer de icerde varmış. 2 sene evvel ogrenmistim bunu.
Bi tane kiz getiriyor koca bir igneyi omur iliginden iceri sokuyor, belden asagisi uyusuyor. Bi de perde çekiyorlar, sonrasinda kesim bicim işlemleri.. sonuna dogru canin yanmaya başlıyor.
Evet evet diz ameliyatı.
Sonrasi aci aslında. Bitince diz olduğu icin pek umursayan olmuyor.
Onlara gore yürüsun tamam.. ama sonraki tedavide cekilen acilar tarifsiz.. en acısı da yanında kimse yok. Yapayalnizsin..
Anlattigin insanlar dinlemiyor bile abartiyorsun diyor.
Iyi gününde cok kisi var yaninda kotu gününde yalnizsin. Kural bu sanirim.
operasyon durumuna göre farklı duygular uyandıran eylem.
6 gün önce doktora göre basit bana göre orta seviyede annecime göreyse zor bir ameliyattı. operasyon esnasında ve hemen sonrasında sıkıntı yoktu lakin akşamına çektiğim acı ve yatakta kolumu koyacak yer bulamayışım her ameliyat zordur düşüncesini bende yerleştirmiştir. uyutmadı lan bildiğin. allah kimseyi zor ve büyük ameliyatlar geçirecek hale getirmesin, sağlığımız her daim yerinde olsun.
Öyle bi oluyosunuz ki o sancı yüzünden işin zoru hiç ağrı sızı olmadığı halde ameliyat olmak zorunda olmak. SÜREKLi kaytarmaya ÇALIŞiyosunuz KIM OLMAK ister ZATEN.
Son 6 yılda 3. Kez başıma gelmiştir. Başta iyi ya dertten kurtulduk diyodum da bundan da bıktım artık yeter lan tamam 2'si ciddi sayılmayacak ameliyattandi ama ameliyat sonrası ve öncesi baya depresif bi süreç.
ameliyatttan sonraki ilk gece yoğun bakıma alınmak geldi aklıma. hemşirelere bağıranlar mı dersin, çıplaklığın verdiği o üşüme mi dersin... tımarhane gibi amk.
Yakın dönemde ameliyat olacağım. O kadar mühim bir ameliyatta değil ama kıç bölgeme 30'a yakın dikiş atılacağını düşünmek beni endişelendiriyor sadece.
Bir de, sağolsunlar son zamanlarda konuştuğum farklı şehirlerde yaşayan arkadaşlarım, uzakta olmalarına rağmen bekar evime gelip bana yardımcı olabileceklerini söylüyorlar. Lakin herkesin bana böyle davranmaya başlaması içimde kimsesiz barınak hayvanına acımaları gibi bir his yaşatıyor. Evet, arkadaşlarımın bana böyle davranması hoş ve samimi gibi gözükse de kimsem olmadığı gerçeğini değiştirmiyor. insan böyle durumlarda anne-baba sıcaklığını istiyor. Yani en azından anne.