pazartesi sendromu her çalışanın kafasını siken, akşamından canını sıkan, küfürü etkisiz kılan sevimsiz bir haftanın öncesinde yaşanan iç sıkıntısıdır.
hafta sonu tatili bitmiş iş başlamış, gün yarılanmış, işler kotarılmış, mesai sonu gelmişti. işten çıkıp aracıma bindim.
yolu alırken telefonum çaldı.
- abi işin yoksa akşam görüşelim.
+ daha ilk gün az dinleneyim, yarın ya da çarşamba görüşelim.
- yok abi ya sen, ben ve uğur takılalım işte akşam.
ilk gün, haftanın ilk günü çalışan için sıkıcı bir gündür. akşamında miskinlik kendini gösterir, tv karşısında uyuklayan bünye devrile yıkıla yatağı bulur...
eve varıp hafta sonundan kalan yemekleri ısıtmak çok cazip gelmedi. dışarıda atıştırıp evde iki bira içtikten sonra sızmak daha çekici geldi...
yolda.
telefon yeniden çaldı.
- abi biz bardayız, bekleriz.
+ söz vermiyorum ama gelecek olursam ararım.
bir an düşündüm de kötü bir fikir değildi. yolumun üstü bir barda iki sevdiğim arkadaşım içmek için beni çağırmış, davete karşılık vermemek hoş olmazdı.
karnımı ödüllendirip doyurduktan sonra keyif sigaramı yakıp üzerine çayımı içtim. bu gıda alışverişi güzel şey, insanı mutlu ediyor. mutluluk hormonlarım işlevini yerine getirdikten sonra aldığım gazla barın yolunu tuttum.
haftanın ilk günü olması münasebetiyle bar sakin, tek kalabalığı beni bekleyen iki arkadaşımın yapıyor olmaları da güzeldi. aralarına katıldım.
biram geldi, muhabbet, sohbet...
aradan bir saat ya geçti ya geçmedi uğur'un telefonu çaldı.
- mesut ben ve oğuz oturuyoruz.
...
- gel ya muhabbet olur...
uğur'un eski bir arkadaşı arayan. geleceğini söylemiş...
fazla değil yakın bir zaman diliminde masaya bir dördüncü dahil oldu, zeynep.
uğur'un eski bir arkadaşı, daha evvel yine başka bir ortamda fazla sohbet edemesek de tanışmışlığımız var. aklımda kaldığı kadarıyla kafa bir hatundu. gelmeden evvel bir miktar içmiş, ağzı dili dolanıyor...
- ee mesut sen nelar yapıyorsun ?
+ inan değişen bir şey yok, standart işler, aynı yani.
oğuz zaten piç, uğur iki biradan sonra süper oluyor, zeynep'in kafa ayrı bir güzel ben de mozotu alınca çoşaradım aktım geyiğe...
bar sakin, biz bize bir de işletme sahibi yanında bir hanımefendi fazlamız yok yani.
- oha lan uğur telefon da kerane gibi...
+ bi' dakka abi ya.
uğur'a gelen arama kalkmasını gerektiren türden, oğuz da müsaade istedi. kaldık zeynep'le beraber.
barda kaldık dört kişi. ben zeynep, işletme sahibi ve işletme sahibinin oynaştığı hatun. birer bira daha söyledik. zeynep içtikce çoşuyor, kafası güzel, muhabbeti daha bir güzel oldu...
işletme sahibi: nasıl sevgilisiniz siz ya ! neden öpüşmüyorsunuz ?
pmo: yok abi arkadaşız...
zeynep: ehe, yok öyle bi' şey.
birer bira daha söyledik, kafalar oldu zonguldak.
kendiliğinden gelen kalkma vakti bizi şehrin iki uzak ucuna götürmek zorundaydı. aldığım alkolün bana vermiş olduğu yetkiye dayanarak yürüdük bir miktar.
şehrin ulaşım için ortak kullanılan alanlarından birinin orta yerinde durmaya başladık.
- aha, ben notebooku unuttum ofisde.
+ yakın mı ofis ?
- arka sokakta.
+ iyiymiş...
- ya sen iki dakka bekle de ben alayım şunu.
+ olur ama ben de geleyim istersen.
- sen bilirsin.
kafalar güzel, sarıla dolana yürüdüğümüz yol bizi ofisine kadar getirdi...
zor tutuyorum kendimi, sarılmak öpmek için bahanem de hazır. hanın kapısını, ardından ofisin kapısını açtı ve girdik içeri.
lambayı yakmasına izin vermedim.
kapıyı kapattım, içerisi karanlık, gözle görülebilir en ufak ışık kaynağı yok...
duvara yaslandı zeynep.
karanlığın vermiş olduğu güçle sarıldım, dudaklarım yarı mayışık, dilim sendeliyor dilinde...
önce hırkasını, ardından gömleğini... sütyenini yavaş ve usul dokunuşlarla çıkardım, karanlık, en belirgin renk siyah...
çıplaktı ve gördüğüm tek çift şey gözleriydi...
karşılıklı soyunduk...
iki çıplak ten karanlıkta ofisin sigara kokan koltuğuna devrildik...
alkolün etkisiyle daha sıkı, daha sert daha, daha içine, içinde, ıslak...
ayıldık, bir çırpıda giyindik, kaçar adım uzaklaştık, birbirimize bakamadan ayrıldık.
tadı damağımda iz bırakan bir gece yaşadım, yaşadık ve her pazartesi aynı yerde ayını koltukta aynı kafayla devam ettirdik, seviştik, ıslandık.
sinemalar ve cafeler, ergen yiyişme mekanı.
Arşiv, depo, kütüphane gibi kimsenin gitmediği kamu kuruluşu odaları, sigara odası da denebilir.
Bar tuvaleti çok işlevlidir.
çoğunun yüzeysel bakıp, genel yorum yaptığı mekanlardır. ancak yanlıştır.
destekleyici örnek verecek olursak, kendim bizzat yaşadığım bir olayı aktarayım.
dersten çıktım, haliyle öğrencilik tabi girdim tuvalete.
lan bir baktım sola doğru ne göreyim, erkekler tuvaletine bir kız gayet rahat bir şekilde girdi,
makyaj tazeliyor.
" işiyorum lan ben burada ! " demek istedim ancak beklemediğim tepkilerden ve sonuçlardan korktuğum için işemeye devam ettim.
makyajını tazeledi, o tazelerken ben elimi yıkadım ve çıktım.
erkekler tuvaletine kızlar giremez, bu bir.
girdiyse, makyaj tazeleyemez, bu iki.
lan hadi tazeledin, neden zürafa işerken tazelersin ?!
evin salonu. evin ahalisi rahat rahat yayılsın rahat etsin diye geniş yapılmıştır fakat yıllarca orası misafir odası olmuştur ve misafir olmadığı sürece kapalı kalmıştır. oraya girilememiştir, koltuklarına oturulamamıştır.