yapmayın bunu canlarım, güzel arkadaşlarım, ergen dostlarım yapmayın.perşembe günü sakın ama sakın ne sebeple olursa olsun gitmeyin amcanıza.tecrübe etmiş bu kardeşinizi dinleyin.hele ki bu diziyi hiç izlememiş biri olarak gidecekseniz bile sakın yorum yapmayın.özellikle amca ikinci evliliğinni genç bir kadınla yapmışsa hiç gitmeyin.yoksa "ben ibneyim be amca, vallaa" demek zorunda kalablirsiniz."ne geldi de başına bunu yazmak zorunda kaldın götlek" dediğinizi duyar gibiyim.hemen anlatayım uzatmadan:
yorgun bünye kendini bi'an önce eve atmak için çırpınsa da iş çıkışı anne-babayı almak için amcalara gidilir.tabi bu arada yol boyunca kafada da sürekli "nasıl erkenden kaçarız"ın planları yapılmaktadır.neyse efendim, gün boyu pc başında code yazmış bu beyin çözüm üretemez ve kaderime razı olup kapı zili çalınır.hoş geldin, beş gittin seramonisinden sonra oturma odasına geçilir ve çayla birlikte atıştırmalık kurabiyeler afiyetle yenilir.tabi ki amca boş durmaz ve aylık sorgu sualini yapar bu arada:"işler nasıl, kriz sizin piyasayı nasıl etkiledi, paramı dolar mı yapsam borsaya mı girsem" gibilerinden bir bankacı-programcıyı pek ilgilendirmeyen sorulara cevap vermeye çalışılır.neyse canım işte, her çalışan gencin misafirliğe gittiğinde başına gelen şeyleri uzun uzadıya anlatmamın bi'anlamı yok.direkt mevzuya geleyim ben.siz zaten süpersonik insanlar olduğunuz için şuana kadar gelişen olayları kafanızda canlandırdınız az çok zaten.
efendime söylim, çay içme olayı devam ederken ve gündelik kısa sohbetler devam ederken tv'den aşkı memnunun jenerik müziği duyulur.iç ses o an devreye girer ve "sıçtık, bizimkiler bunu izlemeden kalkmaz, ne yapıp edip bizimkileri ikna etmeliyim" der.ne fayda a canlar, daha ilk nota duyulur duyulmaz sanki seksenli yılların "parlement gece mavisi sunar" dendiğinde ki heyecanı yaşadı tüm ev halkı.yenilmişliği kabul edip balkona gidilir ve çayla sigara keyfi yapılır.aradan geçen beş bilemedin on dakika sonra tekrar salona gidilir ve kıçımın izinin hala belli olduğu koltuğa oturulur çaresizlikle.ilgilenilecek başka birşey olmaması nedeniyle ve bugunün, tanrı tarafından bana verilmiş cezanın bu diziyi izlemek olduğu kararına varılır.
dizi ve karakterler hakkında çok az bilgim vardı.kız arkadaşım sağolsun perşembe günleri sırf bu dizi için benimle buluşmazdı.hatta mesajlarıma bile cevap yazmazdı bazen.(sevindirici bi'taraf varsa da, o da kurtlar vadisini izlemiyor olmasıydı.)cuma günleri de buluştuğumuzda (konu nasıl olupta bu diziye geliyor orası ayrı bir hikaye) sohbetimizin bir bölümünü işgal ederdi.uzun lafın kısası, ben kız arkadaşımı dinlemediğim anlarda ve onun ısrarla anlattığı zamanlarda ki bilgiye sahibim sadece.
neyse, odada ki herkes film hakkında yorumlarını ve tepkilerini sesli bir şekilde yaparken ben sadece "bihter güzel kadınmış, her türlü gideri var" deme gafletinde bulundum.ve işte o andan sonra artık amcamla olan ilişkim ve hakkımda ki iyi düşünceleri hiçbir zaman eskisi gibi olmayacaktı.çünkü ben artık onun gözünde "dizi bile olsa amcasının karısı eğer güzelse götürülebilir" savını savunmuş bir kişiydim.allahtan beynimin içinde kalan son canlı hücreler harekete geçip "ne bok yedin lan ibne, söylenecek lafmıydı bu şimdi, düzelt çabuk şu durumu" çözümlemesini getirdi.oda da artık amcam ve ben vardım bu andan sonra.amcam sürekli behlül'e,(üzerine bastıra bastıra) şerefsiz, pezevenk, ibne gibi küfürleri ardı ardına sıralamaya başladı.ben mesajı aldıktan sonra rotayı behlül'e ve adnan'a çevirdim haliyle."adnan gibi kültürlü, akıllı, zengin, olgun adam varken kim takar behlül'ü yeaaa" gibi günü kurtaracak anlamsız laflar etmeye başladım.sürekli adnan'ı öven, behlül'ü yeren cümleler kuruyordum."amca, bu behlül varya gerçek hayatta gay'miş" falan.(iç ses:yalanını sikim ibne).biraz biraz ortamı yumuşatmıştım ki behlül hayvanı tekne de bihter'i öpmeye başladı.amına koyim tam da eşitlemiştik durumu dedim içimden ve saçmalamaya devam ettim: "gül gibi adnan dururken ne yapacaksın bu kaşar peyniri suratlı behlül'ü yeaa".ben söylendikçe behlül bir kıyafet daha çıkarıyordu, ben söylendikçe bana inat behlül bihter'in dudaklarına yumuluyordu.artık anlamıştım, adnan'ı övmenin ya da behlül'ü yermenin bi'anlamı yoktu.ikisini birden övmenin vakti gelmişti artık.hatta bırak ikisini, dizide ki tüm erkekleri övmenin vaktiydi."duştan yeni çıkmış behlül'de çok fenaymış be, adnan'la herkes birlikte olur baksana ne kadar karizmatik, bu beşir varya hiç fena değil aslında" gibi sağlıklı, doğal seleksüyonunu normal bir şekilde tamamlamış hiçbir erkeğin kurmayacağı cümleler kurmaya başladım.düşünün artık laz balıkçıyı bile övdüm amına koyim.(ne kadar büyük burnu var onun öyle, burnu büyük olanın şeyii ...hahaha).
bende ki bu değişimi amcamda fark etmiş olacak ki, benimle beraber gülmeye, eğlenmeye ve yorum yapmaya başladı.bu manevramla durumu düzelttiğimim farkına vardım ve biraz daha rahatladım.gerçi amcamın gözünde artık kuşum aydın'dan farkım yoktu ama karısına göz dikebilme potansiyeline sahip birisi olmaktansa behlül'e yavşayan bir yavşak olmayı yeğlerdim.
işte böyle, ilk defa aşk-ı memnu'yu izlemiştim ve amcamın gözünde artık o biçimdim.dizi bitti ve bizimkileri alıp evin yolunu tuttum.tabi yol boyunca amcamın vedalaşırken ki o pis pis gülümsemesi gözümün önüne geliyordu.şöyle araba da behlül gibi delirip direksiyonu tokatlarken çığlık atmak geçiyordu içimden.ama annem ve babamında "keşke korunsaydık" gibi ortak bir düşünce girdabına girmemesi için bu hareketimden vazgeçtim.gaz pedalına hafifçe yüklenirken ibrenin hareketine odaklanıp bugünün bitmesini istedim...