Barış Manço'nun sevdiğim şarkılarından biri. Daha doğrusu istisnasız her şarkısını seviyorum ama bunun ritmi -belki de çok tuhaf bir biçimde, sebepsiz- hoşuma gidiyor.
"Aman yavaş aheste
Sabırlı derviş murada ermiş
Acelesi olana ağır ol demiş
Aman demiş aheste
Aman yavaş aheste
Tiz-i reftar olanın payine dağmen dolaşır
Erişir menzil-i maksuda aheste giden
Aheste çek kürekleri aheste
Perdedari mikoned der kasr-ı Kayzer ankebut,
Bum nevbet mizedend der târem-i Efrâsiyâb.
Aman yavaş aheste
Söz gümüşse sükut altınmış
Demek ki susmak daha kıymetli
Sessiz sakin durmak varken
Konuşup yorulana bilmem ne demeli
Aman yavaş aheste"
Şarkıda geçen, "perdedari mikoned der kasr-ı kayzer ankebut,
bum nevbet mizedend der târem-i efrâsiyâb," açıklaması:
istanbul, fetihten önce neredeyse ölü bir şehirdi. 1454’te Patrik yapılan Scholarios, istanbul’u o zaman “büyük bir kısmı boş, yoksullukla perişan olmuş harabe bir şehir” olarak tasvir etmektedir. Bunun en büyük sebebi ise 1204’te Latinler tarafından işgal edilen şehrin, yaşadığı büyük tahribattı. Bundan sonra uzun bir gerileme dönemine giren şehir neredeyse büyük bir köy halini almıştı. işte bu itibarla Fatih Sultan Mehmet’in şehri fethettiği gün, dilinden şu mısralar dökülecekti:
“Perdedâri mîküned der kasr-ı Kayser ankebût
Bûm nevbet mîzened her kubbe-i Efrâsiyâb”
Açıklaması: Kayser’in kasrında örümcek perdedarlık ediyor, Efrasiyab’ın sarayında da baykuş nevbet çalıyordu.