Bir kitabı bitirdiğinizde, yazar yakın bir arkadaşım olsaydı da, istediğimde onu arayıp konuşabilseydim diyorsanız, o kitap gerçekten iyidir. JEROME DAViD SALiNGER - ÇAVDAR TARLASINDA ÇOCUKLAR
Hayatıma o kadar çok kadın girdi ki neredeyse hep yalnız kaldım. Çok, hiç kimse demektir. Romain gary - kadının ışığı
Peki, ağırlık gerçekten nefret edilesi, hafiflik de göz kamaştırıcı mıdır? milan kundera - varolmanın dayanılmaz hafifliği
" Ama güçlüler güçsüzleri incitemeyecek kadar güçsüz olunca , güçsüzler çekip gidecek kadar güçlü olmak zorundaydılar"
-Milen Kundera/ Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği.
"bazen rastgele moda restoranlardan birine gidip bütün o şık sefa pezevenkleri ve kibar sosyete dolandırıcıları arasında onestep dansını yaparken, kendimi o zamana kadar saygı duyup kutsal bildiğim her şeye ihanet etmiş görüyordum"
"Delikanlı, sen yaşlı Goethe'yi fazla ciddiye alıyorsun. Ölüp gitmiş canlılar ciddiye alınmamalıdır, yoksa kendilerine haksızlık edilmiş olur. Biz ölümsüzler ciddiye alınmayı sevmeyiz, şakadan hoşlanırız daha çok; ciddilik, delikanlı, zamana bağlı bir şeydir. Sana bir sır vereyim mi, ciddilik zamana aşırı değer verilmesinden kaynaklanır. Ben de bir vakit zamanın değerini gözümde fazla büyütmüştüm, yüz yıl yaşamak gibi bir isteğe yer vermiştim gönlümde. Yaşamda ise, biliyor musun, zaman diye bir şey aranmaz; sonsuzluk dediğimiz bir an'dır, bir şakanın yer alacağı kadar uzun bir süre yani."
Değişiyordum... O sıralar bunun farkında değildim ; ama beni mutsuz eden şeylerin bazılarını unutmak ve yeniden mutlu olmak için yeni bir yol bulmuştum. Her şeyden önemlisi kendimi unutmayı öğrenmiştim.
toza dumana gidelim yine, şenliğin kalbine. çünkü ölüm döşeğinde bir ihtiyar tanımıştım. insanlara gerçekten bakmak istiyorsan oğlum, onların sana bakamayacağı bir yere git demişti. kıyametin ortasına git. o kadar yaşlıydı ki, öldükten bir hafta sonra sanki on sene önce ölmüş gibi düşünmeye başlamıştı herkes. ölenlerin ölü taklidi yaptığını düşünüyordum ben o zaman. yaşayanların yaşıyor taklidi yaptığını hissediyorum şimdi. toplum değil toplu mezar. on bir yıldır sabah yatıp öğlen kalkıyorum. hava kararana kadar geçmiyor dalgınlığım. belki de uykuda kaybettiğim bir şeyleri arıyorum. kimi görsem rüyalardan bahsediyorum. oysaki hatıralardan konuşmak lazım. rüyalardan daha karanlık hatıralar var. daha çok fikir verir biri hakkında. şekeri bitmiş sakızı, toz şekere batırıp çiğnemeye devam etmen gibi senin. ben de tüpte satılan çokokremi diş macunu tüpüyle değiştirmiştim bir sabah. gülmüşlerdi sadece. oysa bir çocuk numara çekiyorsa gerçekten yemek lazım, yemiş gibi yapmak değil. yirmi sene sonra beşiktaş'ta bıraktığımız o ev. bırakabildiğimiz tek ev. beş kat seksen iki basamak. balkon demirlerinden uzak duruyorduk geceleri. hep daha yukarı bakmak zorunda olan iki vertigozede. kar taneleri birbirine benzemez. sözcükler de benzemez. ama bir cümle bir başka cümleyi hatırlatır her zaman. koşan atlar düşen atları. yağmur yağar, durur, tekrar başlar. yanlış yolda yürümek doğru yolda beklemekten iyidir oğlum. spermden mezara kadar. karanlıkta herkesle çarpışabilir insan. yalan mı söylüyorum yine, olsun. sen biliyorsun nasılsa. bir sürü doğru söyledik ama hiç burnumuz kısalmadı.
Bütün mektupları unut frida
Bazı gerçekler vardır, bıçağın ucu kadar sıcak
Gitmek istediğimiz yerler vardır
Gömülmek istediğimiz şarkılar
Oysa dürüst bir hayat için yaşlanıyor herkes
ve anılar, adresi silinmiş evlerde saklanıyor
Belki unutmayı beceremiyoruz frida
Aklımızda hep eski sözlerin yükü, neye dokunsak
Orası çamurlu gece, nereye baksak, oradan
Bir rüzgar geliyor yüzümüze
"Dasein'ın kendi her-günkülüğü içinde yorumlanışı, hakkındaki bilgilerin antropoloji tarafından sağlanabildiği ilkel bir Dasein aşamasının tasvir edilmesiyle özdeş değildir. her-günkülük ilkellik ile örtüşmez. Dasein gelişmiş ve ayrımlaşmış bir kültür içinde hareket ederken ve hatta tam da bu kültür içindeyken bile her-günkülük daha ziyade Dasein'ın bir varlık hali olur. öte yandan ilken dasein da kendi hergünkü-olmayan varlık imkanına ve kendi spesifik her-günkülüğüne sahiptir... "
Kitap okumayı seven ile kitap okumanın havalı olduğunu düşündüğü için okuyanı ayıran en önemli göstergelerden biri, altı çizilmiş cümleler. Okurken içine girilmiş, hayal edilmiş ve yaşanmış bir kitabın belirtisi olan izler...
Çocukluğun neşe dolu kayıtsızlığı ve yetişkinliğin bilinçlendirici acısı ve hayal kırıklığı arasında asılı duruyordum. Daha önceki gibi umursamaz ve mutlu olmak istiyordum ama çocukluğun bittiğini biliyordum. O gun arka bahçede bir çocuk bana acı dolu bir bakış fırlattığında , geleceğimin belirsizliğini ve umutsuzluğunu görmüştüm.