"o sahne daha dün gibi gözümün önünde... 1981 yazıydı. gazeteci olarak mamak'taki askeri mahkemede siyasi duruşmaları izlemekle görevliydim.
12 eylül'den yaklaşık bir yıl sonra, ağustos ayında mhp davası başlayacaktı, tam 587 sanık vardı. 4. kolordu sahasında bu kadar sanığı alabilecek salon olmadığından, mhp'liler için 1200 kişilik özel bir mahkeme salonu yaptırılmıştı. 945 sayfalık iddianamede türkeş'le 219 dava arkadaşı için idam isteniyordu. suçlama, "devletin tek kişi tarafından yönetilmesi amacıyla ahaliyi birbiri aleyhine silahlandırarak toplu kıyıma yönlendirmek"ti.
türkeş dışında bütün sanıklar salona alınmışlardı.
saat 9'a 3 kala türkeş, üzerinde lacivert bir takım elbise ve elinde siyah bond çanta ile kapıda göründü. o anda, salonu dolduran, saçları kazınmış yüzlerce mhp'li birdenbire ayağı fırlayıp hazırola geçtiler. türkeş, kendinden emin adımlarla sanık sandalyesine doğru yürürken hiç beklenmedik bir şey oldu.
sanıklar hep bir ağızdan ve salonu çınlatan dev bir koro halinde istiklal marşı'nı söylemeye başladılar.
avukatlar, dinleyiciler, gazeteciler ayağa kalkmak zorunda kaldılar. o sırada salona giren mahkeme heyeti ve savcı için de zor bir durum ortaya çıkmıştı. otursalar oturamıyor, salonu oturtamıyor, ister istemez saygı duruşunda marşın bitmesini bekliyorlardı.
türkeş, çok kurnaz bir kararla, hem mahkeme heyetini, kendi örgütü karşısında ayağa dikmeyi başarmış, hem de "ülkeye asıl sahip çıkanların yargılandığı" mesajını bütün ülkeye, en anlamlı şekilde ulaştırmıştı. dönemin askeri yönetimi bu eyleme yayın yasağı koydu, ama o sahne, o gün orada olanların belleklerinden yıllarca silinmedi..."
...
"malazgirt savaşı'nı türklerin ermenilerle birlikte kazandığını biliyor muydunuz?
"istanbul'un alınmasında ermenilerin yaptığı kahramanlıklardan haberiniz var mı?
"çanakkale'de mustafa kemal'in yanında savaşan ermeni askerlerin adlarını biliyor musunuz?
"atatürk'ün bugün kullandığımız alfabeyi ermeni dil bilgini agop martayan'a hazırlattığını ve sonra ona dilaçar soyadını verdiğini biliyor muydunuz?"
son bir soru:
bir ermeni dostuna bu soruları soranın, alparslan türkeş olduğunu biliyor muydunuz?
O türkeş'in, 600 yıllık türk-ermeni dostluğunu diriltebilmek için ermenistan devlet başkanı petrosyan'la buluştuğunu, ermeni askerlerin azeri topraklarından çekilmesi şartıyla ermenistan'la diplomatik ilişki kurulmasını savunduğunu ve 1915'te ölenlerin anısına, türk-ermeni sınırına bir anıt dikilerek ermenistan'a bakan yüzüne türkçe, türkiye'ye bakan yüzüne ermenice "verdiğimiz acılardan dolayı üzgünüz" diye yazılmasını bile düşündüğünü biliyor muydunuz?
bu tavırdan bugünün milliyetçilerinin alacağı bir ders yok mu?"
Bu ülke; oğullarından da, bahçeli'den de hayır görmemiştir.
Kendisinin kemikleri sızlıyordur.
Buna eminim. *
Umarım bu ülke 'hayır'ı bir şekilde görür.
Mekanın cennet olsun A.Türkeş.
bugün aramızdan ayrılışının 19. yılı olan büyük dava, fikir ve siyaset adamıdır. türk milliyetçilerinin, ülkücü hareketin 'başbuğ' dediği büyük liderdir.
80 yıllık hayatında her türlü çileye, cefaya göğüs germiş ve türlü hakaretlere, ithamlara mağruz kalmış ancak inandığı yoldan, davasından taviz vermemiştir.
büyük başbuğ, türk milleti ve türk dünyası yaşadığı müddetçe unutulmayacaksın. kabrin nur makamın cennet bahçeleri olsun. ruhun şad olsun...
--spoiler--
hepiniz birer türk bayrağısınız. bayrağı lekelemeyin, kirletmeyin, yere düşürmeyin.
--spoiler--
Ben Türk Milletini,
SOKAKLARDA ISPANAK FiYATINA SATILAN DEMOKRASiYE,
RÜŞVET VE HiLE iLE ÇiĞNENEN , ÇiĞNETiLEN HUKUK DÜZENLERiNE,
Ahlâktan mahrum bir hürriyete, tefeciliğe, karaborsaya yer veren bir iktisadi yapıya çağırmıyorum.
Türklük şuur ve gururuna, islâm ahlâk ve faziletine, yoksullukla savaşa, adalette yarışa, birliğe, kardeşliğe, kısacası hak yolu, ALLAH YOLUna çağırıyorum. Modern medeniyetin en ön safına geçmek üzere sıçramaya çağırıyorum.