alper gencer

entry41 galeri0
    26.
  1. edebiyat, sinema gibi konularda muhteşem yazılar yazan şair abimiz.

    --spoiler--
    Öyle ki aramızda
    sessizlik bile bir halta yaramıyor,
    bir yanda sevmek vazgeçilir şey değil.
    --spoiler--
    1 ...
  2. 27.
  3. yeni şiiriyle göğsümüzde bir delik daha açmış şair.

    --spoiler--

    ONLAR HIRKA DEĞiL, PiL!

    “yeni arabam nasıl?” bacım

    bu şiiri yazmak için söküp attım pansumanı yaramdan
    tam olarak bıçağa kaptırdığım tarafımla sancıyorum al
    al bu hayat kiminse billahi ben yaşamıyorum
    al bu hayat kiminse billahi ben
    sarılan bir yarayı fışkıran bir damardan daha çok sevmiyorum
    saat kim bilir kaç olacak yine, kaç!
    bugün bitip dün olacak gece yine gün olacak
    tam ağzını bozduğun tebessümlü bir sıra
    parantezler basacak cümlelerimi
    peşimizde bağlamdan kopmuş bir güruh
    eğer hakkım olsaydı yağmuru yağdırmaya
    bana tufan derlerdi sana ise nuh!

    kaçıp kaçıp sana geliyorum, ne diye?
    gidecek bir yerim olmadığından değil
    bir yerlere senden gidiyor olmamdan belki de
    borç olsak geçirmişiz tarihimizi
    çoktan kalkmış bir treni bekliyoruz biletsiz
    yabana atılacak şeyler var bavulumuzda
    şu havuza çakılırım şu ummana nefessiz
    şu kazanda yakılırım şu nazarda hevessiz
    gitmiyorum diyorsam ve ne kadar gidiyorsam
    yüzme bilmiyorsam ve ne kadar yüzüyorsam
    şu yüzmediğim suların da cümlesinin dibisin
    çok sarhoş olsam dediğim her dakika
    şaraba testisiz yakalanmak gibisin

    sonra bir süre her yanıma dökülüyorsun -dökül!-
    ne önemi var geçmeyen bir izin unutkanlığımız karşısında
    zaten kırık bir gökyüzüdür artık mutlu olmanın damı
    hayat böyle dımdızlak ortada bırakır işte adamı
    ben bir kere görmüştüm çokça cenazelerde
    topraktan gayrısı tortop edip saklamıyor insanı
    gözlerin yeter ki sözlerime ilişkin olsun
    istersen gövdeme ihanetler sırt sırta yuva yapmıştır
    boş bulduğun yere saplan senin de canın sağ olsun

    ellerimi ceplerimde kaybedip unutmuşum
    ben senin bildiğin dervişlerden değilim
    ceplerim ellerimden misli ile büyüktür
    ellerimi bir yerde ceplerimle yutmuşum
    o kadar yorgunum ki o kadar ki yorgunum
    uykumdan çalıyorum uyumak için
    ben ölümden gayrı yazmayı bilmiyorum
    sen hırkalara bakıyorsun şallara niçin?

    havalar ısınıyor yar bahar diye
    ölümlü şeylerle avunmamak vaktidir
    gözlerin çocukluğumun bozulmamış aktidir
    ve üzerime dökülmenin üç kurşunu vardır mavzerimde:

    1- dökene kurban olayım.
    2- dökülen dökendendir.
    3- hiç çıkmasın izin benden.

    tam da bu yüzden
    dol ya da dökül
    şaraba meyyal bir üzüm gibi serpil
    hiç çıkarmasan da üzerinden yine de bil
    yine de bil yine de bil yine de bil
    onlar hırka değil, pil!
    --spoiler--
    2 ...
  4. 28.
  5. ne demişti şair:

    en eski kelimeleriyle yağıyor çocuk seslerinden bu yağmur
    unutulmuş sözlerin üstünde çıkacak yangını bekliyoruz
    köyler var kulakları paslı çoğul cümleler kurarken cesur
    gök var onu bir türlü anlatamıyor olmaktan bütün yorgunluğumuz
    seni seviyor oluşumu kutluyorum kendimle
    dünya bir şamdansa güneşe
    atlılar ölüp gitmişse
    kendi omzunu benim omzumdan tanıyorsan eğer
    hatırlamak pişmanlığı peşinen kabullenmek demektir
    yola çıkmak erkekliği bir kenara bırakıp
    göz yaşını namluya sürebilmektir

    ingiliz edebiyatındaki karşılığı için (bkz: together we stand divided we fall)
    1 ...
  6. 29.
  7. 16 mart 2013 bursa kitap fuarında saat 17.15'de devrim ve çay söyleşisi ile bizlerle buluşacak olan über şair. doktor.
    1 ...
  8. 30.
  9. bursa tüyap kitap fuarında, dergah yayınları standındaki imza günü esnasında pek bi kalabalık yapamayan özde şair. canan tanlar, esra erollar izdiham yaparken varsın böyle adamlara az ve öz takipçileri ulaşsın. ayrıca müthiş hoşsohbet ve süper samimi bir abimizdir.

    fakat bazı politik şiirlerindeki devrim vurgusunu maalesef yanlış bir devrim üzerinden yapmaktadır. arap baharını sahiplenmek gerçek bir devrimcinin işi değil.

    amerika ve israil sömürücülüğüne ve acımasızlığına dem vurup bizzat bu sömürücülüğe hizmet eden bir baharı savunman ne kadar ferah be alper abi? yapma gözünü seveyim. bi de insanları komploculukla suçlamak çok mu objektif? hayır. ne yazık ki komploculuk ne kadar kokuşmuşsa, komploculukla suçlamak da o kadar kokuşmuştur alper abi.

    çayını her zaman içeriz de devrimi bu şekilde yapmayalım bence.
    1 ...
  10. 31.
  11. Hayat veren doktorlardan.
    ...
    okumak budur
    yani yağmur bekleyen toprağın durmaksızın kuruması
    sana çok şeyler anlatmak istemem
    kendi sesime kavuşasım kadardı
    ...
    0 ...
  12. 32.
  13. güzel şair güzel adam vesselam.hüsrev hatemi gibi şair doktorlardandır.
    0 ...
  14. 33.
  15. --spoiler--
    sevdik mi şeklimiz değişiyor kardeşim
    kurnasız boşanıyor çeşmemizden su
    dağılıp yokuşlara sardırıyoruz
    suyumuzu zeminler eğip büküyor!
    oyunumuz kalmıyor, soğuk değil sırtımız
    atımızdan inerken yere çarpıyor birden
    at üstünde gövdemize bindirilen hız

    sevdik mi dolanırız kendimizle ha bire
    yalnızlık peyda olur, bin bir çeşit yalnızlık…
    başlar dama oynamaya bizimle dünya
    istemesek de işte kurallıdır elimiz
    son taşımız yetmez devirmeye o yari
    çünkü dama böyledir; acı çekmek mecburi
    --spoiler--
    0 ...
  16. 34.
  17. Güneş gözlerine bandı mı ışığı
    Vakit aydınlıktır renginle o sıra
    Ve afyonlu gülüşündür hayalimdeki...
    Sen hafif ve yoksun esen yel
    Serinliği taşıdığın diyarlarda tek
    Yaprakların yegane dans ettireni
    Tozu dumana katmanın becerisinde
    Soruyorum şimdi sana:
    "Yine hangi rüzgarın emrine amadesin?"

    Vakit serptiğin su damlalarıyla
    ıslanmaktır ince ince o sıra
    Bozuk bir pergelle yol çizdiğim martılar
    Ağır aksak bir göçün yörüngesinde
    Ey yolunu kaybeden beyaz martılar
    Soruyorum şimdi size:
    "Yine hangi sıcağın çekimindesiniz? "

    Şimdi bir ayçiçeği gibi döndüğünde güneşe
    Bir de güneş gözlerine bandı mı ışığı
    Vakit geçmiyordur durmuştur o sıra
    Ve afyonlu gülüşündür hayalimdeki...
    0 ...
  18. 35.
  19. din bir afyonsa, biz afyonu patlamış insanlarız diyen şair insan. hem içten, hem bizden hem de naif bir abimiz.

    http://alpergencer.blogspot.com.tr/ böyle de bir bloga sahip, düzenli olarak güncelliyor.
    0 ...
  20. 36.
  21. bazı yazarlar/şairler vardır, tanımakta geç kaldığınız için kendinize kızar durursunuz. hemen kitaplarına, yazılarına hucum edersiniz. ee habersiz geçirdiğiniz yılların acısını çıkarmanız gerekir. işte alper gencer bende bu duyguları peydah etmiştir.

    şairleri bir kalıba sokmaktan hiç hoşlanmam ama inançlı kesimin bu şairi tanımaması çok büyük kayıptır.

    çok farklı bir üslup ile yazar şiirlerini, alışılmışın dışında konuları ele alır. ve bir nehir gibi akar o uzun şiirleri, hiç bitmeyecek sandığınız yazı bakmışsınız bir anda bitivermiş...
    1 ...
  22. 37.
  23. çiçekli şiirler yazmış bir yazar.

    Yumruğumla karanfiller eziyor parçalıyorum
    cinnetle kırbaçlıyor sol elim aynalarda
    sol elim dehşetle, kederle, dertle
    durmaksızın canımı incitmektedir benim
    kahvede, ikimize çay söylüyorum
    işte budur benim olmayacak hayalim
    12 ...
  24. 38.
  25. eskinm doktoru,van'lı,şair,fenerbahçeli.
    alex ile ilgili kitabı mevcut.
    0 ...
  26. 39.
  27. ömrüm, sana karşı boş bulunmakla geçiyor. seni her ziyaretimde, tabancamı emanete bırakıyorum. gözlerin uçaklarla bombalarken bağrımı, kendime affından gayrı sığınak bulamıyorum. beni affetmelisin! bunu yapacağına inanarak başlamalısın işe. biliyorum, yaptığım gaflar boyumu geçti. şimdi elimi her belime attığımda, bana doğrultulan tabancanın aslında benim tabancam olduğunu anlıyorum. elimi her beline attığımda, bir müzik kutusu infilak ediyor gibi başlayan bir şarkı… yo hayır, seninle dans etmek için değil bütün bu arbede, tüm bu devranın efsunlu çarkı! seni dansa kaldırmam için bir çocuğu hıçkırık tutsa, kâfi!

    dünyanın bütün bahaneleri bir araya gelse, yaşadıklarımızı berkitemez. birimiz neden bahsettiğimizi unutmalı! neden bahsettiğimizin ne önemi var? hem neden bahsedebiliriz ki biz?! bahsettiklerimizin ne kadar ötesine geçebiliriz? mesele şu; biz bir şeyden bahsederken, bir şeyden bahsettiğimizin her daim farkındayız! susup, sadece birbirimize baksak? ve bu sıra gözlerimiz dahi konuşmasa… sanki o vakit, gerçek bir suskunluk koyabiliriz aramıza.

    başımıza ne geldiyse, hep konuştuklarımızdan! tabi bir de anladıklarımız var. oysa ne varsa, konuşamadıklarımızda! ne varsa, işte o anlamadıklarımız var ya, hepsi onlar! oraya gitmenin bir yolunu bulmalıyız. konuşmadan ve anlamadan, insan neyin farkında olabilir ki? ey senin farkında olmamla başlayan maceram, bana borç ver biraz! ey sırrın bir işe yaramadığı açıklık! ey sen! ve ey sen olmayan! ve ey sen olmakla olmamak arasında salınan! bütün yazmadıklarım beni bulsun, böylece yazmayabilirim!

    sana dönünce lunaparkta bir çocuğun ölümünü seyreder gibiyim azizem. ben artık biraz uyumalıyım. biraz kiraz yemeliyim. ve ey su içmek, beni boşver! ölmek gibi sevmek… asıl bu eksik aramızda!
    4 ...
  28. 40.
  29. onlar hırka değil pil

    bu şiiri yazmak için söküp attım pansumanı yaramdan
    tam olarak bıçağa kaptırdığım tarafımla sancıyorum al
    al bu hayat kiminse billahi ben yaşamıyorum
    al bu hayat kiminse billahi ben
    sarılan bir yarayı fışkıran bir damardan daha çok sevmiyorum
    saat kim bilir kaç olacak yine, kaç!
    bugün bitip dün olacak gece yine gün olacak
    tam ağzını bozduğun tebessümlü bir sıra
    parantezler basacak cümlelerimi
    peşimizde bağlamdan kopmuş bir güruh
    eğer hakkım olsaydı yağmuru yağdırmaya
    bana tufan derlerdi sana ise nuh!

    kaçıp kaçıp sana geliyorum, ne diye?
    gidecek bir yerim olmadığından değil
    bir yerlere senden gidiyor olmamdan belki de
    borç olsak geçirmişiz tarihimizi
    çoktan kalkmış bir treni bekliyoruz biletsiz
    yabana atılacak şeyler var bavulumuzda
    şu havuza çakılırım şu ummana nefessiz
    şu kazanda yakılırım şu nazarda hevessiz
    gitmiyorum diyorsam ve ne kadar gidiyorsam
    yüzme bilmiyorsam ve ne kadar yüzüyorsam
    şu yüzmediğim suların da cümlesinin dibisin
    çok sarhoş olsam dediğim her dakika
    şaraba testisiz yakalanmak gibisin

    sonra bir süre her yanıma dökülüyorsun -dökül!-
    ne önemi var geçmeyen bir izin unutkanlığımız karşısında
    zaten kırık bir gökyüzüdür artık mutlu olmanın damı
    hayat böyle dımdızlak ortada bırakır işte adamı
    ben bir kere görmüştüm çokça cenazelerde
    topraktan gayrısı tortop edip saklamıyor insanı
    gözlerin yeter ki sözlerime ilişkin olsun
    istersen gövdeme ihanetler sırt sırta yuva yapmıştır
    boş bulduğun yere saplan senin de canın sağ olsun

    ellerimi ceplerimde kaybedip unutmuşum
    ben senin bildiğin dervişlerden değilim
    ceplerim ellerimden misli ile büyüktür
    ellerimi bir yerde ceplerimle yutmuşum
    o kadar yorgunum ki o kadar ki yorgunum
    uykumdan çalıyorum uyumak için
    ben ölümden gayrı yazmayı bilmiyorum
    sen hırkalara bakıyorsun şallara niçin?

    havalar ısınıyor yar bahar diye
    ölümlü şeylerle avunmamak vaktidir
    gözlerin çocukluğumun bozulmamış aktidir
    ve üzerime dökülmenin üç kurşunu vardır mavzerimde:

    1- dökene kurban olayım.
    2- dökülen dökendendir.
    3- hiç çıkmasın izin benden.

    tam da bu yüzden
    dol ya da dökül
    şaraba meyyal bir üzüm gibi serpil
    hiç çıkarmasan da üzerinden yine de bil
    yine de bil yine de bil yine de bil
    onlar hırka değil, pil!

    alper gencer
    1 ...
  30. 41.
  31. çok sevdiğim bir dostum sayesinde kendisinden haberdar olmuştum zamanında, bu aralar kur'an okurken aklıma geldi yine, bilmeyen biri bu güzel şiiri öğrenirse ne mutlu bana...

    Hz. Ali’ye Mektup
    sen belki tanımazsın ama ben senin için ölürüm!
    sen beni tanımazsan ben zaten ölüyüm!
    bir Allah’a bir anneme sonsuz itimadım var
    herkes beni yarı yolda bırakıyor ya Ali
    herkes beni yarı yolda bırakıyor bu çok zor!

    sana bu mektubu pişirilmiş çamurun içerisinden yazıyorum
    ağaçların otların ortasında yaşıyorum
    cayır cayır yanan bir orman ne kadar uzun yaşar?
    Allah’ım benim yanmayan yerlerimden yangın çıkar
    yanan öd ağacının külü olmak istiyorum
    yanan bir öd ağacı gibi yanmak istiyorum
    çakmağın varsa çak tutuştur kalbimi
    kılıcın varsa çek yatıştır nefsimi
    sebebin varsa çık karıştır derdimi
    bir kez yüzün görmeye bu can kurban ya Ali

    yürüdün kınında kılıç yüreğinde aşk
    dünya atlıların hışmına uğramış gibi toz ve duman
    ortalık putlarla dolu ibrahim yorgun düşmüş olmalı
    ve bu açıdan bakınca Yakup
    kör olmakta son derece haklı
    Yusuf doğuran bir kuyum yok
    Davudi bir sesim yok Zebur söylemek için
    isa’nın yakışıklı alnından
    kilise duvarlarına çakılan
    grotesk bir çarmıh kaldı geriye
    ve onca hikmetinden Musa’nın
    kekemelik, israil’e…
    Musa kekelerken oysa
    söze şarkılar bahşeden bir sesi vardı
    bunlar kekelerken havada
    kurşun sesleri ve çocuk çığlıkları…
    demem o ki Zülfikar’a davranan elin
    eksikliği hissediliyor şu an dünyada

    seni sırtından hançerlediler çünkü başka şansları yoktu!
    risk almayı gerektirir seninle göz göze gelmek
    seni sevmek bir insanı sevmenin iskelesidir
    bugün ne dünden bir sonraki gündür ne yarından bir önceki…
    bugün hem dünkü gündür hem yarın ve sonraki
    yani mütemadiyen seninle yaşıyor olabilmek gibi bir bahtım var
    mesela bir akşam Resul’ün evine giderken beni de uykumdan al

    insan önce annesini sever, sen önce O’nu sevdin
    O’nu sen kırıp çıkardın insanın kendini seyrettiği aksinden
    şimdi bazıları mübalağalı buluyor beni
    bazıları gülüp geçiyor ki senin
    vurduğunu cehenneme postalayan bir kılıcın vardı
    ama onları görsen ağlardın merhametten
    sen onlar için kendini ve evladını feda ettin onlar
    kendileri için senin evladının her gün başını vuruyorlar
    ben senden öğrendim ki oysa inanmak
    mesela dost için ölüme yatıp orda
    teslimiyet doğuran bir uykuya dalmaktır

    dünyaya senin gözlerinle bakmak isterdim ya Ali
    şurasında biraz vicdan olan herkesin seni sevmek borcu var
    bir puta dahi inanmanın varsa inanmakla bir alakası ki var
    insan senin Resul’e teslim oluşunla inanmayı tamamlar

    sen bana dil oldun Rahman o dile ağız
    sen bana göz oldun Mustafa göze yürek
    sen bana söz oldun Kuran o söze ayet
    bir kez yüzün görmeye bu can kurban ya Ali

    seninle en sevdiğim müştereğimiz
    ikimiz de en çok hep, hep O’nu seveceğiz
    zannımca sonumuz tam da şöyle olacak
    sen Hüseyn’in başını koyacaksın ortaya
    paramparça olacak gönül zembereğimiz
    sen Hasan’ın ağusundan taslarla sunacaksın
    musallat olmayacak nefis en-gereğimiz
    sen Fatma’nın gözlerini bizle paylaşacaksın
    hakikat söyleyecek aşk ile yüreğimiz
    senin kalbin bir abanın altında korunmuştur
    benim kalbime de yer var mı orda ya Ali?

    sen belki tanımazsın ama ben senin için ölürüm
    sen beni tanımazsan ben zaten ölüyüm
    işte gözyuvarlarımı boşalttım Zülfikar’ınla
    bunca okudum senin gözlerinle bakmak için dünyaya
    hep senin gözlerinle bakmak için ya Ali
    Resul’e
    ve Allah’a!
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük