tüketimin üretimden önce geldiği, tüketim delisi ülkemizde olması her an muhtemel bir olay.
hatta bir ara benim de başıma gelmiş bulunmaktadır.
bizim orda o sıralar oypa vardı. annemle harıl harıl bir alışveriş sonucu ortaokul çocuğu olan ben, bizzat annemin eşyalarını taşır konumdayken eşyaları arka koltuğa yerleştirmek suratiyle araba bir hop ettirince bizim ki de ben oturdum sanıyor. bir de kapı kapanınca, annem el frenini oynatıyor ve arabayı kaldırıyor.
benim şaşkın bakışlarımın gözü önünde arabayı eve doğru hareket ettirirken görülür en son annecim benim.
ben mi?
ben ise olduğum yerde kalmış hay allah neyi yanlış yaptık acaba bakışlarıyla giden annemin arabasını biraz süzdükten sonra peşinden koşma eylemi içine büründüm.
nihayetinde annemin arabası gözler önünden silinir ve sonrasında tükenen umutlar düşünülürken araba tekrar geri gelir. yanında getirdiği gözler ise bir "özür dilerim"i andırıyordu.
ne kadar komikti yahu bir daha o günlere dönüp güldüm yarıldım şimdi.
anlayamadıgım bir durumdur. bu insanlar ne hakla anne baba oluyorlar ki...madem o cocugu dunyaya getirdin, isteyerek ya da istem dısı sen o cocuktan sorumlusun. durum bu kadar net. eger beceremeyeceksen yapmasaydın. o cocuk sen yanında yokken tehlikede, kacırılabilir, tacize ugrayabilir, en olası ihtimalle korkup ciddi bir travma gecirebilir. simdi bu mudur anne baba olmak? bu nasıl bir duyarsızlık? boyle insanlardan nefret ediyorum ve o cocuklara acıyorum, hani derler ya allah hayırlı evlat nasip etsin diye, o soz sacmalık. allah hayırlı anne baba nasip etsin tum bebeklere.
izmir, kemeraltı'nda sıkça başa gelen durumdur. (hatta bir defasında kadının biri evine geldikten sonra 6 yaşındaki çocuğunu unuttuğunu fark ediyor, allah'tan çocuk karakola teslim edilmiş) genelde anne hatasıdır. buradan da ortaya çıkıyor ki; bayanların alışveriş hastalığı evlatlarını dahi onlara unutturabiliyor.
genellikle alışveriş merkezlerinde gerçekleşen olay. çocuk çılgın gibi sağa sola koşup ağlamakta anneciğini aramaktadır. anne ise mağazaların birinde kıçını güzel gösterecek pantalon seçme telaşındadır.
caba gerektirmeyen tek is ebeveyn olmak, bilgiye de ihtiyac yok. ne ala...nasıl olsa buyur mantıgı var, kaderci bir anlayısla allah rızkını verir elbet mantıgı da mevcut. soyle belli baslı kriterler olsa anne baba olmadan once insanlardan bir diploma beklense mesela.
aklım almıyor, hani batmanlı bir baba vardı kızını 60 yasında bir adamla evlendirmek isteyen, kızı(saliha demir) bu durumu kabul etmemis ve cozum elektrik kablosuyla intiharda bulmustu, hadi o adam cehalet kurbanıydı, ya bu alısveris delileri... ne yani pantolon veya alacakları etek cocuktan daha mı onemli, bunlar da cehalet.
eger biz uyarmazsak bu insanları kanıksayacaklar yaptıkları davranısı. bana dokunmayan yılan bin yıl yasasın mantıgı tehlikeli, çok tehlikeli. her gordugumuzde uyarmamız lazım kendini ebeveyn olarak gorenleri, baska cozum yok. anlamıyorlar ki dogum kontrol yontemlerini...
bunlardan biriside benim annemdir. zamanında beni çok alış veriş yaparken kaybetmiş yada akşamları kreşten alması gerekirken beni almadan çok eve dönmüştür. orda burda büyümekdiye buna denir sanırım.
lokantada çocuklarını unutup, arabaya binip yanıma kurulan dayım ve yengemin bir anlamda girdikleri kategori. hadi alışverişte o heyecandan kargaşadan unutursun belki o çocuğu da yemekten sonra neden? sonra o çocuklar hiç çocuk olamıyorlar; 4 yaşındaki çocuk kendi pantalonunu kendi katlıyor, üstü pislenince "bu pis oldu beni içeri gidip değiştireyim" diyor. sizin ise elinizden bir şey gelmiyor, gelemiyor çünkü o küçük çocuğa "sen daha çocuksun yapma böyle!" diye haykıramıyorsunuz ve o ebeveynlere kızamıyorsunuz "kendinize gelin büyük gibi davranın, yeter bu kadar çocukluk!" diyemiyorsunuz. boğazınızdaki düğümlerle öylece bakıyorsunuz o minik bedene anlık sefkatlere sığınıp, anlık sevinçler yaratmaya çalışıyorsunuz. bir zaman sonra koca bir herif olduktan sonra bile oyuncaklara göz öldüreceğini, karısından analık bekleyeceğini biliyorsunuzda bilmiyormuş gibi yapıyorsunuz, bir nevi evcilik oyunu oynayarak.**