alınyazısı saati

entry1 galeri0
    ?.
  1. yeryüzüne ayı indir o bir şehir olsun
    yaklaştıkça büyüyen
    ayrıntıları setleri bahçeleri
    yumuşak çizgileriyle ortaya çıkan
    işte ben o şehri yaşadım yıllarca
    istanbul'da parça parça
    çeşmelerinde ayı yaşadım
    servilerinde ayla birlik bölündüm
    ayla birlik yaralandım
    istanbul mezarlıklarını aydınlatan ayla
    soludum bölük bölük ahiretin
    keskin çizgili özgürlüğünü
    kanlı canlı özgürlüğünü ay kesmesi
    içtim sıcak bir yaz günü içilen buz gibi bir vişne şurubu benzeri
    kutsallığın ballı biberli çilekli çile kevserini
    istanbul'dur bu otuz yıl kana kana yaşadığım
    taşlarına adeta resmim işledi
    ben istanbul'da dağıldım zerre zerre
    istanbul damla damla içimde birikti mermer tozu gelip gelip içimde oluştu bir şehir
    bu yeryüzünden ve gökyüzünden ötedeki şehirdir
    o bir kılıçtır doğudan batıya uzanıp
    çin ipeğinden örülmüş şeytan kozasını bölen
    darbeleriyle batı çeliğini lime lime eden
    o tanrı'nın kılıç halindeki hilali
    islam ruhunun kristalleşmiş heykeli
    içimin sesi rüyamın öfkesi merhametimin şehri
    istanbul'a gel oruç günleri gez gör ve dinle derinden
    taştaki oymalarını incele bir er gözüyle
    semerkant'tan kalkıp gelmiş erlerin gözüyle gör her yeri
    camileri mezarlıkları çeşmeleri ve sebilleri
    git sümbülefendi'ye servilerden sor olan biteni
    merkezefendi'de tüket maddeyi yırt maddeciliğin kefenini
    bağdat'ta ebedi bağı ruhun ve ilahi hikmetlerin
    şam'da son sınırı manevi medeniyetlerin
    kozmik bakış metafizik sezgi
    bağdat'tan dal, şam'dan yaprak diyarbekir'den çizgi
    hep istanbul'da kırık dökük
    parçalanmış silinmiş sönmüş
    hayaletler gibi kaçmış gizliliklere
    loş boşluklara sığınmış kan rengi bir huzur arzusu
    sabah karacaahmet'te öte şafak kırmızısında savaş borusu
    sökün eder her sabah ufkun bir ucundan yeniçeriler
    su şırıltısından gök gürültüsüne değin
    bütün seslere düzen vermiş ebedi mehter
    yok olduysa bu şehir ruhu ruhuma sindi
    ben yaşadıkça o yaşayacak bende
    kimbilir belki o da dirilecek benimle
    islam milletinin dirilişinde
    o yeniden güneşin güneş ayın ay ve dünyanın dünya
    insanın insan olduğu o günde
    ölümün biliyorum ey istanbul diriliş içindir
    öyleyse indir ruhunun teslim bayraklarını indir göm toprağa
    doğrul ve kalk ayağa
    kemiklerinle etin arasında
    sonsuz güç topla korku ve muştuyla mucize muştusuyla
    yüreğim yırtılıyor çınlıyor ağlıyor yüreğim
    fırtına yaprak yaprak dökülüyor
    gecenin tüyleri savruluyor havaya
    ölümümü kutlayan arz oğullarıyla
    mübarek toprağın anlamından bile yoksun
    taşın demirin mermerin ve tozun metafizik kadrine bile düşman
    kabus ruhumu çalmak isteyen hırsız
    madde dönüşür binbir şeye ama ruh kaybolmaz
    altın madeni gibi pırıl pırıl kalır ve solmaz

    ve ben kardan geldim ama denizi üstlendim
    denizi yüklendim adeta denizle evlendim
    denizle yaşadım denizle öldüm
    öldükten sonra denizin gözlerini gördüm
    denizden denize yükseldim
    birliğin şarkısını işittim dinledim derinliklerinde
    sedeflerinden yapılmış istanbul camilerinin taşları
    beyaz güvercin kanadı köpüklerinde kubbelerini gördüm camilerin
    -ama gizleyerek saklayarak itiraf etmeyerek-
    bursa'dan gelen yeşil bu denizi boyadı gökten sonra
    ve trenler şifreli düdükleriyle trajedileri perdelerken
    dönüp bir köşeden ötede kaybolurken ben kayalarını denizin ahenkleştirdiği kıyılarda
    gerçeği koğaladım hayal meyal görünen kelimeler arkasında
    ve derken birden karaya sıçradım ayasofya
    padişah türbeleriyle örtülmüş maskelenmiş şehzade mezarlarıyla
    kayboldu o deniz o kentle birlikte rabbim bildir bana
    olup biteni
    o yeşil ötesi ışığı o güneşi tahlil eden su çizgisini
    ve sen ey avrupa yerin dibine batacaksın bitmez tükenmez suçlarına karşılık
    ve derken ayasofya yüzüme çarpan karanlık
    serin ve kilim nakışlı kızıl gözlü dev bir cam gibi
    ve kılıcımın ucunda ayasofya küçük bir bilya gibi
    uçuyorum göklerin kubbesine bir ikram gibi
    gök sofrasında bir çeşni bir garnitür gibi
    kalk ve kavra ruhum bir kadavra gibi solan bu göksel yapıyı
    bir kartal taşırken yere düşmüş
    ve kalakalmış kaldığı yerde
    sonra karanlıklardan çıkan kartallar tünemiş üstüne
    yemişler ötesini berisini
    ey kozmiğin kemirdiği bir kent gibi yükselen yapı
    ey allah'a açılan ve kapanan ulu kapı
    bir at gibi soluyorsun kulelerinle
    deniz öfkenin köpükleriyle benekli
    gel barışın köprüsü ol içimizde dışımızda
    yeniden sularından içelim kana kana
    savaşabilirim bugün bütün dünyayla
    gerekirse
    ruhumuzun susadığı hakikat olan
    evrensel islam barışının zaferi için
    aşk için tanrı hakikati aşkı için
    göğe çıkan isa yere insin diye
    -fazla çıkardılar göğe-
    gel ey muhammed ve isa hakikati
    burada sizi bekleyen bütün bir insanlık var
    bulutlar yaralı insanlar zehir saçan fırtınalar
    kara-düşünce fırtınalarıyla yüklü kurşun levha havaları
    savaşırım doğudan daha doğu
    doğrudan daha doğru olanı bulmak için
    zulme karşı savaşabilirim
    insan başı yalnız tanrı önünde eğilecektir
    ebedi hakikat budur
    bunun için savaşırım ben
    bunun için kanım helal olsun
    şehrimin altına özgür tanrı aşkını yazmak
    istanbul'u yeniden tanrı şehri yapmak
    bunun için savaşırım ben
    servi için savaşırım çınar için savaşırım
    tozlanmamış gün doğuşu için
    yıldızlar geceleri yeniden görünsün diye
    tuz deniz damlasında gülsün
    çam denizle gülüşsün
    su tenimizle barışsın
    ruhumuzla ışısın diye
    savaşçıyım ben atalarım gibi
    istanbul için savaşırım
    bağdat'ın dervişlik ortağı
    şam'ın kılıç kardeşi
    olan istanbul için
    benim güneşimden öteye kimse gidemez
    benim güneşimin üstüne doğmadığı hayat hayat değil
    "benim duvarımdan yüksek duvar haraptır"
    gerçek özgürlüktür kölelik değil tanrı'ya kulluk
    istanbul olacak yine gerçek özgürlüğün türküsü
    kıyamete kadar söylenecek türkü

    bir (bkz: sezai karakoç) şiiridir..
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük