insanoğlunda istediğini yaparsan iyi, yapmazsan kötüsün anlayışı vardır.
Velhasıl bir işiniz olmazsa Allah'a yükleyip bana yardım etmedi, istediğim olmadı diyorsunuz. Yani dünyada her şey işine göre işler. inananların sakat mantıkları diye adlandırdığın mantıkları senin kavrayamadığın şeyler kavramışlarsa burada sakatlık kimde bir düşünmek gerekir.
Allahın sana göre olmayış gerçeğine saygı duyulsun diyorsan önce saygı nedir öğren derim.
Kısaca Allah'a inanmayan bir vatandaşın zırvasıdır.
Bir ressam olacak ve dünyanın başından sonuna kadar hiç bir insan yüzü birbirine benzemeyecek, hangi akıl bunun tesadüf olduğu kabul eder. Görülüyor ki bunları yapan birisi var. Soruyorum karaciğerin ne işe yaradığı biliyor musun. Sadece yemek yemek ve sıçmak için mi yaratıldın.
inananların yüzde doksanında, sakat bir mantık olan ve hiç bir etik değer içermeyen "ya varsa mantığı" veya, "ne olur ne olmaz" biz inanalım anlayışını devreye soktukları görülmektedir.
efendime söyleyeyim doğru bir tespittir, velhasıl insanoğlu yüzyıllardır binlerce şeye tapmıştır( zeus, odin, loki, buda, allah, yahuda...), tapınmalar sonucunda dualara ve bunca kurban verilmesine rağmen taptığı cismin, nesnenin, kavramın nedense çok garip bir biçimde ona yardım etmediğini görmüştür.
insanlık din yüzünden karanlık çağ yaşadı(avrupa), ortadoğu da mezhep savaşları yaşandı, binlerce masum insan öldü ve hala akıllanamadı.
bu yüzden din ve inanç denen kavramlar insanoğlunu hep iğrenç bir duruma sokmuştur, üstesinden gelemeyecek kadar aciz varlıklar değiliz.
felsefenin en derin tartışma konuları arasındadır.
islam felsefesi tasavvuf görüşü bugün algıladığımız allah anlayışından çok farklı bir noktada yaratıcıyı değerlendirir. islam felsefesine göre tanrının varlığı sorgulanamaz ama tasavvuf buna çok farklı bir pencereden bakabilmiştir. edip harabi, mevlana, hallaci mansur, yunus emre gibi düşünürler bu olguyu alışıla gelmişin çok dışında ele almışlardır aslında.
insanın hayatındaki tecrübelerine göre farklı düşüncelere vardığı sabit gerçektir. en katı biçimde inanmıyorum diyeni bile, kaza sırasında takla atan arabanın içerisindeyse, taklalar esnasında bildiğinden kendisinin bile haberi olmadığı bütün duaları okumaya başlar. zira aynı durum kuranda da firavunun boğulma esnasında "musanın ilahina iman ettim" dediği şeklinde yazmaktadır. hiç şüphe yok ki o esnada boğulmaktan kurtulmuş olsaydı bile, karaya çıktığında, hayatına, söylediği sözü unutup aynı kafayla devam ederdi.
kişiden kişiye değişen görece gerçektir. diyebilirsiniz ki gerçeğin görecesi mi olur ? ki bunu sözlük muhafazakarları soramaz ya neyse * hadi diyelim sordular ve yeni çağ başladı bu soruya verilecek cevap ; allah inancı nesnel, somut bir olgu değildir. öznel ve soyut bir olgudur. dolayısıyla iman etmek ve etmemek kişisel bir tercih olmalıdır. bunun ifadesine engel koyulmamalıdır.
fakat ama lakin bizim çakma hoşgörülüler insanlar inanmıyor diye onlara hapis cezası veriyorlar. işte bu yüzden hep 3. dünya ülkesi olarak kalacak, sömürüleceksiniz ! çünkü hak ettiğiniz şey bu. çıkarımına giden gerçektir.
kimilerine gore dogru kimilerine gore yanlıs kavramdır. dosteyevski karamazov kardeslerde tanrı yoksa bile onu biz yaratmalıyız diyerek bu ihtimali cok guzel bir yere bağlamıstır.