bu kitabın yayınlanmasının ardından bergama köylüleri, dönemin istanbul barosu başkanı yücel sayman ve daha birçok kişi hakkında alman ajanı olmaları ithamıyla dava açılmıştır. topraklarını, vatanlarını savunan bu insanlara vatana ihanetten ceza verilmeye çalışılmıştır.
türkiye cumhuriyeti sınırları dahilinde fink atamayan (bkz: fink atmak) tek istihbarat servisinin ülkemiz istihbarat servisi (bkz: mit) olduğunu bir kez daha ispatlayan ve daha pek çok sarsıcı bilgi ve belge ile dolu rahmetli necip hablemitoğlu'nun güzel bir kitabı, belki de öldürülme sebebi. şu fink atma meselesine geri dönersek, arkadaş almanı burda ingilizi burda rusu amerikalısı israillisi burda gel gelelim bizim bir b.ktan haberimiz olmuyor hatta mahir kaynak'ın bir sözü vardı ne kadar doğrudur bilemem güney afrika istihbarat servisi elemanlarını staj için buraya yolluyormuş gerisini varın siz düşünün. *
yanlış hatırlamıyorsam eurogold isimli bir firmanın altınla siyanür arama çalışmalarıyla ilgili çok çarpıcı gerçeklerle dolu olan bir kitaptı... türkiyede altın çıkarılmasına karşı olan almanya , şirketi ve türkiye cumhuriyetini zayıflatabilmek için üç otobüs dolusu turisti ovacık ilçesine yollamıştır...turistler , normal turistler değil , bilinçli olarak düzenlenmiş bir yıpratma politikasının parçaları olarak gönderilmiştirler. halk turistleri karşılamak için onca hazırlık yapmış , yemekler hazırlamıştır...ancak sözde turistler geldiklerinde buradaki suyu bile içmemiştir...durumun nedenini soran köylülere siyanürün insanların ilerleyen yıllarda kanser olmalarına sebebiyet vereceğini , bu bölgede yetişen tüm tarımsal ürünlerin kanser tehlikesi taşıdığını söylerler. ancak çalışan firmanın siyanürü uluslararası hukuk a uygun şekilde kullandığını söylemezler nedense...ardından köylüler isyan eder , birkaç almanın önderliğinde avrupa insan hakları mahkemesine başvururlar. sonuç olarak türkiyede altın çıkarımı engellenir...birileri yine her zaman olduğu gibi emellerine ulaşır , cahil halk ise cehaletin etkisiyle farkında olmadan altın yumurtlayan kazı kesmiştir...
sağlam bir vatansever olan necip hablemitoğlu da bir şekilde öldürülür yine aynı güçler tarafından...
kısaca şöyle özetlemek gerekirse: eurogold firması altın çıkarmasına karşılık türkiye'ye karının ancak yüzde 10'unu vermektedir, yüzde 90'ı zaten türkiye'ye kalmamaktadır.. üstelik bizim topraklarımızda altın çıkarıp, toprağımızı kirleterek. oysaki bu şirketin kirlettiği topraklardaki tütünün, pamuğun fiyatı, desteklense, bu şirketten alacağımızdan 10'larca kat fazladır. şimdi gelin de türkiye iyi yönetiliyor deyin. sizce karar verenler vatandaşını, çiftçisini mi korumakta, uluslararası emperyalistleri mi? ama olsun, en azından başbakan cuma'ya gidiyor, kahrolsun kemalizm.
alman vakıfları ve bergama dosyası adlı kitabın önsözünden :
siyasal istemler arasına sokuşturulmuş ekonomik istemler (üç termik santral ve bergama'daki eurogold şirketine ilişkin danıştay kararlarının uygulanması) ise, en az diğerleri kadar türkiye açısından kabul edilemeznitelik taşıyor. türkiye'nin ulusal enerji politikalarını baltalayarak enerjide türkiye'yi batıya bağımlı kılmak veekonomiye nefes aldıracak altın üretimini engellemek, ab ülkelerinin başlıca hedefi. yoksa başta abdullah öcalan hakkında verilmiş yargı kararı dahil, türkiye'de hangi yargı kararına saygı duymuş ki bu ülkeler ?
sayfa 8.
bir cumhuriyet tarihçisi olarak, ab ülkelerinin neden bergama'daki altın üretimiyle ilgilendiklerini, avrupa parlemantosu'nun söz konusu kararını öğrendikten sonra araştırmaya başladım. ve uzun bir araştırma dönemi sonrasında bu kararın arkasındaki ülke ortaya çıktı : almanya ! sonra bergama'da, havran'da, sivrihisar'da, uşak'ta ve daha pek çok altın yatağına sahip yerleşim merkezinde, altın üretimine karşı bölge insanlarını kışkırtan, örgütleyen, çevreci kuruluşlara dezenformasyon hizmeti sunan alman vakıfları ve örgütleri ile karşılaşmak hiç şaşırtıcı gelmedi. hepsi bu kadar mı ? elbette hayır. Türkiye'de cumhuriyet'e, devletin ülkesi ve ulusuyla bölünmezliğine, laik hukuk sistemine karşı nerede bir hareket, başkaldırı varsa, orada mutlaka bir ya da birkaç alman ngo'sunun bulunduğunu saptadım. halk deyimi ile her taşın altından alman ngo'ları çıkmaktaydı.
sayfa 8 - 9.
alman vakıfları ve bergama dosyası adlı kitaptan :
1998 yılı itibariyle dünya mücevher tüketiminde 137 tonla altıncı sırada bulunan türkiye, halkının gerek tasarruf aracı ve gerekse süs takısı olarak talep ettiği altını karşılayabilmek için, örneğin 1994'te 48 ton altın ithal ederken, merkez bankası'nın verilerine göre 2000 yılında bu miktar 205 ton 300kg'a yükselmiştir. bu rakamlar, resmi rakamlar olup, yurda illegal yollardan sokulan altınlar buna dahil değildir.
böylece türkiye, sırf altın gereksinimi karşılamak için yok canından iki milyar doların üzerinde harcamaktadır, hem de her yıl. türkiye, resmi altın ithalatının yarıdan çoğunu almanya'dan yapmaktadır.
diğer taraftan uluslararası altın kaçakçıları da düşük ayarlı altından vazgeçerek suriye'den yönlerini almanya'ya çevirmişlerdir. uluslararası altın kaçakçılarının yanısıra, almanya'daki türk işçilerinden yasadışı biçimde tasarruf toplayan şeriatçı kuruluşlar da, topladıklarının bir bölümünü almanya'da altına çevirerek illegal yollardan türkiye'ye sokmaktadırlar. tüm bu olgular dikkate alındığında, almanya'nın sadece türkiye'den elde ettiği payın miktarı 2 milyar dolara yaklaşmaktadır. bu, almanya için küçümsenemeyecek, vazgeçilemeyecek bir rakamdır. " bergama dosyası " nın özü, bu parasal gerçeklere dayanmaktadır.
sayfa 67 - 68.
alman vakıfları ve bergama dosyası adlı kitaptan :
alman müdahalelerinin en üzüntü verici ve kabul edilemez olanı, hiç şüphesiz ki, berlin müze müdürü wolf dieter heilmayer'den gelmiştir. heilmayer, dönemin çevre bakanı imren aykut'a gönderdiği bir mektupla, ovacık'taki altın madeninin kapatılmasını ve madene saldırıp araç ve ekipmanları ateşe veren protestocuların serbest bırakılmasını " rica etmiştir ".
...
bu mektubun basında yer alması ile, ne sefa taşkın ve yandaşlarından, ne de dönemin çevre bakanı'ndan herhangi bir tepki gelmemiştir. zeus sunağı'nın bulunduğu berlin müzesi'nin müdürü, türkiye'den, çevre, kültür ve insan haklaı konusunda en son talepte bulunacak kişidir. alman arkeologlar tarafından parça parça sökülerek, bir başka ifadeyle " çalınarak " berlin'e kaçırılan zeus sunağı'nın geride kalan temelleri, otlar bürümüş bir halde, yapısına kavuşmayı beklemektedir.
en büyük hırsız devletin, çalıntı hazine üzerinde müdürlüğü'nü yapan; kendi devleti ile işbirliği yaptığını bilmesine rağmen, demokratik bir biçimde sunağın iadesini isteyen sefa taşkın ve arkadaşlarına kaba kuvvet uygulayarak " dışarı attıran " bir müze müdürü, kalkacak ve hiç kariyeri ile ilgisi olmayan bir alanda, türkiye'yi bir " muz cumhuriyeti " yerine koyup yargıyı dışlayan istemlerde bulunabilecek !
ve sefa taşkın başta olmak üzere dönemin çevre bakanı dahil hiç kimse, bu haddini bilmeze haddini bildirmeyecek ! işte türkiye'niniçinde bulunduğu aciz görüntü, ulusal onursuzluk ve gurursuzluk ! ve işte bergama dosyası'nın bir başka yönü ...
sayfa 107 - 108 - 109.