mantığa yenilmek değil, insan kendi mantığına yenilmez. insan mantığıyla zafer kazanır. aklını kullanmış hiçbir birey ve toplumlar çağda geri gitmemiştir ne zaman akıl hiçe sayılmış o zaman doğmaların cehaletinde boğulmuştur.
ayrıca inanç akıl gerektirmez ve akıl gerektirmeyen bir şeye de insanın ihtiyaç duymasının hiçbir mantığı yoktur.
Her insanın mantığı kültürel yapısı, bilgi birikimi, yaşadığı çevreye göre şekilleneceği için mantıksal çıkarımları da farklı oluyor doğal olarak. Bu sebeple benim mantığıma ters, öyleyse yanlış veya öyleyse inanmıyorum demek saçma.
Mesela islam'da kölelik nasıl olur aklım, mantığım almıyordu bir ara. inanmayanların "bu nasıl tanrı" sorusu kafamın içinde döner dururdu. Sonra "elinizin altında bulunan kölelere ağır iş vermeyin, eğer verirseniz ona yardım edin" ve yine "elinizin altında bulunanlara yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin" şeklinde hadisleri okuyunca aklına yatmaya başlıyor. Çünkü şu an bakıyorsun insanların haline "modern köleler" ki bunlar da şanslı olanları. Çok düşük ücretler karşılığında iliğine kadar sömürülenleri, ömrü boyunca borç batağından kurtulamayanları vs düşün. Bırak patronlarının giydiğini, yediğini, karınlarını doyuramayan insanları düşün. Bunları bilmiyor ve düşünmüyor olsam kuran'da böyle bir şeyin olması içimi kemirirdi hala. Tabi yine bazı sorular ve sorunlar var üzerine düşündüğüm konuyla alakalı, nihayetinde sadece ekonomik bir olay değil bu kölelik. Kimine cevapları buluyorum kimisi eksik kalıyor. Araştırmaya devam ediyorum fakat "bu nasıl tanrı" sorusu artık "ben ne kadar biliyorum" sorusuna dönüşüyor. Ancak hiçbir bilgiyi bu mantığıma ters deyip geri atmıyorum. Bu bilgi kuran'dan da olsa, kuran karşıtlarından da olsa içine giriyorum. Yalnızca kölelik konusu değil başka birçok konuda da aynı şekilde. Bugüne kadar inancımı sarsacak şekilde açıklamasız hiçbir soru bırakmadım.
Asıl olarak inanmamı sağlayan ve Allah inancına zıt iddialara karşı "bir açıklaması olmalı" diye birazda ön yargılı yaklaşmamın sebebi ise makro ölçekte bakış açım. Derine inmeden yazayım fazla uzun olmasın. Şöyle ki,
Ahlakın insan üstü bir varlıktan gelmesi gerektiğini düşünüyorum.
Dünya ve evren yasalarının, doğadaki matematiğin ve fiziğin bir tesadüfler zincirinin sonucu olamayacağı aşikar. Dolayısıyla yine insan üstü bir varlık düşüncesi gerekiyor.
Çok komplike ama bir o kadar düzen içinde olan dünyanın boşa olamayacağı ve ölüm sonrası hayat ile "ilahi adalet" kavramlarına ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Bu da yine insan üstü bir varlık anlamına geliyor.
Son olarak hayatımın bazı noktalarında dua'nın gücünü ve kuran'ın hikmetini yaşamış, hissetmiş olmam.
Tabi sabit fikirli olmamak lazım. Mesela elon musk mars'ı kolonileştirme hayalinden, daha doğrusu projesinden bahsediyor. Eğer ömrümüz yeterde böyle bir şeye veya benzerlerine şahit olursak yada makro ölçekteki düşüncelerimi çürüten şeyler olursa bütün inancımı baştan sorgularım.
mantığa değilde nefse yenilmek daha doğru olsa gerek. "mantık" bence nefsin takındığı bir maskedir, üzerine geçirdiği bir elbise belkide. yani kısaca bahane diyelim. "mantık" cevabını kaçamak olarak değerlendiriyorum ben. bu dinde soğukta abdest almak var, onca işin arasında namaz kılmak var, binbir güçlükle kazandığın parandan sırf rab istiyor diye hiç tanımadığın başka insanlara vermek var.. bunlar insana yani nefse zor gelen şeylerdir. bu açık. helede inançsız bir insan için daha da zor gelir. yani şeytan öyle gösterir. gözünde büyütür insanın iki dakıkanızı almayacak abdesti(temizlenmeyi), beş dakikanızı almayacak namazı(belkide cennete girmenin yarısı sayılacak olan ibadet) size büyütür de büyütür.
bir mümin olarak şöyle düşünmeli insan. daha doğrusu olaya şuradan yaklaşmalı; dünya belli bir şey. öyle yada böyle yaşıyorsun. peki bu ölümden sonra ne olacak. ölüm nedir. ölümden sonra bize ne olacak. kimisi eşşek olarak geri geleceğine inanıyor, öteki kendini mumyalamış kıymetli mallarını da yanına almış aynı şekilde başka bir alemde doğacağına inanıyor, kimisi ışıklar içinde ebedi yatacağına inanıyor.. kafa karıştırmaya yer arıyorsan seçenek çok kardeşim. hepsi mantıksız, aptalca ve saçmalıklı. bu konuya en iyi açıklamayı kuran getirmiş. yani allah'ımız. sadece bu konu üzerinde durarak bile allah'a inanmayı çok kolay bir şekilde seçebilirsin. zannımca allah'ı (haşa)inkar etmek daha zor bir şey. helede o'nu onca şey anlatıyorken.
hayatta pişman olmayacak seçimler yapmak gerek. helede bu seçim ebedi-ahiri ise.
Sözde ve işte ince eleyip sık dokuyan, haddi aşan kimseler helâk oldular.” (Rasûlullah bu sözü üç defa tekrarladı.) (bkz: Müslim, ilim 7; Ebû Dâvud, Sünnet 5)
allah'a inanmak istemek ve inanmak farklı şeylerdir. ilk önce bunun ayrımını yapmak gerekir.
o'na inanmak: "bu dünya kendi kendine yaratılmış olamayacağına göre ve birileri yaratmış olsa gerektir. ben de ona inanmalıyım." demek değildir.
o'na inanmak, kendi fikrin ve bilgin dışında gelişen ve seni ruhen doğruya ve iyiye yönlendiren bir yoldur.
burada yasak olan her şeyin orada armağan olduğunu sanan insan düşüncesidir. buradaki alkol orada lezzet açısından aynı zevki verecek şerbettir. ömer hayyam her zamanki gibi yanlış demiştir. allah ona kötülük yapmayacaktır. zira inanan herkes cezasını çekip cennete girecektir. o bağlamda düşünürsek cehennem, cennete giden yoldur. ömer hayyam vari bir tabir ile de, cehennem cennet içindir. o vakit kötü olduğu için allah ona iyilik yapıyor. cennete koymak için cehennemi tattırıyor. öyle saça böyle tarak. yerse.
terminoloji
şerbet : meyvelerin kaynatılması ile oluşan ağdalı kıvamın su ile karıştırılarak içecek haline gelmesi.
sorgulayan bir yandan da sorguladığı icin tedirgin olan insandır. yapmayın cocuklar kacimiz icimizden simdi ben bunlari dusunuyorum da bisey olmaz dimi lan demedik ki.
mantığın yenmesidir. burada yasak olan her şeyin orada armağan olması bir çelişki değil midir? ömer hayyam çok güzel diyor kötüyüm diye bana kötülük edeceksen ne farkımız kalır allahım?