allahın var olmadığını bilmiyorum

entry17 galeri0
    1.
  1. allah'ın var olduğu iddiasına karşı allah'ın var olmadığını hiç bilmiyorum bir ateist olarak. var olup olmadığını bilmiyorum. sadece ve sadece bir materyalist; akılcı olarak, mantık bilimine göre var olmadığından eminim. çünkü metafizik, idealist, a priori bir iddia bu. ilgi alanımda değil. şirinler, gulyabani, hayalet, cinler, periler vb. gibi. biri der ki allah insan mantığının sonsuz katı üstü akla sahiptir, ben de bu iddia olağanüstü ve mantık dışı bir iddia, ilgi alanımda değil der geçerim.
    3 ...
  2. 2.
  3. allah'ın var olmadığını bilimle ispatlayamazsın, var olduğunu da. ama var olmadığından eminim mantık bilimine dayanarak. kısaca allah yok, bundan eminim. ama ispatlayamam, bilim dışı, yanlışlanamaz, olağanüstü bir iddia.
    1 ...
  4. 3.
  5. Allah varsa bile bize o kadar kusursuz anlatıldı ki dinlerdeki bu çelişkiler bizi bu tarz olaylardan Soğuttu.
    1 ...
  6. 4.
  7. kuran var, ve önemli bilgiler içeriyor yıllar öncesinden, bir araştırmak lazım.
    0 ...
  8. 5.
  9. bilmek ne demektir? bilmek mümkün müdür? bu ve benzeri soruları cevaplandırmadan "allah'ın var olmadığını biliyorum" diyen ateist inançlı bir insandır sadece.
    0 ...
  10. 6.
  11. diyen insan, kendi iradesini ve aklını herşeyin üsünde gören ve kendisinden üst bir kavramın olamayacağı ihtimalinden hoşnut olan kibir ve kendi zekasını erşilmez sanan insan beyanıdır.
    Bilim, fen, felsefe bütün ilimler ispat etmeye yetmez, çünkü bunlar ispat aracı değildir zaten zira bunların doğuşu dahi bir çok işarettir.

    özetle; elinizde un, şeker ve yağ olduğunda bunları kullanarak yapacağınız helva bir birleşimdir bu birleşime baktığnıızda yine o üçlemi görürsünüz, doğal olarak bir kaynak arıyorsanız o unu, şekeri ve yağın nereden geldiğini sorgulamaktır.
    0 ...
  12. 7.
  13. - evrenin başlangıcının olduğunun anlaşılması ki bunu sağlayan bilimdir, bilinemezci felsefecilerin "evren neden her şeyin açıklaması olmasın ki?" itirazlarını geçersiz kılmıştır.

    - izafiyet teorisi ki einstein'e aittir, evrenin ve zamanın bir başlangıcı olduğunu ortaya koymuştur. böylece, uzay zamanının sonsuz mu yoksa başlangıçlı mı olacağını bilemeyeceğimizi söyleyen bilinemezci yaklaşımın yanlışlığı anlaşılmıştır.

    - evrenin genişleyen sınırlarının olduğunun ispatlanması ki bu da bing bang diye adlandırılan teoriye göredir, böylece uzayın sınırları olup olmadığını bilemeyeceğimizi söyleyen bilinemezci yaklaşımı düzeltmiştir.

    - doğal olarak başlangıcı ve sonu olan bir durumun varlığı bilindiğine göre; bu durumun tesadüfen oluşmuş olması beklenemeyecektir.

    bu da insanı bir yaratıcıya götürecektir.

    ki en ünlü bilinemezcilerden hume şöyle demiştir: " onun için bu önümüzdeki maddi dünyadan öteye hiç bakmamak daha iyi olurdu. onun kendi düzeninin ilkesini içinde taşıdığını varsaymakla, gerçekte onun "tanrı" olduğunu söylemiş oluruz, bu tanrısal varlığa ne kadar çabuk ulaşırsak o kadar iyi."

    dolayısıyla lafı uzatmadan; bilim allah'ın varlığını ispatlamıştır.
    1 ...
  14. 8.
  15. bilim allah'ı ispatlar diyenler yaratılışçı kitap çevirilerini okuyan insanlar. bu subjektif metinleri bilim sanacak kadar cahiller maalesef. bilim, mantık nedir bilmeden saçma şeyleri iddia ediyorlar ki küçümsüyorum.
    0 ...
  16. 9.
  17. hume'un edebi sözlerini mantık diye dayatan, bilimin her an değiştiğini, hume'un bilimsel açıdan yanlışlarını bilmeyen insanlara acıyorum. bilim, edebi vecibelerden, alıntı cümlelerden oluşmuyor.
    0 ...
  18. 10.
  19. sorun şu aslında, "yüzde 100 bilemeyeceğim birşeye neden inanmak zorundayım ki?" dir. hayır inanmamakda özgürsün diyicekler, ama değilsin, kitapda yanıcan diyo, tamamda sen adamı niye çıkmazlara atıyon ya, yaratırken bilmen lazım birilerinin inanmıcağını. çünkü verdiğin mantık ortada. yaratırken yüzde yüz hepsi inanıcak mantığıylamı yarattın? yada yanacak olanları biliyodun. nedense hep düşünenler yanıcak oluyo. ve nedense yaptığı iyilikler felan önemsiz, önce inanıcan diyo, inanıp inanmamak insanın elinde değil ki, öztatmin isteyen bişey.
    1 ...
  20. 11.
  21. dayanağını eski yunandaki sofistlerden, başta protogras'tan, yakın zamanda da immanuel kant ve david hume'den alan "bilinemezci" görüşün savunucuları, savunduğu fikirlerin fikir babalarının yazdığı metinleri "edebi" olarak nitelendirmesi ve mantıktan yoksun olarak açıklaması da kendi içinde çelişkilidir.
    hume'un ya da kant'ın savunduğu fikirleri savunup sonra da bu fikirler bilimsel açıdan çelişkilidir demek kendi fikirlerini çürütmektir ki fazla söze gerek bırakmamaktadır.
    0 ...
  22. 12.
  23. 13.
  24. Hurafeci kafaların dinini kitabı hariç her yerden öğrenme çabaları sonucunda başka insanlarda oluşturduğu ön yargının bu olduğu kanaatindeyim. yoksa ciniydi, perisiydi, gulyabanisiydi, sağ ayağıydı, kabir azabıydı, sol burun deliğiydi derken yepyeni bir dinle karşılaşıyoruz.

    (bkz: islamı kurandan öğrenmekle hocalardan öğr farkı)
    0 ...
  25. 14.
  26. su anda bizler üç boyutlu dunyamizda sadece bize verilen akilla sadece belli bir noktaya kadar sorgulama yapabiliriz ve olaylari anlamaya calisabiliriz. ama bu isin diger boyutlari da var. ve orasi hakkinda en ufak bir bilgiyi bilgiyi almaya bile aklimiz yetmeyebilir. bu durumda bu ikilemde kalmak gayet dogaldir ama kesin bir yargiya varilamaz. zarif evren belgeselini izlemenizi tavsiye ederim. en azindan bir kac konuya aciklik getirebilir.
    0 ...
  27. 15.
  28. cahiller akıl yürütme ve aşamalarını bilmeden, mantık bilimini kişisel fikirlere indirgeyecek kadar cahil insanlardır.
    0 ...
  29. 16.
  30. hume'un yanıldığı mantıksal konular üzerindeki fikirlerini mantık diye dayatana "çüş bu ne cehalet" derim. hume'un yüzlerce akıl yürütmesi vardır, adamın kitaplarını bir zahmet alıp okuyan yok demek ki yazık. müslümanlar mantığı hadislerle karıştırıyor.
    0 ...
  31. 17.
  32. bilinemezciliğin iddialı savunucularından hume'un savunduğu mantıksal konular bile yanıltıcı olabiliyorsa her şeyde mantık aramanın manası nedir?

    madem dayanak bilimdir ve bilim ile açıklanmış vakalar bağlayıcıdır, buyurun bilimsel bir veri:

    her canlı hücrenin proteinlerden oluştuğu muhakkaktır. proteinler gerek enzim olarak gerek diğer görevlerle hücrelerdeki faaliyetleri gerçekleştiren temel birimlerdir. ayrıca proteinler amino asitlerin arka arkaya gelmesiyle oluşurlar. canlı bünyesinde 20 tane amino asit kullanılarak protein oluşur. Bu 20 amino asidin belirli bir sırada olması proteinin oluşması için mutlak şarttır.

    amino asitlerin arka arkaya rastgele gelmesiyle oluşan proteinoitler ile hücrede belirli bir görevi olan proteinler arasındaki fark çok büyüktür. Amino asitler sol-elli ve sağ-elli amino asitler olarak ikiye ayrılır. amino asitlerin rastgele bileşimi olan proteinoitler, her iki tür amino asitten oluşuyorken, proteinler sadece sol-elli amino asitleri içerirler.

    ve en önemlisi proteinler belirli görevi yapmak için belirli bir dizilimde olmalıdır. ortama belli bir enerjinin verilmesiyle amino asitlerin proteine dönüşme olasılığı, havaya atılan okey taşlarının üst üste gelerek bir kule oluşturması kadar düşüktür.

    tüm amino asitler, protein zincirindeki diğer amino asitlerle birleşmek için peptid bağı denilen kimyasal bir bağ kurmak zorundadırlar. oysa doğada, amino asitler arasında kurulabilecek başka kimyasal bağ türleri de vardır; peptid bağlar ve diğer bağlar kabaca eşit ihtimalle kurulur. 584 amino asitli Serum Albumin proteini için 583 tane peptid bağı gereklidir.

    burada şu görülmektedir: ateizmi savunanlar, canlıların bir tasarım ürünü olmadığını ancak uzun bir zaman sürecinde, birleşen tesadüflerle, belirli bir yaratıcı olmadan da canlıların oluşabileceklerini söylemişlerdir.

    oysa yukarıda örneği verilen protein oluşumunda evrenin tüm parçalarının bir araya gelerek bile bir proteini oluşturamayacağı hele hele tesadüfen hiç oluşturamayacağı görülmektedir.

    olasılık hesapları ile bile bu mümkün görünmezken, üstelik bütün canlılar proteinden yaratılmışken, en basit canlı bile proteine sahipken evrende tesadüfün olduğunu iddia etmek ne derece doğrudur?
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük