karanlığın içinde belli belirsiz parlayan hançerler kadar öfkeli ve ateşin bir metindir aslında. tanrının kuluna kendi aptallığından dolayı yüklediği o ağır yükle olan imtihanı boyunca yaşanan serancamın hülasasının gizlendiği dili bir türlü çözülemeyen defterdir. aslında alın yazısı da denilebilirdi elbette. lakin uktecinin bunu kişiselleştirmesinde şuurlu bir tavır sözkonusu olabilir.bu tavır bir takım ironik ve dramatik anlamları da yükleniverir belki de. alın yazısında sahipsiz, ortaya söylenip kimsenin üzerine alınmadığı öksüz bir hakikat çığlığı gizlenir. oysa alnının yazısında 'kimin alnının yazısı acaba' gibi bir anlamsız soruyla bir anda tüm dikkatler fenomenin üzerine yoğunlaşır. belki bu yazıdan çok daha anlaşılır bir şeydir de anlatmak istediğimiz şey bir türlü anlatamıyoruzdur kimbilir..
alnıma yazdığın öyle yazıki
silmeye gücüm yetmiyor tanrım
alın yazısına inananlar için vardır.inanmayanlarda sadece kendini kandırır. neden peki bir çok şeyi istediğimiz onun için çırpındıgımız halde yapamıyoruz. kaderci olmak değildir bu ama alın yazısı bizi sınırlandırır.
öyle bir şarkıdır ki bu, her içki masasına meze edilse dahi dinlenebilirliğinden hiçbir şey kaybetmez. Aksine yıllanır, yıllandıkça güzelleşir. Gülşen yorumu daha bir on numaradır. Alır götürür uzaklara...