alphaville une etrange aventure de lemmy caution

entry2 galeri1
    1.
  1. jean luc godard’ ın ilk defa sci-fi ve distopik ortamlara uzandığı, tam şekliyle alphaville; une étrange aventure de lemmy caution, çekildiği yıl olan 1965 tarihi göz önüne alınırsa başarılı sayılabilecek, fakat godard göz önüne alındığında ise gayet vasat kalan bir film. özellikle de sadece 3 yıl sonrasında kubrick’ in 2001: a space odyssey ile yakaladığı bilim kurgudaki teknik başarı ve mekan yaratımındaki titizlik düşünüldüğünde, godard gibi bir auteur açısından alphaville’ in yanlış bir film olduğu söylenebilir.

    ---olası spoiler ibaresi---

    paul eluard’ ın capitale de la douleur(acının şehri) isimli kitabından uyarlanan filmde, 68 öncesindeki politik kaos ve fütürist yaklaşımların çeşitliliği içinde moda olan distopya anlatımlarına el atmak isteyen godard, kendine tamamen yabancı bir konu ve onun yönetmenlik anlayışı ile bağdaşmayan bir filmi çekmek için çabalamış. sıradan bir yönetmen için büyük bir başarı sayılabilecek bu filmi godard için başarısızlık konumuna sokan ise, onun mekan yaratımındaki sanatsal içerik, diyaloglar ve kesik çekimler ile daha çok duygusal karmaşayı anlatan bir yönetmen olması; tam aksine bu tarzda ise yapay mekan oluşturma, tümüyle farklı bir kara ütopyanın mantığını kurmakla ilgili sorunlar gibi apayrı bir film tekniğinin yatmasından kaynaklanıyor. açıkçası bana göre kendi anlatımlarını distopik bir yaklaşım ve daha amerikan karakterli movie formatına sığdırmaya çalışan godard bocalıyor ve hem sanatsal hem de içeriksel açılardan fire veriyor.

    kağıt üzerindeki diğer distopya örnekleri ile kıyaslandığında, (en bilinenleri olan brave new world ve 1984’ ü emsal alabiliriz) bu ters ütopyanın kamera önündeki yaratımının güçlüğünü yadsımamakla birlikte, senaryodaki teknolojik detayların azlığı ve sığlığı ile mekan yaratımı ya da en basitinden araba, yatak gibi en basit nesnelerin bile bu yeni ilerici dünya anlayışı ile bizim dünyamız arasında sıkışmış görüntüsü filmin görsel yanının en zayıf halkasını oluşturuyor.

    mekan-oluşturulan karakterler ve çevre, bahsedilen teknokrasik medeniyet anlayışı ile anarmonik durup distopik yaratımdaki eksikliği işaretlerken; godard yine kendi cümleleri ile sözcük-anlam-duygu gibi iç içe geçirdiği kavramlarla, bireylerin anlamdan mahrum bırakılması ya da anlama ulaşabilmesi gibi problemlere iniyor. alfa şehrinin yıkıcı ve yasaklayıcı totaliter yönetimi, duyguları yasaklama, kişileri ve toplumu her türlü duygusal içerikten yoksun salt mantık ile metamorfoza uğratmaya çalışması, bir nevi makine-toplum ile sonsuz refaha ulaşma amacı güderken; bireysel bazda, şehrin dışından gelen bir yabancının tetiklemesiyle yasaklı kelimeler ve duyguların tekrar yüzeye çıkabileceği görülüyor. dahası hiç bilinmeyen kelimelerin kurulabileceği ve anlamlarına vakıf olunabileceği ortaya çıkarken; kelimeleri yok etmekle manaların yok edilemeyeceği, aşk ya da vicdan gibi soyut bireysel içeriklerin, kökenlerinin belirsizliği sebebiyle kendiliklerinden tekrar üretildiği, dahası önce duygunun, sonra sözcüklerin doğduğu fikri verilerek insani dürtülerin hapsedilmesinin olanaksızlığı anlatılıyor.

    filmin genel atmosferinden bağımsız bakıldığında, görsel olarak yine godard alamet-i farikası sayılan kopuk, hızlı shot’ lar, le mepris’ deki gibi sürekli yanıp sönen ışık ve yüzlerin sırayla aydınlanması, döner kapıyla eş zamanlı ilerleme gibi çeşitli kamera deneyleri ile; ilk kez gördüğümüz renklerin ters çevrildiği negatif çekimler, harika düşünülmüş dövüş sahnesindeki fotoğraf kareleri ile dondurulmuş ters aksiyon anlatımı (ki bir benzeri gus van sant’ in my own private idaho’ sunda sevişme sahnesinde kullanılmıştı) gibi güzellikler mevcut. i̇dam sahnelerindeki su balesi tezatlığı ile batı edebiyatının klasik ölüm-sanat-estetik (l’art-la mort) temalarını birleştirilirken; sözcüklerin tedavülden kalkması hadisesinin ise yanılmıyorsam birebir brave new world’ den alındığını söyleyebilirim.

    ---olası spoiler ibaresi bitti---

    nihayetinde sıradan bir yönetmen için başarı sayılabilecek bu sci-fi denemesi godard gibi bir yönetmen için vasat kalmış bir deneme olmakta, godard’ ın alphaville’ de daha önceki filmlerinde sorguladığı kavramlar ile aynı izlekte olduğu göz önüne alınırsa bu çeşit dekorlara ihtiyacı olmadığı, dönemin popüler içeriği olan bilimkurgu ve distopya furyasına (truffaut, kubrick, tarkovsky hatta öncülleri fritz lang vb. gibi) katılmaması gerektiği, hepsine rağmen görsel ve anlamsal açıdan diğer godard yapımlarına yakın duran, benim çok ısınamadığım film.
    1 ...
  2. 2.
© 2025 uludağ sözlük