tamamiyle espirilerinde sistemli çalışan gayet ilerde başarılı olabilecegini düşündüğüm stand-up'a devam etmesi gerekn uykusuz dergisi 'ben' köşesi yazarıdır.
old city comedy club da perşembe akşamları stand up gösterisi yapan fakat nacizane önerimin uykusuz dergisinde kariyerine devam etmesi gerektiği yönünde olan şahıs.dergide çıkardığı işler gerçekten muhteşem ama old city de olmuyor be abi. evet bir cem yılmaz beklentisiyle de gitmiyoruz oraya ama daha önce orada ömür okumuş gibi bir adamı izleyince alpay erdem biraz düşük kalıyor.
son zamanlarda düşen performansını yeniden yükseltmiş olan uykusuz yazarı. son iki-üç haftadır baya sağlam yazıyor. geçen hafta okuyunca "baya iyi yazıyomuş lan, niye daha önce farkına varmadım ben bu adamın" dedim kendi kendime. sonra sözlüğe girip başlık kısmına adını yazınca performansında düşüş olduğu hakkında yazıları gördüm. demek bu yüzdenmiş, ama şimdi iyi. hep böyle kal alpay. *
biraz peltek konuşuyor deyip ses tonunu başka birine benzettiğim mizahçı insandır.yazılarında geçen "bas gitar,bir ruh hastasıdır." ve "özgürlük,devrilen tuzluğun içinden masaya dökülen tuz taneleridir." gibi cümleler ne hoş düşündüğünün göstergesidir.
bugün bursa leman kültür'de sahne almıştır. en ön masada sahnenin dibinde izlemişimdir. sadece 45 dakika sahnede kalmıştır. ara verdi sandık meğer bitmiş. güldürmüştür, eğlendirmiştir. fakat abicim bir anlatış tarzı bu kadar mı cem yılmaz'ın aynısı olur. vurgulama olsun, hareketler olsun, mimikler olsun. nedir ya bu? özgün bi stand upçı göremiycek miyiz?
finallerin bitmesinin ardından izmir'de bios bar'da * yapacağı stand-up gösterisini 22 ocak'tan 29 ocak'a alarak gösterisine gelecek büyük bi öğrenci kitlesini elinden kaçırmış, ticari zekâsı sıfır mizah yazarı. izmirli üniversitelileri üzmüştür. hasta ruh ismail'in sahibidir.
tek kişilik gösterisinde sözlük yazarlarına atıfta bulunan karikatüristtir. gösterisinde bi kaç tane çok kötü performans sergilediğini kendisi söyler ve o gösterilere denk gelenlerden özür diler* ama yinede kötü olmaktan öteye geçemez.
eski komikliğini iyiden iyiye kaybeden yazar, eskiden çok hoşuma giderdi yazıları şimdi ise kendi dışında başka derdi yok adamın, yok kuzeni görgüsüzmüş de yok bisiklet iz yapmışta, uykusuz'u açar açmaz bunlarla karşılaşıyorsun.
eropadan ben ne biliyim usa dan falan birleri gelse dese, kardeşim türk mizahı nedir ne değildir? siz naparsınız dese.. sorsa böle bişi. kendisine alpay erdem i göstertip, biz aha böyle bişiyiz, burdan takibedin bizi, deyebiliriz.. evet..
--spoiler--
Zaman birimleri içerisinde, en samimi dakikadır. Dakika bizdendir. 10 dakikaya geliyorumda bir sıcaklık vardır. insanın içine bir neşe gelir. Dakika, kendisine dakka dememize içerlemez. Mahallemizin çocuğudur. 5 dakikada Beşiktaşta bir coşku vardır mesela. Kabına sığmayan bir delikanlıdır. Sevecendir, cana yakındır, candır, candakikadır. Saat, sıkıcıdır. insanı strese sokar. Kaç saat olduda bir soğukluk vardır. Saatiniz kaçta bir yavşaklık vardır. Saat kaçmıyo, yerinde duruyoda, bir .bnelik vardır. Saat, kötü esprilere çanak tutmakta hiçbir beis görmez. Kolumuzu ısırınca saat oluyo ya bi de, Allah onun belasını versin. Saate mesela, asla güvenilmez. G.tü başı ayrı oynar. S.k var gibi bi ileri bi geri alınan, vay efendim yaz saatiymiş, vay efendim kış saatiymiş, bişeye güvenilir mi. Bi dur da, bi yerinde dur. Karakterini bilelim. Sevmem saati. Kaypaktır. Daha bugüne bugün, dakikanın, tüm yurtta, aynı anda, bir dakika ileri alındığını duydunuz mu. Duyamazsınız. Çünkü dakikanın laf ağzından bir kere çıkar. Saniyeye gelince, kendisini ciddiye almıyorum. Saniyeyle işi olanın saniye kadar aklı yoktur, buna inanırım. Ya bi saniye dinledeki mantıksızlık, bi saniye dinlenir mi insan, iki saniye sonra geliyorumdaki şımarıklık, iki saniye sonra gelinir mi, beni saniyeden soğutan, sonsuz sebepten sadece ikisi. Hoş bu sebepler olmasa da sevmezdim saniyeyi. Gereksiz bir aceleciliği var. Bi de bunun nanosu, pikosu, mikrosu var ki, evlerden uzak. Peki zaman birimleri bu kadar mı. Değil tabi ki. Salisesi var yılı var, mevsimi var ayı var, var oğlu var. Ama bunlar benim empati kuramadığım birimler. Benim dünyamda yeri yok bu birimlerin. Yok.
--spoiler--
"Biraz önce kuzenim geldi eve. Masanın üzerinde portakal vardı onu yedi. Soora, apansızın öyle bir geğirdi ki, yemin ediyorum, yediği portakal havada tekrar oluşur gibi oldu. Kabuklarıyla birlikte. Kabuklarını soymuştu halbusi..."
"Hiç beklemezken muhteşem bir tatakla karşılaşmak. Yani evet burnunun içinde bi'şiy var. Ama hani o parmaa oraya sokmaya değer mi değmez mi derken bir sokuyorsun ki parmaanı, içeriden büst çıkıyor. Bayaa yani eskilerden bir insanın büstü. o kadar büyük bir mutluluktur kibu bir insan için, çayırlarda döne döne koşsa aynı hisse denk gelir."
Allah senin müstahakını versin dediğim adam bu işte. Her hafta böyle bu. Görsem böyle yanaklarını sıkacağım. Adamım benim. Kıskandığım birileri varsa bu adamın eşi, dostu ve arkadaşlarıdır.
dergiyi aldığımda ve alpay erdem'i gördüğümde anaa penguen almışım la diyip evden çıkıp bakkala tekrar dönmeme sebebiyet veren adam. hiç bi sucu yoktur salaklık bendedir.
yazılarında genelde , kendi yaşadığı saçmalıkları anlatmaktadır...kanepede yatarken televizyon kumandasının mı yoksa cep telefonunun mu yere düştüğünü anlayabilmemiz için baya bi sıkılmamız gerekiyor çünkü arkadas araya öle şeyler sokuyor ki sonra kendide şaşırıyor,ya benim anlatacağım bu değildi diye...sormak istiyorum yaptığı tespitleri gercekten böle rahat 1-2 saat düşündükten sonra mı yazıyor...abi kötü değil ama bizleri hüzünlendiriyor be alpaycım...
karikatürlerini yazılarından daha çok sevdiğimi bilmesini isterim...bu adam hep çizsin...
sahne sovuyla bende bu adam bu işi bilmiyor hacı...izlenimini uyandırmıştır.amatör tabii,ancak ileride ne olur onu bilemem.böyle cem yılmaz izleyenler bilir,anlatacaklarını 5 koldan anlatmaya çalışmaktadır.ancak sadece çabalamaktadır lakin;bunuda anlatacağım ancak önce şu yaşlı kadını anlatayım...dediğinde ipler kopmuştur zaten.
ancak sevimlidir...evet,evet öyledir...
şu aralar cici,penguen,uykusuz arasında gidip gelmektedir....ne yaptığını anlayabilmiş değiliz...
çizdikleri iki çizgiden ibaret olmasına rağmen, bazen çok çalıştıklarını, sabahladıklarını anlatan insan. şimdi kimse dergi sayısı sormasın bilemem, eskiden okurdum penguen. bir kaç yıl önce. neyse, hadi ersin karabulut'u anlarım. her karesini ayrı ayrı uğraşıp çiziyor. bu adam ne yapıyor ki bunları yazıyor yahu. çizimlerine bakın, herkesin çizebileceği seviyede şeyler. karikatür diyemiyorum, karikatüristlerimize saygısızlık. 10 yaşındaki kuzenim daha güzel çiziyor yahu. çok çılışıyormuş... peh... yazılarında zaten özlemim şöyle yaptı böyle yaptı, bisikletin tekeri patladı zinciri koptu...