küçük bir çocuk için mahallede karizma kaynağı olan nesnelerdir.
eğer ki almancı akraba çikolata kahve harici işe yarar ufak tefek eşya getirmişse bu şanslı veletimiz hep ' baak bunu eniştemler münihten almış' deme fırsatı bulur.
eskiden şimdiki gibi internetti siparişti olayı da olmadığı için yurt dışından gelen mallara böyle ağzı açık bakılırdı o nasıl bir havası olurdu çocuğun haftalarca saati ayakkabısı yeni oyuncakları olurdu.
sonraları sizin de çok sevdiğiniz bir yakınınız almanya'ya gidince anlarsınız o nesnelerin aslında hiç gelmemesinin daha iyi olduğunu. keşke o burada bizimle kalsaydı da biz 'scholade' değil çikolata yemeye devam etseydik dersiniz.
gece yarısı hava alanında buruk bir sevinçle karşılarsınız onu, geri gideceğini bilerek.
getirdiği her şeyi ister istemez büyük bir coşkuyla alırsınız beğendiğinizi belirtmek için günlerce onları giyinip gezersiniz. ki onca yoldan sizi düşünerek valizine size özel bir şeyler sıkıştırmıştır ya zehir olsa o çikolataların içinde yine yemelisinizdir.
yavaş yavaş konuşması değişmiş r'leri ğ yapmış bütün kelimelerde sert bir vurgu yapmaya başlamış almancı aksanlı dostunuza sarılırken bağrınıza basarken onun artık ne oraya ne buraya ait olamadığını hissedersiniz.
en kötüsü 2 yaşındaki çocuğuna her şeyi iki farklı dilde tekrarlamasını seyretmektir.
sanki iki arada bir derece biraz oraya biraz buraya ait olmasının işaretidir o kelimeler.
bir iki üç dört beş, eins zwei drei vier fünf ... siz de çocuk ortama uyum sağlasın diye uğraşıldığını bildiğinizden bir müddet her cümlenize almanca katmaya çalışırsınız.
çünkü siz onu türkçe konuşturmaya alıştırırsanız alman arkadaşlarıyla konuşamayacaktır, sadece almanca öğrense sizlerle konuşamayacaktır.
üzülürsünüz bir gün ağlaya ağlaya 2 odalı küçük soğuk evine döneceğini bildiğiniz o çocuğa.
hayatı, sevgiyi ilgiyi fazla fazla tattırmaya çalışırsınız hazır yanınızdayken. ve sözsüzce anlaşırsınız annesiyle , annesinin 'ne yapalım hayat böyle' dercesine omuz silkip sigarasından bir nefes daha üflemesini izlerken.
sıkıntıdır. sıkıntı getiriyordu.. benim akrabam değildi ama sokağımızdaki komşulardan bir tanesinin akrabası gelirdi biz küçükken yaz aylarında. bunun bir oğlu vardı. ismi x olsun ifşaya girmesin genede. salçanın tekiydi eli kolu durmazdı. hiper aktif bir şeydi birde sırtımızda gezerdi akşama kadar aynı yaşta olduğumuz ve fiziken bizden daha uzun-yapılı olduğu halde. kamburum çıktıydı bir ara bunun yüzünden..
bir tanede ablası vardı benden 4-5 yaş büyüktü sürekli askıntı olur yanaklarımı sıkardı öperdi falan. o zamanlar tabi 13-14 yaşlarındayız mevzuyu da tam bilmiyoruz. anlamıyordum niye sürekli dokunuyor falan diye canım sıkılıyordu çok fena. şimdi olsa muhtemelen onun canı sıkılır bayağı.. yok lan içimde hala kötülük yok vallahi bak *
dortmund forması getirirdi gerçi bir kere getirdi ama olsun... hem de 10 numara möller getirmişti sonra ortaokulda çaldılar o formayı, sonra da zaten dortmund küme düştü, almancı da daha gelmedi.
şu getirilmemesi gerekendir. Nedir bilmiyorum ama inatla getiriyorlardı, aha yine bir sürü gelmiş, ne bu şimdi, belki upper bir şeydir ama dişmacununa benzeyen iğrenç bir tadı var. Anason da kokuyor.(diş damak mineye mi ağız yaralarına karşı mı nedir faydalıymış, önlüyormuş.muş.)
Saçma salak fotoğraf makineleri.bağ yeğenim bu gamara nikon 16 mekapiksel.en iyisidir sana getirdik keh keh diyip.sanki sadaka verir gibi konuşan tiptir.bunlar,burdakileri cahil zanneder ama en büyük cahil bunlardır.makine de leş gibi çıktı.
benim yok, hanımınkiler de pinti. getirdiği bi tablet çikolata! olm, siz nası almancısınız lan? viski olsun, kartonla sigara olsun, hiç olmadı uzaktan kumandalı araba olsun... getirin biseyler de almancı olduğunuz belli olsun be!
bizim akraba panzer getirmişti. ikinci dünya savaşı sırasında kullanılmış. uçağa nasıl sığdırdınız diye sorunca "ne uçağı amk, biz buraya neyle geldik sanıyordun?" dediler ve benim jeton o zaman düştü.