bir rengi sevmek...
siyah'ı-lacivert'i ya da kırmızı'yı...
ama başka sevmek, bir başka...
örnek olmak, örnek olunmak, o renge ait ne varsa hatırlatmak...
karşılıksız sevmek, karşılıksız sevmeyi öğretmek...
karıncaezmez'i öğrettin ilk. yazdın, çizdin, anlattın...
ona koştuk, öptük ellerinden, son bir kez bile olsa gördük onu...
sarıldık o güzel insana... sonra kaybettik...
ama okuduk hikayelerini sonradan, dinledik eskilerden,
büyüdükçe büyüdü içimizde...
yari geldi en büyük karıncaezmez olduk en zorlu maçlarda...
daha bir bağlandık renklere...
ali sami yen'i öğretirken
fahriye yen'i hatırlattın...koşun dedin...
fahriye annemize koştuk...
öptük güzel ellerinden, sarıldık...içimize çektik kokusunu...
çocuklarım dedi, milyonlarca çocuğun var dedik anne...
her tarafını sarı-kırmızı çiçeklerle donattık her gidişimizde.
her hafta her gün gümüşsuyu askeri hastaneye koştuk...
o artık konuşamasa bile, biz anladık her defasında,
o anlatamasa bile biz gördük gözlerindeki sevgiyi...
kaybettik...ağladık...
Metin Oktay ruhunu anlattın...
sen anlattın, biz dinledik...
renklere aşk'ın içinde paranın renginin olmadığını anlattın...
biz dinledik...
daha bir sevdik metin'i...
daha bir metin olmaya başladık...
kaybetsekte kazanmayı, kaybettikçe, daha bir sevmeyi öğrendik...
sarı-kırmızı, sadece stadyumda değil dedin...
basketbol'a, voleybol'a, su topu'na koştuk...
nerde galatasaray varsa orda olduk...
bizden olmayanları da sevin dedin...
içinde insan geçen herşeyi sevin...
arkadaşımız, dostlarımız oldular...
kavga'da etsek bazen, o en güzel kıvamında,
"ne yaptınız oğlum yine!" dedin...kendimize geldik...
yüzbinlerce fidan diktik...
onlarca şehitlik gezdik...
onlarca okul'a, onlarca kamyon gönderdik...
binlerce yaşlı'nın, evine "huzur" olduk...
"kan"lar verdik, "kemik iliği" nedir bilmezken, gönüllüsü olduk...
yardımlaşmayı, paylaşmayı, kardeşliği,,
saygıyı, sevgiyi herşeyi, herşeyi öğrendik...
yeri geldi bir simit, yeri geldi bir tek sigarayı paylaşmayı öğrendik
en uzun sarı-kırmızı yollarda...
tanımadığımızı sandığımız insanlarla "omuzomuza" durmayı
en ağır mağlubiyetlerde bile, "canınız sağolsun aslan"lar demeyi öğrendik...
dik durduğumuzda, kolkola girdiğimizde,
hiç bir zaman devrilmeyeceğimizi öğrettin...
ne zaman, ne şekilde ihtiyaç duysak,
mesafelere bakmadan, aradığımızda yanımızda olmayı...
super-man ya da batman ya da he-man, ama bi şekilde kahramanımız olmayı...
o güzel gözlerinle tebessümünü, kulağımızdan çıkmayan kahkahanı...
örnek alınacak yeni bir "metin" olmanı...
onbinlerce kişinin "ABi"Si OLMAnı...
öğrettiğin herşey için,
bazen baba, bazen dost, bazen sert bir öğretmen,
ama çoğu zaman "abi" olduğun için...
sadece türkiye sınırlarında değil,
çok uzaklarda vatan görevi yaparken bile "ben geldim lan ....." diyip,
"dünyanın en mutlu insanı" olmanın, nasıl bişey olduğunu öğrettiğin için...
aynı anda milyonlarca şey düşünüp,
ağlamaktan, cümleler kuramayacak kadar kendini sevdirdiğin için...
on yıldır "sırtında" taşıdığın için, teşekkürler abi'm...
yarın, ilk ve son kez biz taşıyacağız bu kez seni sırtımızda...
ama sonsuza kadar öğrettiğin herşeyle, sevginle,
adın gibi, sevgin gibi, "aslan" yüreğin,
yüreğimizdir artık...
Hepimiz "metin"dik, şimdi bir yanımız da "alpaslan"
mekanın cennet olsun...
Öğlen 12 gibi istanbul'dan telefon geldi, Alpaslan abi trafik kazasında vefat etti, çocuğu hanımı da hastanedeler Bursa'da. hemen arabaya atladım, 4 lüleri yaktım, yardıra yardıra gittim Şevket Yılmaz hastanesine. gittiğimde Özhan Canaydın Alpaslan abi'nin oğlu olan, Atahan'ın yanındaydı onunla biraz sohbet ettik. ailesinin durumu iyiydi, fakat yapılan sakinleştirici iğneler sayesinde. Atahan babası gibi gayet kendinden emindi. saat 5 gibi morg'dan aldık cenzesini istanbul'a götürmek üzere salya sümük şeklinde. bunları niye anlatıyorsam artık. çok zamansız gittin Alpaslan abi çok. amıma koydun resmen. bakalım sensiz ne bok yiyecez, kimden nasihat alacaz...
düzgün, adam gibi adamdı.. bu kadar fanatik bir galatasaraylı eğer son yolculuğunda ezeli rakiplerini bile biraraya getirip herkese ardından dua ettirebiliyorsa, bu gerçekten farklı birşeydir.. kendisinin, "galatasaraylılık adamlıktır" adlı yazısını buraya yazmak istedim anısına..
fotogol gazetesinde "fenerbahçeliliğin" tanımını yapan meriç tunca'ya cevap olarak yazmıştır bu yazısını ve bu yazıda, abimin başından geçen, bizi çok üzen, tamamen gerçek bir olayı paylaşmıştır okuyucularla. eminim ki başımızdan geçmiş olmasa ve dışarıdan bir yabancı olarak da okusam yine tüylerim diken diken olur, yine gözlerim dolardı...
......Meriç Tunca'nın Fenerbahçelilik anlayışını okudunuz sanırım! Maalesef Fenerbahçelilerin çoğunluğunun da aynı duygularda olduğunu bilmek en azından bir sporsever
olarak bana ıstırap veriyor; Bir yandan da Galatasaraylı olduğum için Allah'a şükrediyor ve farklı bir gurur duyuyorum.
Geçmişten uyduruk hikayeler anlatmış Tunca; Ben de size çok yakın zamanda yaşanan gerçek bir olayı anlatayım. Sanırım F.Bahçelilik ile G.Saraylılık arasındaki farkı da böylece daha iyi anlatmış olurum.
Ankara'daki ultrAslanların başındaki arkadaşlarımızdan birisi geçen gün ultrAslan forumuna hepimizi ağlatan bir yazı yazdı. Yazıyı yazan şahıs öyle bedavadan bir adam da değil; Ankaralı Aslanların kurucularından ve yeri geldiği zaman G.Saray için canını ortaya koymuş olan Aslanlardan biridir hem de... Ama yine de takım sevgisinin iNSANLIĞIN önüne geçmesine izin vermemiş adam gibi bir adamdır.
Yazdıklarının satırına dokunmadan aktarıyorum;
` "Çocuğuna Fenerbahçe forması almak"
Hayatım G.Saray'la geçti dersem yalan olmaz. Tanıyanlar iyi bilirler. Hatta okul yaşantım boyunca arkadaşlar bana hep Cim Bom Ersin derlerdi. Bundan 3 yıl önce evlendim. Allah nasip etti bir de oğlum oldu.
Eşimin babası muhteşem bir insan, adı da Erdal; Ama tek kötü bir huyu var, o da fanatik F.Bahçeli olması. Aziz Yıldırım ile okul zamanı aynı evi paylaşmışlar, devamlı görüşürler.
Oğlum şimdi 2 yaşına geldi, torununu çok seven kayınpederimle aramızda son zamanlarda tatlı bir rekabet başlamıştı.
O oğlumu F.Bahçeli yapmak istiyordu ama bana olan saygısından dolayı sadece F.Bahçe marşı dinletebiliyordu. Beni de sık sık sık yoklardı, ismail'e F.Bahçe forması alacağım; diye... Ama benin nasıl bir G.Saraylı olduğumu bildiği için buna cesaret edemezdi.
Geçen hafta kayınpederim öksürmeye başladı, öksürük bir hafta geçmeyince doktora götürdük ve adeta yıkıldık.
Lanet olası 'Kanser' dediler. Bir ay ömür biçtiler. Ne yapacağımı şaşırdım. Kayınpederim olmasına rağmen ama en az kendi babam kadar çok sevdiğim bir insan çok kısa bir süre sonra artık hayata veda edecekti.
Ellerim ayaklarım titreyerek kendimi Fenerium'a attım. Bu, şoktaki bir insanın mı, yoksa babasına son vazifesini yapmak isteyen insanın ruh hali miydi ben de anlamadım.
Mağazanın içi olduğu gibi Sarı-Lacivertti. Zaten ortam kötü idi, ben de kötüydüm. Daha kötü oldum. Paranoyak gibiydim, tüm insanlar hep bana bakıyor gibi hissettim.Tezgahtara kısık bir sesle ve utanarak "2 yaşa göre bir F.Bahçe forması" dedim.
(Allah'ım ben ne yapıyordum? Kendime inanamıyordum ama artık ok yaydan çıkmıştı.)
"Beyefendi arkasına Alex mi, Carlos mu yazalım?" diye sordu tezgahtar. Bir an duraksadım
ve gözlerimden yaşlar süzülürken ağzımdan şu cümle çıktı: "Hayır; ERDAL DEDE!"
Bu yazıyı bizler gözyaşları içerisinde okuduk. Yazıya yorum yapan genç-yaşlı tüm ultrAslanlar ise Allah'tan şifa dileklerini iletirken hep olumlu mesajlar verdiler. Çünkü mevzu bahis olan bir insan hayatıydı. Bir insanın son nefesinde de olsa mutlu olmasıydı.
Bakalım ne yazmış ultrAslanlar: Futbol sadece futboldur ve hayat sadece futbol değildir...; Bir G.Saraylıdan beklenecek hareketi yapmışsın; Böyle bir durumda renk ayrımı yapmak çok saçma olurdu zaten; işte bu yüzden G.Saraylıyız; Sen o formayı almakla bizi yücelttin bence; Kelimelerle tarif edilemez bir erdem göstermişsin; Mevzubahis bir can ise renkler teferruattır; Eğer kayınpederinin ömrüne bir gün katacaktıysa keşke sen de bir F.Bahçe atkısı taksaydın; Sizin gibi G.Saraylıları tanıdığım için çok mutluyum; Oğlun ismail büyüdüğünde, yaptığın bu hareketin ne manaya geldiğini idrak edecek hem sana olan saygısı, hem de G.Saray'a olan sevgisi katlanacaktır;
Sözün bittiği yer budur herhalde diyorum ve Kurtuluş Savaşı yıllarında tüm şehit düşenlerin yüzü suyu hürmetine, aslında dolu bir insan olduğunu bildiğim Tunca'ya, basında daha eğitici bir rol üstlenmesi gerektiğini söylüyorum.
O zaman, vatan işgal altındayken Harrington Kupası oynayanların değil de Çanakkale, Sina, Gazze, Filistin, Galiçya, Kafkasya gibi cephelere GÖNÜLLÜ OLARAK gidip, Ay Yıldızlı bayrağımız için ŞEHiT olan Galatasaraylıların karşısına daha rahat çıkabilir ahrette... Kim bilir?`
işte bu yazısından bir ay sonra yazıda adı geçen ''erdal dede"yi kaybettik, şimdi de alparslan abiyi kaybettik... her ikisinin de mekanı cennet olsun.
geride kalanlara "o, adam gibi bir adamdı" dedirtecek ve hep sevgiyle anılacak...
vefat haberini aldığımda bana şok geçirtmiş, mübarek ramazan günü beni alt üst etmiş en büyük ultraslan. nereye gittin be alpaslan abi? bu kadroyu izlemeye en çok hakkı olanlardan biriydin sen.
galatasarayın golü on numaraaaaaaaaaaaaaaaa
dikmeeeeeeeeeeeeeeeeeeen
alpaslaaaaaaaaaaaaaaaan
vefaatının ardından popüler cümleler kurmanın bir anlamı olmayan insan. ancak ne alen gibidir ne sefa gibidir. ikisinin ortasıdır bu rahmetli. çeşitli programlarda taraftarlara zaman ayırılan bölümlerde gayet mantıklı konuşmalarını dinlemiştim. ha diyeceksiniz ölünce mi aklına geldi haklısınız bunda kaldıki bazı değerlerin vefaat edince aklımıza düşmesi bizim kronik bir hastalığımız. haberi duyunca hemen yüzü aklıma geldi , harbiden aslan gibi adamdı. hangi takımı tutarsa tutsun ağırbaşlı konuşmalarıyla adamlığını belli eden bir insandı. di , dı , dü , du. bir fenerbahçeli olarak diye klasikleşen cümleyi kurmak istemesemde kuruyorum bu iğrenç cümleyi. bir fenerbahçeli olarak saygı duyduğum bir insandı.