son zamanlar kafamı fazlasıyla karıştıran hadisedir. en başından almak gerekirse hikâyeyi(kendi inancım için);
müslüman bir ailenin çocuğu olarak geldim dünyaya ve ben daha okuma-yazma öğrenmeden nüfus kağıdıma "müslüman" yazılıvermişti, hiç zorlanmadım kabullenmekte bu durumu zira "anne-baba" hata yapacak kadar küçük, aciz yaratıklar değillerdi.
ama gel zaman-git zaman görülenler, yaşananlar, düşünceler,... derken bugün geldiğim noktada "bir sınav için" bu dünyaya geldiğimi en başından söyleyen bir yaratıcı var benim inancımda. ama o hâlde iki yüzlü davranmama sebep olmaz mı bu durum? yani bir şeyi deli gibi yapmak isterken sırf menfaatim için o şeyi yapmayacağım ve karşılığında hiç gidip-gelen birisinin olmadığı bir cennette yaşama hakkı kazanacağım(ki kimileri ülkemin şu anki hâlini cennet diyerek teşbih ettikçe ürkmüyor da değilim bu durumdan).
buna ek olarak gözümle hiç bir zaman görmediğim kimi mucizeler de serpiştirilecek bu inanca ve doğrudan yaratıcıdan gelen hiç bir doğrulamaya sahip olmadan bu inanca tabi olarak tamamlayacağım hayatımı.
peki, herşey çok güzel. ve fakat yarın ahirette "benden bir doğrulama yokken neden inandın ey kulum?" diyecek olursa yaradan? "ben sana akıl verdim, doğru ve yanlışı ayırdedebilmen için ve bir de irade ekledim dilediğini seçebilmen için ama ben, herhangi bir yazılı kanun göndermedim. be salak kulum neden inandın?" derse ne demeli?
bir zamanlar avrupayı karanlığa gömen hristiyanlık ve din adamları, bugün doğu ülkeleri(biz de dahiliz) için ve müslümanlık inancına sahip din adamları tarafından aynı stratejiyle kullanılıyor gibi.