Mesela öyle rezilliklerdir ki, GS ve BJK lilerin şikelerini cumhuriyet başsavcılığına şikayet ederler.
To: istanbulcbs@adalet.gov.tr; bilgi@fenerbahce.org; agokce@milliyet.com.tr; eguven@milliyet.com.tr; bmese@milliyet.com.tr; esenay@milliyet.com.tr; altant@hurriyet.com.tr; bizeulasin@gazetevatan.com; fnigdelioglu@hurriyet.com.tr
Merhabalar. Ben bir Fenerbahçe taraftarı olarak dün itibariyle ortaya çıkan soruşturmadan dolayı memnuniyetimi ifade etmek ve varsa suçluların cezasını çekmesini istediğimi bildirmek istiyorum. Ancak eksik olan bu soruşturmada tamamlanması gereken parçalar için bu maili yazmaktayım. Ayrıca mektup olarakta bu mektubu gerekli ilgili diğer mercilere de göndereceğimi bildirmek isterim. Türk futbolunun yüz karası şike olayları ile ilgili olarak "şayet" fenerbahçe'nin suçluluğu ispat edilir ve şampiyonluğu elinden alınırsa incelenmesini istediğim bir kaç sezon bulunmaktadır. Mafya ilişkileriyle kazanılan şaöpiyonluklar, takımları küme düşürmemek için alınan paralar bugün çok şerefli geçinen bazı takımların yaptığı işler hatta ve hatta bugün televizyonda ilgili şike operasyonlarını yorumlayan eski spor adamı şimdi yorumcuların aktif spor hayatlarında aldıkları paralar.
Öncelikle Kelebek operasyonu sırasında delil olarak toplanan ve Alaattin Çakıcı ile Sinan Engin arasındaki konuşmalardan bahsetmek istiyorum.
Mahkemeler bir telefon konuşmasını kanıt olarak değerlendirmemekte ancak fenerbahçe ile ilgili durumlarda en çok göz önüne alınan kanıt (ki var olup olmadığı da bilinmemektedir) telefon konuşmaları olmaktadır. Şimdi Sinan Engin ile Alaattin Çakıcı arasında kayıtları KELEBEK OPERASYONU dahilinde adaletin elinde bulunan şu konuşmalar yaşanmıştır;
"Alaattin Çakıcı: 'Sinan Sinan, ufak bir şey istiyoruz onu da halledemiyorsun. Oğlum, şampiyonlukta hiç mi payımız yok? O kadar olay oldu. Bir Allah'ın kulu açıp ağzını size bir şey söyleyebildi mi? Kızdırıyorsunuz beni.'
Sinan Engin: 'Şey abi, tamam tamam... Abi, öyle değil başka bir şey oldu. Biliyorsun. Telafi ederiz abi. Kızma."
Ve bir başkası: "Gencay Çakıcı: 'Abimin konuştuğunuz gibi futbolcu bakmaya gitmesi gerekiyor. Transfere ihtiyaç var, biliyorsun. Çabuk ol, Sinan.'
Sinan Engin: "Elimden geleni yapacağım. Abime canım feda. O en iyisini bilir. Ben halledeceğim. Eskisi gibi, aynı şekilde. Hi, hi tamam. Gider beğenir futbolcu."
Ve bir başkası; Alaattin Çakıcı: 'Oğlum ne oluyor. Sen yavaşlamışsın. Hâlâ halledemedin işleri.'
Sinan Engin: "Abi, biliyorsun senin için yapmayacağım şey yok. Eskisi kadar kolay olmuyor bu işler. Sen sıkma canını." iddialara göre sözü edilen "futbolcu" ve "transfer" sözcükleri şifreliydi ve Alaattin Çakıcı'nın yurt dışına çıkışının Beşiktaş Kulübü üzerinden gerçekleştirilmesini amaçlıyordu.
nisan ayının ilk günlerinde gencay çakıcı ile sinan engin arasında yapılan telefon görüşmesi, alaattin çakıcı'nın yurtdışına kaçmasının sinyallerini veriyor:
gencay çakıcı: "abimin konuştuğunuz gibi futbolcu bakmaya gitmesi gerekiyor. transfere ihtiyaç var, biliyorsun. çabuk ol, sinan."
sinan engin: "elimden geleni yapacağım. abime canım feda. o en iyisini bilir. ben halledeceğim. eskisi gibi, aynı şekilde. hı, hı tamam. gider beğenir futbolcu."
Söylendiği gibi burada ki futbolcu beğenmeleri ve transfer kelimeleri Alaattin Çakıcı'nın şifreli olarak yurtdışına çıkış talepleridir.
nisan ayının ilk haftasında yine sinan engin ile alaattin çakıcı görüşüyor:
alaattin çakıcı: "oğlum ne oluyor. sen yavaşlamışsın. hálá halledemedin işleri."
sinan engin: "abi, biliyorsun senin için yapmayacağım şey yok. eskisi kadar kolay olmuyor bu işler. sen sıkma canını."
üç gün sonra
sinan engin: "vallahi abi bir daha yapmayacağım. bu son olacak. abimin hatırı var. yoksa... inan bunaldım."
gencay çakıcı: "biliyoruz, biliyoruz. sıkma canını. allah'a emanet ol koçum."
alaattin çakıcı, yurtdışındaki sinan engin'i arar.
sinan engin: "abi macaristan'dayım. brezilya'nın maçını seyrediyorum. tamam o işle ilgileniyorum. formalar ve kramponlar eksik."
alaattin çakıcı: "tamam. sinan iyi bak kendine beşiktaş'a iyi futbolcular al."
yeğen adem çakıcı, yurt dışından dönen sinan engin'i kaçıştan bir hafta önce arayıp eksikleri sorar.
sinan engin: "formalar ve kramponlar eksik. dediğim şeyleri yapmamışsınız ki. az kaldı. geçen gencay'a da söylemiştim. sen şimdi gidip, o eksik kramponları al. daha önce getirdiğin yere götür. o işler hallolsun ki... ibrahim arı'nın futbolcu bakmaya gitmesine bir şey kalmadı."
adem çakıcı: "tamam tamam. hallediyorum onları. seni de görmem lazım. yüzyüze bir şey konuşmamız lazım."
alaattin çakıcı ile sinan engin arasındaki son telefon görüşmesi 3 mayıs günü (çakıcı'nın kaçtığı gün) yapıldı.
alaattin çakıcı: "baba sinan. nasılsın?"
sinan engin: "estağfurullah abi ne haddimize. iyi misiniz abi. vallahi özledik sizi. gencay'la adem'le görüştük bu hafta."
alaattin çakıcı: "biliyorum, biliyorum. seni gözlerinden öpüyorum. baba sinan."
çakıcı kardeşlere cimbom forması
nisan ayının son haftasında gencay çakıcı ile sinan engin görüşüyor.
gencay çakıcı: "ergun abi (gülerek) bana ve abime isimlerimiz yazılı iki galatasaray forması göndermiş. hem de bize (gülüyor). onu severiz bilirsin. şimdi işin yoksa galatasaray'ı seneye şampiyon yap."
sinan engin: "yidir iyidir." (o da gülüyor)
Şimdi işin yoksa galatasaray'ı seneye şampiyon yap ve şampiyonlukta hiç mi payımız yok cümleleri ise beşiktaş'ın o sene kazandığı (!) şampiyonlukla ilgili oldukça manidar bir etki bırakmaktadır şahsımda.
şampiyonlukta hiç mi payımız yok
geçen yıl beşiktaş'ın şampiyonluğunun ardından alaattin çakıcı beşiktaş'ın şampiyonluk kutlamalarının arkadaşının gece kulübünde yapılmaması üzerine sinan engin'i telefonla aradı.
alaattin çakıcı: "sinan sinan, ufak bir şey istiyoruz onu da halledemiyorsun. oğlum, şampiyonlukta hiç mi payımız yok? o kadar olay oldu. bir allah'ın kulu açıp ağzını size bir şey söyleyebildi mi? kızdırıyorsunuz beni."
sinan engin: "şey abi, tamam tamam... abi, öyle değil başka bir şey oldu. biliyorsun. telafi ederiz abi. kızma..."
Mayıs 2004. iddiasını kaybeden Beşiktaş'ta başkan Serdar Bilgili, teknik direktörü Mircea Lucescu. Beşiktaş, son maçında kümede kalmak için mutlaka 3 puana ihtiyacı olan Rizespor'la oynamaya hazırlanıyor. 15 Mayıs'taki maç için Rizespor son kozlarını oynuyor. O günlerdeki telefon konuşmaları, Sedat Peker'e yönelik "Kelebek operasyonu" için yapılan teknik takibe takılıyor. Telefon kayıtlarında "evladımız" sıfatıyla anılan Sergen, maça çıkmıyor. Emre Aşık, kötü oynuyor, Tümer 78. dakikada oyundan alınıyor. Serdar Topraktepe, "müsait" bir pozisyonda geri dönerek olası bir golün önüne geçiyor! Ve Beşiktaş, Rize'ye verilen "ilginç" bir penaltıyla maçı 1 - 0 kaybediyor. Sonuçta Rizespor 42 puanla 1. Lig'de kalıyor. 40 puanlı Bursaspor ise küme düşüyor.
'Canlı para getir, sorumlusu benim'
'Çıkar amaçlı suç örgütü lideri' olduğu iddiasıyla yargılanan Rizeli Sedat Peker'in abisi Vedat Peker, maç için gerekli girişimlere başlıyor. O dönem Rizespor'un futbol şube sorumlusu olan Peker, kendisine "Başkanım" diyerek hitap eden ve kayıtlara 'X Bay' olarak geçen kişiye "canlı para getirmesini ve elinden geleni yapacağını" söylüyor.
10 Mayıs 2004 (Saat: 13.15)
...
VP: Şimdi prim de yollanacak herkese.
X: Göndeririz ya!
VP: Bursaspor, Beşiktaş'a prim yollayacak.
...
X: Başkanım sana geleceğim, beni reise götüreceksin.
VP: Gel. Ama reis yok, problem var biliyorsun. Telefonla elimizden geleni yaparız.
X: inşallah! Onun selamı yeter.
VP: Hayır! Prim yolluyorlar.
X: Baba yolluyorlar da! Sergen'i çağıracaksın, iş bitecek da! Sergen bizim evladımız değil mi? Gerçi ha reis, ha sen fark etmez. Baba yanına geleceğim.
VP: Para al gel, para! Anladın mı? isteyene prim falan yollamayın, para getirin. Prim var! Söylemiştim sana, anlıyorsun değil mi? Canlı para getir. Sorumlusu benim paranın.
X: Canlı olmaz da, tamam hallederiz.
Çok koşan Sinan'a küfür!
"Gereğinden fazla koşan" Sinan'a öfkelenen Vedat Peker, kimliği açıklanmayan bir kişiyle şunları konuşuyor:
15 Mayıs 2004 (Saat: 19.33)
VP: 11 numara Sinan var ya!
X: Abi, o özellikle koştu, abi biraz koşması lazımdı.
VP: Yok yok, .... çocuğu gol atmak için oynadı.
X: Yok abi! Sergen konuşmuş şimdi abi. Yemin ediyor öyle bir şey yok.
VP: Sergen mi diyor?
X: Evet.
VP: Ne dedin Sergen'e? .... edecek Vedat abin dedin mi?
X: Evet abi. Hiç koşmasak olmaz!
VP: Tamam onu da kaybetmeyelim! Hepsine teşekkür et, Sergen'le konuş. Hepsiyle konuş, hepsine teşekkür et.
X: Konuşacağım tabii abi!
VP: Uçakta beraber olacağım zaten hepsiyle ya!
Kafanı takma
Rizespor Futbol Şube Sorumlusu Peker, maç günü 0543 334 34.. numaralı hattı arıyor. Dosyada hattın sahibi belirtilmiyor. Aldığımız bilgilere göre, numara o tarihte Sergen'e aitti.
15 Mayıs 2004 (Saat 12.37)
VP: Sen oynamayacakmışsın, haberin olsun!
X: Tamam abi. Merak etme abi.
VP: Aman gözünün yağını ... seyirci var ya! Var ya kalbim durmaya başladı ya!
X: Yok be, bir şey olmaz ya. Sen kafanı takma.
'Reis olmasa bu takım küme düşmüştü'
Sedat Peker'e yakın isimlerden Yaşar Durmuşoğlu'nun, maç akşamı Hasan isimli kişiyle yaptığı telefon konuşması, Rize'de yaşananların özeti gibi.
15 Mayıs 2004 (Saat:22.29)
YD: Baba böyle bir stres olmaz! Hiç oynamadılar abi, kaleye gidemiyorlar! Hakem bir penaltı verdi de, kurtardı bizi be. Ya reis olmasa, bu takım küme düşmüştü Hasan!
H: Bir de pankart asmış, "Vedat Peker seninle gurur duyuyoruz" diye! Onu yazanı ...! Ulan bunun neresinden gurur duyuyorsunuz!
YD: Vedat Peker diye bağırdılar desem, reis bunu...
...
H: iyi ki sen kapışmadın onunla!
YD: Benimle nasıl kapışacak? Görevli geldim buraya! .... onu vallahi billahi burada!
H: Beni makaraya saracaktı, gelmemem iyi oldu değil mi?
YD: Vallahi iyi oldu! Ama millet var ya, fino gibiydi be abi! Böyle süt dökmüş kedi gibi! "Kesin düştük" diyordu ya, bunu bir gördüler abi! Ama o Beşiktaşlı çocuklar var ya! Helal olsun! Ya o Serdar var ya! Seyrettin mi maçı?
H: Seyrettim seyrettim...
YD: Hasan, bu Rize takımı Fener'i nasıl yenmiş abi ya?
....
H: Bursa yendi, Akçaabat yendi, istanbul yendi!
YD: Ya berabere kalsak var ya kesin düşüyor takım! Ulan bu reis var ya, büyük adam ya! Yok abi, reis olmasa vallahi gelmezdim. Takım harbi düşüyordu... Beşiktaş'a prim yollamış Bursa, çocuklar kabul etmemiş... O Serdar, Emre falan var ya! Ah be abi! Öyle bir şey olsa, kesin sahaya atlayacaktım.
H: Ya Tümer var ya Tümer! Tümer'le telefonda konuştum. "Biz ..... bayıltırdık" diyor.
YD: 5 yaparlardı bizi 5, 5!
H: "Fenerbahçe'nin karşında bizim için oynadılar. Bizim için çalışan takımı kümeye göndermemiz ayıp olur" dedi.
YD: O çocuklar, bizim evlatlar var ya! Onlardan Allah razı olsun, babaya da söyledim... Çocuklar bizi koridorda gördüler, hepsinin gözleri parlıyordu ya!
Lucescu ne dedi?
Lucescu, geçen günlerde Vatan gazetesine yaptığı açıklamada şunları söyledi:
"Özellikle kariyerinin sonuna gelmiş oyuncularım resmen bana ve takıma ihanet ettiler. Başta Zago, Cordoba ve Ronaldo olmak üzere yabancılar iyice kenara çekildiler. Ama yöneticilere söylemiştim. Onlara kariyerinin sonuna gelmiş, para için oynayan futbolcuların, her şeyi deneyebileceğini anlatmıştım. Buna rağmen Beşiktaş yönetimi onların parasını vermedi. Onlara yol açtı. Boşluk bıraktı. Konya maçından sonra Cordoba'yı kenara çekip 'Maç sattın mı?' diye sordular... Geriye dönüp baktığımda, şüphelerimin yerine oturduğunu görüyorum. Şimdi kendime kızıyorum. Çünkü o zaman kötü adam ben olmuştum. Türkiye'deki sisteme karşı mücadele etmek çok zor."
Bunlardan ayrı olarak bir de Papermoon ve Papermoon'da taksim edilen kupalar, şampiyonluklar bulunmakta. Hemde öyle gizli saklı değil. Adnan Polat ve Sinan Engin Papermoon restaurantında buluşarak konuşmuş ortak karar lig Galatasaray'ın kupa Beşiktaş'ın olsun olmuş ve çıkışta gazetecilerin sorularına bu cevap aynen verilmiştir.
Papermoon’da neler oldu?
4 Nisan’da italyan restoranında 7 saat oturan Yıldırım Demirören maç gününün değiştiğini de F.Bahçe hakemini de biliyordu
09.04.2007
CUMARTESi akşamki maçları izlediğimde, 6 Mart 2007’de, bu sayfada kaleme aldığım “F.Bahçe için kim düğmeye bastı” başlıklı yazım aklıma geldi.
Ne demiştim o gün? 2-2 biten F.Bahçe-Sivas maçı öncesi futbolun derin dünyasına ve federasyona yakın bir arkadaşım F.Bahçe’nin kesin puan kaybedeceğini öne sürmüştü. Maç onun dediği gibi bittikten sonra ise bana bir SMS atmıştı: BU DAHA BAŞLANGIÇ.
Yani futbolun görünmeyen elleri bu sezonki takdir haklarını F.Bahçe’den değil, Beşiktaş’tan yana kullanacaktı.
***
Bu kısa hatırlatmadan sonra geçen haftanın başına dönelim.
Yer: istanbul’un gözde italyan restoranı Papermoon. Tarih: 4 Nisan 2007. Ne hikmetse, oraya her gittiğimde bu tip bir olaya şahit oluyorum. Garsonundan yöneticisine kiminle konuşsam, herkes Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören’den söz ediyor. 13.00’ten 20.30’a kadar tüm gününü orada geçirmiş arkadaşlarıyla.
Ve onlardan Beşiktaş’ın pazar günü oynaması gereken Ç.Rize maçını cumartesi 21.15’e aldırdığını öğreniyorum.
“Allah Allah bizim niye haberimiz yok?” diye Futbol Federasyonu’nda en güvendiğim birkaç isimden biri olan o günkü başkan vekili Kemal Kapulloğlu’nu arıyorum. Onun da bu değişiklikten haberi yok.
“Böyle bir değişikliği bana bildirmeden yapamazlar. Bana izin ver, öğreneyim” deyip bilgiyi kontrol ediyor. 5 dakika sonra bozuk bir sesle geri dönüyor: “Doğruymuş”. Bu olayla ilgisi yok ama ertesi gün istifa edeceğini söylüyor. Nitekim ediyor, çünkü o da işlerin çirkinleştiğinin farkında!
***
Kişisel yorumum, Beşiktaş maçının cumartesi günü oynanması gerektiği yönünde... Ama 10 gün önce açıkladığı programı maça 72 saat kala değiştiren zihniyeti sabaha kadar eleştirme hakkımız var. Üstelik Lig TV bile “Aynı gün 3 naklen yayın olur mu? Bizi mahvettiniz” diye bas bas bağırırken...
Demek ki 2003-2004 sezonunda F.Bahçe lehine işleyen sistem şimdi Beşiktaş için çalışıyor; Yıldırım Demirören isterse, bu federasyon onun için suları ters akıtabiliyor!
***
Çarşamba gecesi sadece bu kadarla da kalmadı. Demirören’in bazı arkadaşları Kayseri-F.Bahçe maçının hakeminin Vedat Yüksel olacağını da kulağıma fısıldadı. Ben de bunu servisimle ve başkalarıyla paylaştım.
Nitekim ertesi gün ‘toplanan’ MHK hakemi açıkladı; Vedat Yüksel.
Yüksel’in Ulusoy’un prenslerinden olduğunu biliyorum. Önceki hafta Beşiktaş’ın deplasmanda 2-0 kazandığı G.Birliği maçını, 2-0’a gelene kadar kötü bir hakem, 2-0’dan sonra ise italyan bir hakem gibi yönetmişti. Bu görüşümü birçok eski hakem de teyit ediyor.
MHK genelde büyüklerin maçını yöneten bir hakemi ertesi hafta başka bir büyüğün maçına atamıyordu.
Vedat Yüksel bu kuralı bozduracak kadar iyi bir yönetim göstermiş olmalı ki, Kayseri’ye gönderildi.
Peki Kayseri’de ne yaptı Vedat Yüksel? Tümer’e yapılan yüzde 100 penaltıyı vermedi, maçın sonlarında ceza yayı üstünde Alex’e yapılan faulü pas geçti, Kayserili Tayfun’a ilk yarıda göstermesi gereken sarı kartı göstermedi. Tayfun 2. yarıda 2. sarı kartı gördüğünde atılacaktı belki de...
Peki Beşiktaş-Rize maçının hakemi Aytekin Durmaz ne yaptı? Nobre’ye yapılan faüle penaltı çaldı. Erman Toroğlu ‘Fiyasko bir penaltı’ dedi Maraton’da... Ahmet Çakar’ı aradım, o da ’Ben olsam penaltı vermezdim’ dedi. Yani 2 kere 2’nin 4 olduğu konusunda bile anlaşamayan 2 eski hakem 6. dakikadaki penaltının haksızlığında uzlaşıyordu.
Ama en acaibi 62. dakikada Baki’nin 2. sarı kartı görüp atılmamasıydı. Durmaz’ın o kartı pas geçmesi için Erman Hoca’nın deyimiyle yukardan talimat alması gerekirdi belki de...
***
Futbol hata oyunu deyip geçmeyin... Tabii ki hata oyunu! Ama aynı ölçüde yürek oyunu... 2 hakem 2 ayrı maçta böyle acaiplikler yapınca insanın aklı başka yerlere gidiyor...
Bu federasyonun en büyük düşmanı F.Bahçe değil mi? Evet. Bu federasyon Beşiktaş arkasında dimdik durmasa şu anda yerinde kalabilir miydi? Hayır.
Futbol sahada oynanır, kabul ediyorum. Zico F.Bahçe’nin hocası değil; Kayseri 1, belki 3 puanı haketti biliyorum. Ama bir hakemin bir maçta %20’lik takdir hakkı varsa bu hak artık F.Bahçe aleyhine, Beşiktaş lehine kullanılıyor. Bugün için ondan da eminim.
***
Benim Derin Gırtlak, 6 Mart’ta ‘BU DAHA BAŞLANGIÇ’ demişti... Şimdi son 7 haftaya kadar geldik...
Maçların günleri ve saatleri Papermoon’da belirleniyor artık. Maalesef hakemleri de! Önceki haftaki hakemler de MHK kendi arasındaki seçme toplantısını yapmadan, Almanya’da tayin edilmişti. Vedat Yüksel, Beşiktaş-G.Birliği maçına Frankfurt’tan atanmıştı.
Ama merak etmeyin. Bu derin ekip o kadar uyanıktır ki, çarşamba günkü Beşiktaş-F.Bahçe kupa maçına Selçuk Dereli’yi atar ve kendini temize çıkaracağını sanır. Veya bu yazıdan sonra 2. bir isim bulur.
***
Şu demeçleri alt alta dizelim:
“Bugünü bir kenara yazın, buradan açıklıyorum, Beşiktaş kesin şampiyon olacak.” (18 Mart 2007-Yıldırım Demirören, F.Bahçe’den 6 puan gerideyken açıkladı.)
“Son 4 haftaya 9 puan önde girmezsek bizi şampiyon yapmazlar.”
(18 Mart 2007-Ali Koç, F.Bahçe 6 puan öndeyken söyledi.)
“Artık adam vuracak konuma geldim. Önümüzde 7 maç var. Fazla konuşursam o maçları da aleyhimize çevirebilirler.”
(7 Nisan 2007-Rize Başkanı Ekrem Cengiz, Beşiktaş maçını kaybettikten sonra söyledi.)
“Vedat Yüksel uçmuş. Şu kartı gösterip öncekini göstermeyince kafa karışıyor. Benim kafam karışır abi. Senin başkanın ‘Biz şampiyon olacağız’ diyorsa ve bunlar üst üste öpüşüyorsa adama ‘hop’ derler abi. Yani bugünkü maçta Beşiktaş hakem kararıyla galip gelmiştir.”
(7 Nisan 2007-Erman Toroğlu.)
Galiba herkes her şeyin farkında beyler.
***
Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören’e iki sorum olacak buradan...
Papermoon’dan çıktıktan sonra çarşamba gecesini nerede ve hangi Futbol Federasyonu yönetim kurulu üyesiyle birlikte geçirdi?
Her biten maçtan sonra kimi arayıp ‘Size verdiğim emeklere yazıklar olsun?’ diyor.
Sevgili arkadaşım Kanat Atkaya’nın deyimiyle ‘işler çirkinleşiyor eleman...’
Bunlardan da ayrı olarak yine galatasaray'ın anlaşıldığı üzere şampiyon yapılabilmesi için 7 Mayıs 2006' da oynanan Beşiktaş - Galatasaray maçı'nda Sergen Yalçın ve Oscar Cordoba isimli futbolcuların gönderilmesine sebep olacak bazı olaylar olmuştur. Hasan Kabze 90. dakikada hatta son saniyede maçı 2-1'e getirmiş ve Galatasaray'ın şampiyonluk umutlarını bir sonraki haftaya taşımıştır.
Beşiktaş taraftarı bile "Bu Maçı Satanın Anasını ......" diye tempo tutmuştur bu maçta. Bu maç, Beşiktaş ve Galatasaray başkanlarının lig bizim kupa sizin olsun taksiminden hemen sonra oynanan bu maç gerçekten de şike soruşturması adına oldukça dikkatimi çekmektedir... Peki ya sizin?
sergen yalçın'ın ise bu maçta 4 e 2 yakaladıkları galatasaray defansına rağmen topu ceza sahasından çevirerek kendi yarı sahasına atması en ilgi çekici pozisyonlardan biridir. Yine bu ilgi çekici pozisyonlardan birisi de, Beşiktaş kalecisi Oscar Cordoba'nın bahsettiğimiz 90 + daki Galatasaray'ın 2. golünde topu Sabri Sarıoğlu'nun önüne asist yaparcasına bırakmasıdır.
Sonuçta bu maçtan hemen sonra, Beşiktaş spor kulübü ile Sergen Yalçın ve Oscor Cordoba yollarını ayırmıştır.
Emenike ve Sezer transferleri basınımızın çok ilgisini çekmekte. Oysa ki ortada bir de Sercan olayı bulunmaktadır. Yukarıdaki gol ligimizin en komik gollerinden bir diğeri. Bucasporlu defans oyuncusunun ismi Sercan. Umut'un golü öncesinde hayali duvara çarpan ve yere düşen Sercan'ın Trabzonspor'a transfer olması da ilginçtir.
Karabükspor'un Fenerbahçe ile oynadığı maçta Trabzonsporlu olduğunu ayan beyan ortaya koyan, maçtan sonra şampiyonluğu kaçırmışlarcasına konuşan kaleci Bülent'in 90. dakikada bir UEFA finali oynarmışçasına kornerde Fenerbahçe kalesine gol aramaya çıkmasını hangi akıl nasıl tanımlar?
Ya da aynı kalecinin 2 hafta sonraki Trabzonspor maçı'nda neler yaptığını anlatmamıza gerek var mıdır?
Umarız ki bunlar da soruşturmaya dahil edilir aksi halde General Harrington'un ya da darbecilerin alt edemediği Fenerbahçe'yi en güçlü zamanında bitirmeye çalışacak olanlara Fenerbahçe Taraftarı öyle bir ders verecektir ki, ne cumhuriyet başsavcısı olması kurtaracaktır kendilerini, ne de mafya babası.