altüst kimlikler

entry1 galeri0
    1.
  1. - BEN -

    Hava sıcak.Hava sıkkın.Boğucu.
    Işıklar sönük. Çömez bir karanlık gözlerimi aç bırakıyor; tam dalacakken düşüncenin beyaz tüylü yumuşak koynuna, arkamdan seslenen küçük bir çocuk gibi alıkoyuyor beni yolumdan...
    Tül yalnız. Rüzgarsız. Boğuk şehirle aramdaki tek şey bu ince arsız tül; kolsuz, bacaksız, yüzsüz,ikiyüzlü ve ayrıca güvenilmez. Sakinliğinde ortak olurken bana;metresi olmaktan gurur duyduğu hayta rüzgarın, şiir bile denemeyecek iki satır sözüne her defasında aldanacak kadar da gurursuz ve şuursuz. O da yalnız bu gece.
    Duman simsiyah. Duman ağır.Tavandan geri dönüp üzerime çöküyor. Eziliyorum tonlarcasının altında. Neden bu kadar ağır ki? Sanki her nefes duman, içimden çıkarken, şimdi ağırlık bulduğu koyu parçaları da sökmüş benliğimden; beraberce merhaba demişler dünyaya. Aslında, belki de ezmek istemiyor beni, tekrar içime girmek tek amacı... Yeraltı şehrinin giriş yolu kapanmış; girememenin öfkesi ona bu rengini veren.Oysa Atlantis'i vaat etmedim ki... Kayıp şehir değilim ben,hiç olmadım ki..
    Tenim nemli. Ter kokmuyorum. Hiç kokmadım. Günlerce yıkanmadığım zamanlarda bile.Burnumu, bir kedi misali koltukaltıma sokuyorum, belli belirsiz bir ter kokusu giriyor içime.Biraz da olsa yaşadığımı anlıyorum.
    Tül hala yalnız. Yüz vermiyorum.Bir sigara daha yakıp hafifçe sağa çeviriyorum başımı.
    Yattığım yerden bir resim ilişiyor gözüme; hemen karşı binada,aydınlık odanın karşı duvarında.Al yanaklı, yazmalı bir köylü kızı. Gözleri küçük, gözleri kapkara. Gülmüyor kız.Ağlamıyor da. Baktıkça büyüyor gözle-
    ri, odasındaki aydınlık evren bozamıyor bu hedefine odaklanmış kara ışın hüzmesini...Pencereden dosdoğru gözlerime hücum ediyor; geliyor işte;sokağı geçip kahpe tülü deliyor, hemen burnumun ucunda durup yüzüme bakıyor. Her kıvrımımı inceliyor. Sevdiği adamın yüzüne bakan aşık bir kadın gibi. Daha fazla dayanamıyoruz;gözlerimiz birleşiyor...Sevişiyoruz...Boşalıyorum.Dudaklarımın kenarından ağzıma tuzunu bırakana kadar hareketsiz durup silmiyorum boşalmamın tohumlarını, gözyaşlarımı...
    Bir saksofon sesi.Uzun nefeslerin tınısı. Doluyor odaya. Baskın veriyor kulaklarım.Nefeslerin konuşan cümleleri bunlar; bazen hüzünlü bazen sevinçli; at kuyruklu küçük bir kız gibi, heyecanlı ,karanlık ağılından çimenliklere koşturan kuyruğu dik dişi bir at gibi...
    Kimin çaldığını bilmediğim;hangi binanın neresinden geldiğini hiç merak etmediğim bu saksofon sesi; 'ben geldim' diyor, zili çalmadan. Her zamanki gibi aniden giriveriyor hayatıma.Ansızınlığı ve arsızlığı kadar duygusal belirsizliğini de deneyimlemek,kendi odama ortak etmek, gelişi gibi gidişine de dur diyememek! Karanlık bir hücrenin kapısının altından aniden içeri sürülen iki kap yemek gibi..
    Bu şehre,bu sokağa;bize ait olmayan bu ses;artık hiç de çiğ gelmiyor bana..Dünyanın herhangi bir yeri ve veya yerinde olabilirdi bu oda artık.Yeter ki bu ses, bu dekorun müziği olsun.Hep çalsın.Ben yemek yerken, uyurken, sızarken, sızlanırken..Ama o zaman değerini yitirmez miydi? Yititrir miydi,herşey gibi?
    Tül hala yalnız.
    Saksofon ve köylü kız; gözleri,ben ve duman.
    Sokaktan gelen topuklu ayakkabı sesi! Prensesi kıskanan cadının iğnesi gibi batıyor..Tak! Tak! Tak! Tak! Yattığım yerden kalkmadan,göremeden görüyorum kadını.Kırmızı bir ayakkabı,ince uzun topuklu. Tek parça bir elbisenin altında ezilmeden belki ezilmemek için varlığını kusuyor dünyaya, haykırıyor hırsını kendini beğenmişliğinin: Tak! Tak! Tak!
    Saksofon sustu..Aniden..
    Kim bu çalan?


    -- O VE AYNA --

    Gece sıkkın..Hava gibi.
    Sanki,bu gece dünyanın geleceğini değiştirecek birisi doğacak..Keşke!!Saksofonu yerine koydum;her zaman elime aldığım gibi;aniden ve tereddütsüzce..içimde haykıracak nefes kalmamıştı...Nefesler, nedense söz olmaktan uzaktı bu gece...
    Sokaktan gelen takırtıyı duyan başka birisi var mıydı? O halde;''Bir selam ona gönül dağlarından''...
    Gardrobumu açtım..ilk beğendiğim elbiseye uzandı elim.Kırmızı.ince askılı.Giydim...Rujumu sürdüm.
    Bir bardak daha koydum masaya.Şarabım bir tek bana yeterdi oysa...
    Aynada uzun uzun kendime baktım...Deli dolu şarkılar mırıldandım...
    Sarhoş oldum galiba ;çünkü ağladım..
    Bütün kızlar da benim gibi miydi acaba..Ağlamalarına bahane olsun diye mi içerlerdi..
    'Ayna ayna güzel ayna; söyle bana! Benden daha kederlisi var mı bu dünyada?''
    Ayna konuştu;
    --çok kederlisin...
    --Sağol.
    --Ama en az senin kadar kederli biri daha var bu dünyada!
    --Olamaz! Olamaz! Bana onun kim olduğunu söyle! Ellerimle ciğerlerini parçalamak tek arzum...
    --Dur! Sakin ol biraz! Sen cadı değilsin ki! O da pamuk prenses değil!
    --Haklısın.Biran kaybettim kendimi.Ama benden daha hüzünlüsü varsa eğer,neden evde geçirdim ki bütün vaktimi bu gece? Bilsem çıkardım, eğlenirdim, tutmazdım bu şehrin hüzün nöbetini. Şimdi ağlayacağıma sabah ağlardım,herhangi birini evden yolladıktan sonra...
    --Ah bitanem ah!! Öyle güzelsin ki;çatlamak istiyorum orta yerimden.Eskiden daha kolaydı işim.Güzellik sorardı hüzünlü güzeller.Şimdiyse hüzün sorar oldu,güzel hüzünlüler!
    --Ayna ayna;söyle bana,sen kimsin! Kimsin ki beni yargılıyorsun! Sen ben misin yoksa? Yok musun aslında.?Yoksa çok mu içtim ben?
    --Haydi git,uyu biraz..Battaniyenin altına gir;üşüme sakın! Sabah herşey daha güzel olacak...Güven bana...
    --Yalan söylüyorsun!
    --Belki.Ama uyuman lazım şimdi.Sakın kimseyi arama..Hiçbir erkeği....Anneni bile!Yat ve uyu sadece!...
    --Peki...Peki...Ama söz verir misin bana, sabah herşey daha güzel olacak diye?
    --Yalnızca yat ve uyu...
    --Bak söz veremiyorsun işte..Hepiniz yalancısınız..
    --Yalan senin içinde...Gerçekleri neden yalan olarak görüyorsun...
    --Bana güzel birşeyler söyle bari...
    --....
    --hadi;bekliyorum
    --...
    --Bak! Artık yalan bile söyleyemiyorsun..
    --Haydi;git uyu! Uyu artık! Uyu... Yoksa bitmez bu hikaye...

    edit:imla.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük