allah ın kuranda sürekli yemin ve tehdit etmesi

entry54 galeri0
    26.
  1. Üçüncü görüşe göre, "asr" ikindi namazı demektir. Buna delil olarak Bakara sûresinin 238. ayetinde geçen "ve, ...orta namaza(ikindi namazına) da devam edin." emri gösterilmektedir. Hz. Hafsa'nın (r.a.) Mushaf'ında bu âyetin açıklaması "ikindi namazına (salat il-Asri)" şeklinde geçmektedir. Peygamber Efendimiz (asm) bir hadisinde,

    "ikindi namazını kılmayan kimse, sanki çoluk-çocuğunu ve malını-mülkünü kaybetmiştir."(Buhârî, Mevakit, 14; Müslim, Mesacid, 200, 201)

    buyurmuştur.ikindi namazı, gündüz vakti kılınan en son namaz olması itibari ile de çok kıymetli bir namazdır. işte bundan dolayı Allah (c.c.) ona yemin etmiştir.
    0 ...
  2. 27.
  3. Dördüncü ve son görüşe göre "asr", Peygamber Efendimiz (asm)'in yaşadığı zaman dilimidir. Zaman, Hz. Âdem (as)'den Hz. Musa (as)'ya kadar ilk asırlar, Hz. Musa'dan Hz. Peygambere (asm) kadar orta asırlar, Hz. Peygamber'den sonra ise son asırlar (ahir zaman) olarak üçe ayrılmıştır. Hz. Peygamber (asm)'le birlikte islam tüm insanlara ve cinlere, onları karanlıklardan aydınlıklara çıkarmak için gönderilmiş, vahiy son defa inmiştir. Ve Allah (c.c.),

    "Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet oldunuz." (Âl-i imran, 3/110)

    buyurarak, Peygamberimizin ümmetini övmüştür. işte bu yüzden, Allah (c.c.) Peygamber Efendimiz (asm)'in yaşadığı zamana yemin etmiştir.

    Sonuç olarak "asr" kelimesi, çeşitli manalara gelen müşterek bir lafızdır. Ve bunlardan birine yönelik kesin bir ipucu bulunmamaktadır. O halde "asr"a bu manaların hepsi verilebilir.
    0 ...
  4. 28.
  5. Kur'an-ı Kerim'de Allah neden yemin ediyor? Kur'an'da geçen yemin ifadelerini nasıl anlamalıyız?

    insanoğlu tarih boyunca konuşmalarına ve sözlerine kuvvet vermek, muhatabını iknâ etmek, sözlerinin doğruluğuna güvenilmesini istemek ve bunu sağlamak için yemini kullanmıştır. Yani yeminli ifadeler kullanmak, insanoğlunun yabancısı olduğu bir üslûp değildir. Kur’ân’da geçen yeminli ifadeler de insanın anladığı seviyeden insana hitap eden Allah’ın şüphesiz birer sözüdür.

    Âyetlerde de görüleceği üzere, Cenâb-ı Allah bizzat Kendi Yüce ismi üzerine yemin ettiği gibi (Hicr, 15/92); peygamberlerine (Yâsîn, 36/1), peygamberlerin yaşadığı veya vahyin geldiği beldelere (Tûr, 52/1-3; Beled, 90/1), meleklere (Sâffât, 37/1; Nâziât, 79/1-2), Kur’ân’a (Vâkıa, 56/77;Tûr, 52/2), kıyâmet gününe (Kıyâmet, 75/1), kâinâtta var olan önemli varlıklar üzerine, meselâ kaleme (Kalem, 68/1), gökyüzüne (Burûc, 85/1; Târık, 86/1), güneşe (Şems, 91/1), aya (Şems, 91/2), geceye (Leyl, 92/1), sabaha (Fecr, 89/1), kuşluk vaktine (Duhâ, 93/1), zamana (Asr, 103/1), yıldıza (Necm, 53/1), havaya (Zâriyât, 51/1) ve bitkilere (Tîn, 95/1) yemin etmiştir.

    Kur’ân, âlemlerin Rabbi sıfatıyla Allah’tan, kullarına gelen ilâhî kelâmlar mecmuâsıdır. Bizim fikir, algılama ve anlayış seviyemize inen Kur’ân-ı Hakîm’in, âyetlerinde ve beyanlarında yeminli ifâdelere yer vermesi de bizim algıladığımız biçimde anlaşılırlığını, ciddiyetini ve sözlerinde hilâfı olmadığını anlamamızı sağlamak içindir. Cenâb-ı Hak, bazen yeminle âyetlerini doğrulamış ve kuvvetlendirmiş; bazen de bir takım varlıkları yemin konusu yaparak bu varlıkların insanlık için değerine ve kıymetine işâret etmiş ve dikkatleri bu varlıklar üzerine çekmiştir.
    2 ...
  6. 29.
  7. Cenâb-ı Allah, insanların âyetlere olan îmân ve güvenlerini temin etmek, verdiği haberleri kuvvetlendirmek, önemli varlıklar ve nesneler üzerinde tefekkürü teşvik etmek, önemli nîmetleri hatırlatmak; Kur’ân’ın, Kur’ân’ın verdiği haberlerin, kıyâmet gününün, âhiret gününün, öldükten sonra dirilişin, hesabın, cennetin ve cehennemin hak olduğu konusunda, insanları iknâ etmek ve bunlarda muhtemel şek ve şüpheyi ortadan kaldırmak gibi hikmetlerle, âyetlerini yeminli ifadelerle takviye etmiştir.

    Konuya mânâ-yı ismiyle değil, mânâ-yı harfiyle bakmamız gerekiyor. Yani, Allah’ın üzerine yemin ettiği her şey, kendi başlarına değerli değil, Allah’ın yaratmış olması itibariyle yücedir, değerlidir ve kıymetlidir. Cenâb-ı Allah Kendi Zâtının yüceliğini bildirmek ve isim ve sıfatlarının tecellilerinin kemâlini ve eşsizliğini göstermek için varlıklar üzerine çeşitli şekillerde dikkatleri çekmiştir. Her şey Allah’ın kudretinin ve hilkatinin eşsiz şekilde tecellisi ve tasarrufu değil midir? Zatı Yüce olan Cenâb-ı Allah, eşsiz ve sayısız isim ve sıfatlarının eseri olan mevcudat üzerine yemin etmekle, aslında kudretinin ve hilkatinin muhtelif tecellilerine, dolayısıyla kudretinin azametine, hikmetinin kemâline, rahmetinin kuşatıcılığına, hilkatinin benzersiz güzelliğine yemin etmiş olmaktadır. (bk. Nursi, Mektubat, s. 378)
    0 ...
  8. 30.
  9. Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de neden yıldızlarla yemin etmektedir?

    Allah Teâlâ pek çok âyet-i kerimede "andolsun ki, yemin olsun ki" der. Allah (CC) niçin yemin eder? Necm sûresi 1 ve 2. ayette "Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed haktan) sapmadı ve azmadı." Vâkı'a sûresi 75 ve 76. ayette "yıldızların yerlerine yemin ederim ki, -eğer bilirseniz, gerçekten bu, büyük bir yemindir-" ne demektir? En şiddetli, en celalli yemini sanki yıldızlar üzerinedir; bunun nedeni nedir?

    Cenab-ı Hak bazen yıldızlara yemin ettiği gibi, bazen güneşe, aya ve bütün bir semaya yemin eder. Hatta bazen yerdeki nimetlerine de yemin eder; zeytine, incire ve Tur'a yemin bu türdendir. Bazen olur gündüze bazen de geceye yemin eder. Şüphesiz bu yeminlerin hepsinde onlarca sır ve onlarca hikmet gizlidir.

    "Vennecmi iza heva" (Necm, 53/1) de kasem yıldıza yapılır. Bunu "O semaya doğru urûç eden veya kavsiyesini tamamlayıp geriye dönen yıldıza yemin olsun." şeklinde anlamak mümkündür. Bu surede Efendimiz'in miracı anlatılması açısından açık bir muvâfakat olduğu söylenebilir. Durum böyle olunca da, üzerine yemin edilen yıldız, tevcihlerden biri itibariyle, bizzat Efendimiz'in kendisidir. Evet O, evvela halktan Hakk'a urûç etmiş, sonra da Hakk'tan halka dönmüştür.

    Evet, Allah Rasulü'nün (sav), cennet ve Cenab-ı Hakk'ın O'na gösterdiği bütün güzellikler karşısında gözü kamaşmadan, mazhar olduğu nimetleri başkalarına da duyurmak için, yeniden bu kevn-u fesada dönmesi, elimizden tutup ötelere götürmek üzere aramıza gelmesi, "Vennecmi iza heva" hakikatı ile alakalı tevcihlerden biridir. Burada, bir yıldız diye Efendimiz'in (sav) mübarek şanına yeminin yapılması çok manidardır.

    Evet, o yıldız bir mânâda Efendimiz'dir. O, temelde haiz bulunduğu fezâil ve mezâyânın yanında, miraçta mazhar olduğu nimetlerle bir başka Muhammed (sav) olarak geriye dönmesi, çok farklı bir nüzul ve beşer tarihinde eşi olmayan bir hadisedir. işte O'nun haiz bulunduğu o fezâil ve miracla elde ettiği yeni mazhariyetler adına Allah O'na kasem ediyor. Evet, isra suresinde "Görür ve işitir." deyip, kendisine ait sıfatları, "innehu Hüve's-semiu'l-Basir" ifadesiyle -bazı tefsircilere göre- Hz. Muhammed’e (sav) isnat ettiği gibi, burada da o pâyeyi yine O'na veriyor "Vennecmi iza heva" diyor ve O'nun şanına yemin ediyor. (Şems, 91/1) de güneşe ve güneşle ortaya çıkan duhaya (kuşluğa) kasem ediliyor. (Duhâ, 93/2) de ise, mahalli istirahat olması itibariyle, geceye ve geceyi bastıran karanlığa; sonra da yeniden karanlığın yırtılıp, aydınlıkların çıkmasına, yani kâinattaki devr-i daimle gelen ilahi eltaf ve ihsanlara kasem ediliyor.

    Yukarıda da söylediğimiz gibi Kur'ân-ı Kerim'de bu tür yeminler çoktur. işte bu yeminlerden biri de yukarıdaki ayette sözü edilen yemindir ki, yıldızlar diyeceğimiz nücûmun mevkilerine yemin edilmektedir.
    1 ...
  10. 31.
  11. Öteden beri yıldızlara yapılan kasemle ilgili olarak hep şunlar söylenegelmiştir:

    Birincisi: Yıldızlar her devrin insanı için önemlidir. Zira insanla yıldızlar arasında daima bir münasebet olagelmiştir. Bu münasebetlerin en asgarisi ise, insanların yıldızlar vasıtasıyla yönlerini tayin etmeleridir. Bir ayet bu hakikata parmak basmakta ve şöyle demektedir:

    "Bir de Allah bir kısım alametler yarattı. Onlar yıldızlarla da yollarını bulurlar." (Nahl, 16/16).

    Karada, denizde yön tayininin dışında, her bir yıldız ve yıldızlar kümesinin, tıpkı bir Necm-i Kur'ân gibi, insana bir şeyler fısıldaması, nizâm, âhenk ve intizam diliyle, perde arkası hakikatlar adına gönüllerimizi hoplatması yıldızların ayrı bir rehberliği sayılır ki ALLAH: " onlar yıldızlarla yollarını buluyorlar." buyurur. ihtimal insanlarla yıldızlar arasındaki bu münasebete binaen Cenab-ı Hak yıldızların yerlerine yemin etmiştir. Zira yıldızlar belli yerlerde olmasalardı, insanların onlardan bu şekilde faydalanabilmeleri mümkün değildi.
    1 ...
  12. 32.
  13. ikincisi: Güneş ve güneş sisteminin halihazırdaki konuma ulaşabilmesi, ayrıca dünyanın şu andaki şeklini kazanabilmesi ancak yüzlerce şartın mevcudiyetiyle mümkün görülebilmektedir. Mesela, atmosferden havanın kaçması, içindeki gazlarının dengelerinin bozulması derhal atmosferin genel yapısını bozar ve onu hayata nâmüsait hale getiriverir. Aslında hava ile küre-i arz birbirini iter. Bunların bir araya gelmesi kerhendir. Yani bunlar Allah'ın emirleri karşısında ister istemez bu işe bel kırıp boyun bükmüşlerdir. Biz bunları tetkik edip öğrendikçe hayret ve hayranlığa düşüyor.. ve bunlardan Allah'ın varlığına ve birliğine deliller istinbat ediyoruz. Kendi varlığına ve birliğine deliller mahiyetinde olan bu yıldızlara ve onların yerlerine Cenab-ı Hakk'ın kasem etmesi gayet ma'kul ve yerindedir. Güneş sisteminin dışına çıkıldığında Samanyolu içinde, güneş sistemi gibi nice sistemler var olduğu görülür ki, bunların hemen hepsi de yerli yerine konmuştur. Bir yerde iki atom bile, birbiriyle çarpışsa, kızıl kıyamet kopar. Bu kocaman cisimlerin kainat fezasında, herhangi bir muvazenesizlikle böyle bir kıyamete sebebiyet vermelerinin ne demek olduğunu düşünmek bile insanı ürpertir. Görülen bu kadar karışıklık ve çokluk, muvazenesizliğe sebep olması gerekirken, yıldızlar Cenab-ı Hakk'ın kudretiyle baş döndürücü bir âhenk içindedirler. işte izafi bir kısım nâmlar takıp câzibe ve dâfia (çekme-itme) ile izah etmeye çalıştığımız bu âhengin arkasında, kudreti sonsuz Allah'ın tasarrufu yıldızların mevkilerine yemin şeklinde nazarlarımıza veriliyor.
    1 ...
  14. 33.
  15. Üçüncüsü: Bu âyetten şöyle bir hususa da intikal edilebilir; yıldızlar öylesine yerli yerindedir ki, siz bir tek sistem üzerinde yapacağınız araştırmalarla, diğer sistemler hakkında da sağlam bir fikir sahibi olabilirsiniz. Hatta sistemlerle diyaloğa geçebilir ve oralarda kentler kurabilirsiniz. Evet, birini anladığınız zaman, diğerleri hakkında edineceğiniz malumat da kendi kendine anlaşılmış olur. Çünkü bunlar, o kadar esaslı, o kadar yerli yerindedir ki, hiçbirinde başıbozukluk ve gelişigüzellik yoktur. Aksine hemen hepsinde gayet ciddi bir nizam ve intizam mevcuttur. Dikkat edersek, "Rahman Sûresinde" Allah, Rahmaniyetini bu muhteşem denge ve düzenle göstermiştir. Allah isminden sonra, Esma-i Hüsna arasında Cenab-ı Hakk'ın özel isim durumunda kullandığı ikinci ismi, Rezzak manasına Rahman'dır. "Bismillahirrahman"da, Rahman, Allah lafz-ı celâlesinden sonra gelir. Kur'ân'da, Rahman sadece besmelenin içinde yüzondört yerde Allah ismi celiliyle beraber bir ism-i sıfat olarak zikredilir. Lafz-ı Celâle ile omuz omuza vererek beraber zikredilen Rahman, Er-Rahman Sûresinde en başta gelmekte ve nimetlerin sıralanmasında en önde arz-ı endâm etmektedir.

    Evet, başta "Er-Rahman" diye buyuruluyor. Sonra da merhamet-i ilahinin tecelli ve tezahürü olarak "Rahman Kur'ân'ı talim etti." ifadesiyle deniliyor ki: "Allah Kur'ân'ı talim etti." Bundan daha büyük bir merhamet tezahürü mü olur? Evet eğer, Kur'ân'ın aydınlatıcı tayfları gözlerimize ziya çalmasaydı ve ondan gelen mesajlar dünyalarımızı aydınlatmasaydı kainat bizim için bir matemhane-i umumi olarak kalıp giderdi ki, bütün varlıklar, o cansız cenaze görüntüleriyle bizlere sadece vahşet ve dehşet verirdi. Bu yüzden de hiçbir şeyin gerçek yüzünü göremez ve hiçbir şeyi tam anlayamazdık. Biz Kur'ân'ın aydınlatıcı ışıkları altında her şeyin mana ve hikmetini anladık ve varlığın en önemli enmûzeci olduğumuz şuuruna vardık. Başkalarının bilim adına anlayamadığı şeyleri biz, Kur'ân nûru ile anladık, hayret ve dehşetten kurtulduk. Kur'ân'ın ruhuna nüfuz sayesinde varlığı incelediğimizde öyle şeyler fark ettik ki, başkaları henüz onların isimlerini bile bilmiyor.. evet biz, kara deliklerin bağrında dahi, öbür âlemlere açılan aydınlık tünellerin var olduğunu sezdik ve O'nun nûruyla nereye bakarsak bakalım her yeri aydınlık görmeye başladık O Rahman, aynı Rahmaniyetini bize şununla da gösteriyor: "O, sizi yarattı ve sonra sizi beyanla serfiraz kıldı." Evet eğer dilsiz olsaydık, başka bir ifadeyle gürül gürül ve şakır şakır konuşan şu kâinatın diline tercüman olamasaydık, beyan-ı sübhaniyi anlayıp birbirimize ders veremeseydik, yani bu kâinat şaheserini gene O'nun kelam sıfatından gelen beyanıyla aydınlığa kavuşmuş göremeseydik, ondaki ince nakış ve derin manalardan hiçbir şey anlayamayacaktık. (Rahman, 55/5) Şems ve kamer, çok dakik ve ince hesaplarla öyle mühim noktalara konmuş ve onların öyle mükemmel bir konumları var ki, atmosferimize gelip çarpan ve çarparken de gözlerimizi okşayan zevkli mehtaplar haline gelen ve her şeyin bir koruma planına bağlı olduğunu gösteren müthiş bir irade kendini hissettirmekte. Bu da Allah'ın size değişik bir dalga boyunda Rahmaniyetini izhar etmesi demektir. Eğer merhamet-i ilâhî çok dakik hesaplarla böyle bir nizam vaz'etmeseydi, bizler birbiriyle çarpışan bu cisimler arasında heba olup gidecektik. Evet, arasıra göklerden bazı taşlar düşüyor ise de, hiçbiri hiçbir zaman ciddi bir problem olmamıştır. Evet bu taşlar şimdiye kadar ne kimsenin başını yardı ne de gözünü çıkardı. Demek ki çarpan bu kayalar Allah'ın inayet zırhına çarpıyor ve parçalanıyor. Siz sebep olarak isterseniz atmosferi düşünürsünüz, isterseniz tekasüf etmiş gaz yığınları dersiniz.. evet hangi sebebi ileri sürerseniz sürünüz bu sebeplerin hepsi de Cenab-ı Hakk'ın inayetinin tecessümünden ibarettir. Allah en dakik hesaplarla her şeyi, fevkalade bir nizam ve ahenk içinde yerli yerine vazetmiştir ki, işte "Mevakiinnücum"da bir de, böyle bir mana melhuzdur.
    0 ...
  16. 34.
  17. Dördüncüsü: Kutup yıldızı, onun yıldızlar arası yeri ve bize yol göstermesi; güneş sistemi, onun Samanyolu içindeki yeri ve konumu; Samanyolu, onun gökcisimleri arasındaki ihtişamlı yeri ve onun bir başka sistemin veya kümenin yanındaki baş döndürücü, ama öbürüne göre mütevazı yeri, derken bu sistemlerin diğer sistemlerin yanındaki yeri ve onlarla âhenk içinde beraberliği.. ve bütün bunların ötesinde, ilmin tespit ettiği şekilde her yıldızın belli bir mesafeyle bir diğerinden uzak durması.. ve nihayet güneşin etrafındaki peyklerin belli mesafelerle ayrı ayrı yerlere yerleştirilmesi gibi.. kâinatta her şeyin ama her şeyin fevkalâde ve şiirimsi bir ahenk içinde tanzim edilmiş olduğunu gösterir ki "Mevakiinnücûm" un bunlara da işareti olabilir.
    1 ...
  18. 35.
  19. Beşincisi: "Yıldızların yerleri" Batı ve Doğu'da değişik şekillerde ele alınıyor. Mesela, Rus alimleri ona "yıldızların konduğu yerler!" diyorlar. Batı'da ise bu ifade daha ziyade kara delikler veya beyaz delikler şeklinde düşünülüyor. Aslında ilmin çözmeye çalıştığı meselelerin yanında, hala çözüm bekleyen o kadar çok muammâ var ki, bir meseleyi izah ettiğimizi sandığımız an, izah bekleyen iki veya daha çok mesele birden karşımıza çıkıyor. Mesela, küre-i arzın atmosferi ile, küre-i arzın kendisi arasında bir zıtlık var. Bu zıt durumun, dünya ve fezada, hatta bütün kainatta dengeyi tamamlayıcı bir faktör olduğu astrofizikçiler tarafından iddia edilmektedir. Kara delikler ile beyaz delikler, kainattaki umum denge için çok mühim ve birbirine iki zıt unsurdur.

    Modern tefsircilere göre "Mevakiinnücum" ayeti kuasar ve pulsarlara da işaret etmektedir. Beyaz delikler, çok korkunç ışık ve enerji kaynaklarıdır. Bunlar artık günümüzde görülüp tespit edilebiliyorlar. ilim adamları bunlar için: "Beyaz delikler âdeta diğer yıldız ve sistemlerin onların bağrında büyüyüp gelişeceği birer tarla gibidir." diyorlar. Evet bunlar öyle korkunç ve muhteşem bir enerjiye sahiptirler ki; Samanyolu birden bire yok olsa bile, Allah'ın (cc) kudret ve iradesiyle bir beyaz delik, kendi bağrında yeniden bir Samanyolu'nun teşekkülüne medar olabilir. Bunlar, kainatın bağrına öyle ahenkli yerleştirilmişlerdir ki, hiç şaşırmadan, kendilerine ait o dehşetli vazifeleri, hem de en dakik biçimde yerine getirmektedirler. Evet, zâhiren kainat nizamına çok tesiri olan faktörlerden biri de yıldızların mevkileridir. Rus bilginleri bunlara yıldızcıkların, bağrında büyüyüp gelişeceği yerler diyorlar. Onların böyle demeleri bir yönüyle önemli sayılır. Çünkü böylece Kur'ân-ı Kerim'in geçmiş ve geleceği, bugün gibi bildiğini tasdikle bir de bu acayip dünyada "Mevakiinnücûm"a işaret edilmiş oluyor.
    0 ...
  20. 36.
  21. Altıncısı: Karadelikler.. elektronlardan, çekirdeklerden mürekkep olan bu yıldızlar, elektronların enerjilerini kaybetmesiyle çöküyorlar ve çekirdekler üst üste çökünce, bu kocaman dev yıldızlar birer cüce haline geliyorlar. Bunlar güneş gibi veya güneşten daha küçük olursa, pulsarlar meydana geliyor. Aslında kitlesinden, ağırlığından bir şey kaybetmedikleri halde cirimleri fevkalade küçülüyor ve dev birer kara delik oluyorlar. Görülmüyorlar ama yanlarından geçen ışıklar kayboluyor; yani bunlar tarafından yutuluyor. Zaman, o noktada hızlanıyor. Girdaba uğrayan şeylerin kayboluşu anında çeşitli esrarengizlikler meydana gelmesi gibi bazı sırlı işler de oluşuyor. Öyle ki meselâ, güneş gibi bir sistem, bu kara deliklerden birine doğru yaklaşsa, bir lokma olup gider ve yok olur. Astrofizikçilerin bazıları da, işte bu kara deliklere "yıldızların mevkii" diyorlar.
    0 ...
  22. 37.
  23. inanmıyorsan zaten seni ilgilendirmez dinle zorun olmamalı. inanıyorsan da bizi ilgilendirmez.

    tahammülsüz saldırgan ateist derdi. *
    2 ...
  24. 38.
  25. Yedincisi: Yıldız tabiri ile umumiyet itibariyle Enbiya-i izam da kastedilegelmiştir. Meselâ, Târık Suresindeki "En-Necmüs-Sâkıb" katı kalbleri delen, kapalı kapıları açıp içine nüfuz eden yıldız... işte bu yıldız Hz. Muhammed’dir (sav). Her Nebi bir bakıma, kendi asrı için peygamberlik vazifesi itibariyle bir yıldız gibidir. Ve onlara tutunanlar saadet semasına yükselirler; yükselirler ve Cenab-ı Hak ile münasebete geçerler. Allah (cc) yıldızların yerlerine kasem ederken, Hz. ibrahim'in, Hz. Nuh'un, Hz. Musa'nın ve diğer peygamberlerin göz kamaştıran mevkilerine ve Hz. Muhammed'in (sav) muhteşem makamına da dikkati çeker. Bilhassa işârî tefsir açısından bu husus da oldukça mühimdir.
    0 ...
  26. 39.
  27. sekizincisi: Ayrıca, daha derine inerek bir başka noktaya da dikkat çekilebilir. Kur'ân-ı Kerim'in ayetlerine de "necm" yani yıldız denir. Tefsirciler, "ayetler necm necm inmiştir" derler. Kur'ân ayetlerinin de kendilerine göre mevkileri vardır. Bir kere, ilm-i ilâhide Kur'ân-ı Kerim'in mevkii tasavvurlar üstü büyüktür. Biz onda kelam sıfatının gücünü, kuvvetini ve ihatasını tam göremeyiz. Bu itibarla da Allah (cc) doğrudan doğruya "Mevakiinnücûm" ile kendi kelam sıfatı içindeki Kur'ân'ın yerine kasem etmiştir. Evet bu bakımdan yıldızın yerine yemin etmekle in farkı yoktur ki bu da "O şanlı Kur'ân'a kasem olsun ki" demek gibidir. Ayrıca Levh-i Mahfuzda da Kur'ân'ın bir yeri vardır. Çünkü Kur'ân, Kadir gecesine kadar levh-i mahfuzdaydı. Ona ancak nazarı oraya ulaşanlar muttali olabiliyordu. Buna göre, "Mevakiinnücum", Cenab-ı Hakk'ın irade ve kudretiyle meydana gelen ve kainat kitabının şerhi, izahı olan Kur'ân-ı Kerim'in necmlerinin mevkileri demektir. Demek oluyor ki, Kur'ân da ayrı bir yıldızlar kümesi sayılıyor. Hem de kâinattaki yıldızları izah eden bir yıldızlar kümesi. Evet kainatla Kur'ân arasında bu şekilde bir benzerlik ve bütünlük var. Diğer taraftan,

    "Kadir gecesi, Kur'ân'ı, sema-yı dünyaya indirdik" (Kadr, 92/1)

    buyuruluyor ki, esasen levh-i mahfuz-u hakikatı müşahede edebilen ve nazarı oraya ulaşan her veli, Kur'ân'ı orada bütünüyle görüp mütalaa edebilir. işte "Kur'ân'ın bu noktadaki mevkiine ve şerefli yerine kasem olsun" manasına "Mevakiinnücûm"a yemin edilmiş de denebilir.
    0 ...
  28. 40.
  29. kur'andaki yemin bir dil sanatıdır türkçe olarak algılarsanız yanılırsınız şöyle ki güzel açıklamış bu arkadaş " arapça ve türkçe'de yemin etme arasında farklar vardır. yemin türkçe'de sadece inandırmayı güçlendirmek için kullanılırken arapça'da dikkat çekmek için de kullanılıyor. Allah dikkat çekmek istediği yerlere/yerlerde yemin ediyor." bunu arapça bilen daha doğrusu edebi arapça veosmanlı dönemi türkçesi bilen insanlar sorgulamaz zira bildikleri için sorgulamazlar. lakin sorgulamak zaten bizlere allah'ın emridir, sorgulayalım elbet... yemin ediyor çünkü dikkat çekmek istiyor, hele hele insan gibi nankör varlığın -kimse kusura bakmasın- bunca nimetlere, delillere, allah'ın ilmine sırtını dönüp ilimi ve felsefeyi ona küfür için kullanmasını göz önüne alırsak yeminin ne olduğunu günümüzde daha iyi anlıyoruz. kur'an sadece o gün için değildir kıyamet gününe kadardır. bunu anlayana lafımız yok lakin anlamayana açıklamamızı yaparız...

    --spoiler--
    "neden inkarını sürekli ortaya koyuyorsun?"

    çünkü insanlar kendilerince mantıklı olan düşünceleri ortaya koymak, bunları paylaşmak isterler. dünyanın düz olduğunu inkar eden bir insan neden bunu herkese duyurmak istiyorsa, "dünyanın düz olması şöyle şöyle mantıksızdır" demeyi neden istiyorsa o yüzden inkarcı denen insanlar bunu içlerinde tutmak istemezler bu kadar basittir.

    kaldı ki kimse "bence allah yok bu yüzden siz de inanmayın" demiyor.
    kendilerine mantıklı gelen düşünceleri diğer insanlarla paylaşıyorlar. *
    ancak buradaki entrylerin çoğunda "bence allah var siz inanın" anlamında şeyler söylenmiş.
    --spoiler--

    evet, arkadaş doğru bir noktaya parmak basmış. sorgulamalıyız, düşünmeli ve akıl etmeliyiz zaten bunu kur'an bizden istiyor. kimse kimseyi suçlamamalıdır. iman eden inkar edene güzel güzel anlatmalı, tebliğ de bulunmalı yukarıda da açıklamayı yaptık zaten. alan alır almayanın sonunu allah bilir. kur'anı bir ayete bakarak eleştirirseniz elbette çelişki bulursunuz çünkü kur'an 600 küsür sayfalık ve 6000 küsür ayet bulunan bir eserden bahsediyoruz. kur'anın en başından yani fatiha suresinden tutun en son ki nas suresine kadar bütün sureler bir öncekini bir sonrakini iki sure ötekini açıklar.
    2 ...
  30. 41.
  31. Dokuzuncusu: Cibrîl-i Emîne eminlik payesini kazandıran Kur'ân'ın bir diğer mevkii de Hz. Cibrîl'in emin sînesidir. "Mevâkiinnücûm"a kasem, O ve O'nun gibilerinin sinesine kasem olsun ki, manasına da hamledilebilir.

    Onuncusu: Bir diğer yönüyle de Efendimiz (sav) ve ümmetinin pâk sîneleri olduğu da düşünülebilir.

    Onbirincisi: O'na inanmış, Kur'ân'ı her şey kabul eden, her okunduğunda, Rabbinin, kendisine hitap ettiğini ruhunda duyan temiz vicdanlar da, Allah'ın kasem ettiği yerlerden olabilirler. Rabbim evvelkiler gibi, bizim sînelerimizi de öyle pak eylesin. Kasem edilen sîneler haline getirsin!

    Bütün bu ve bizim bilemediğimiz nice manalar içindir ki, Cenab-ı Hak, "Mevâkiinnücûm"a kasem etmiştir. Ve bu kasemin hakikaten büyük bir kasem ve yemin olduğunu da yine kendisi bildirmiştir.

    Biz, bilemediğimiz sırlara da en az bildiklerimiz kadar inanıyor ve "Bilseniz bu çok büyük bir yemindir" ifadesini bütün vicdanımızla tastik ediyoruz.

    http://www.sorularlaislam...rla-yemin-etmektedir.html
    0 ...
  32. 42.
  33. kur'an 14 asır önce bir arap topluluğuna geldi. onlara bir şeyler anlatmaya çalıştı . Bu insanlar lisanul arap yani arapça konuşup ,arap dilinin kültürüyle bir hayat sürüyorlar. bu kitap o topluluğa indiğinden, o topluma bir şeyler anlatmaya çalıştığından ,o toplumun diliyle ,kültürüyle bir şeyler anlatmak zorundadır. arkadaşlar sizlerin kaçırdığı bir şey var; kuran insanlara indi. başka varlıklara değil. o yüzden elbette insan dilinin olanaklarından yararlanacak. bu gayet doğal olandır. yemin etme meselesi de ,arapların arasında dikkat çekme amacıyla kullanılan bir üsluptur. yoksa ; bir zümreyi inandırmak için başvurulan bir çare değildir.
    1 ...
  34. 43.
  35. yine yerinde duramamış bir ateist ergen zırvalaması. sıkıldım artık cevap vermiyorum çünkü götleriyle dinliyorlar ve idrak yolları darmadağın.
    1 ...
  36. 44.
  37. Zamanın arap dilbilimcilerinin bile o dönemdeki kullanılan arapçayı tam açıklayamamasına rağmen arkadaşımız Türkçe meali üzerinden ne kadarda açık ve net izah etmiş olayı. Helal olsun vallaha. Zaman makinesi kullanmış sanki.
    0 ...
  38. 45.
  39. Allah, Tanrı ne dersek diyelim vardır bizlere müdahalede bulunur ya da bulunmaz tartışılır ama şu bi gerçek şu an elimizdeki kurana göre konuşmak gerekirse gökten inmediği ve bir arap tarafından yazıldığı aşikardır.
    0 ...
  40. 46.
  41. Allah, Tanrı ne dersek diyelim vardır bizlere müdahalede bulunur ya da bulunmaz tartışılır ama şu bi gerçek şu an elimizdeki kurana göre konuşmak gerekirse gökten inmediği ve bir arap tarafından yazıldığı aşikardır.
    0 ...
  42. 47.
  43. Allah Tanrı ne dersek diyelim var ama kuranı yazan Allah belli ki kendini Tanrı sanan bir arap.
    0 ...
  44. 48.
  45. ben mesela hinduizm e inanmıyorum zerre mantığı yok falan filan çok gülmeceli vs. Ama gidip buna inanmış bir insana kardeşim yok böyle bir şey demiyorum . he demekle mükellefim o ayrı çünkü müslüman ilmi yetiyorsa emri bil maruf yapmak zorundadır.

    Şimdi ateist şahsın her hangi bir inancı yok e bunlara kim git bu müslümanları ateist et sana bonus puan kazandıracak diyor da bu adamlar bir türlü rahat durmuyor.

    Ya arkadaş utanmayın inanın biz eleştirmeyiz nice ateistler 50 sinde 60 ında döndü o manasız yoldan . he yok ben bu yönde koşturacağım aga diyorsan da kolay gelsin .

    Kusursuz ve bir insanın yazması mümkün olmayan her yönüyle şaheser olan Kuran-ı Kerim de aciz beyninle açık yakalamaya çalışarak ancak kendini tüketirsin.

    Yüce Allah Kuran-ı Kerim de tüm günahların ve sevapların getirilerini açıklıyor ve anlattırıyor ki sen huzura çıktığında bizim bu konudan haberimiz yoktu deme diye.

    Tatilde gideceğin otelin özelliklerinde hiç kullanmayacağın özellikleri arayıp bulamayınca üzülen sen değil misin hem. cennet ve cehennem kusursuz anlatılmış ve taahhüt edilmiştir.Seni senden daha iyi tanıyan yaratıcın bunu bilmeyecek mi ?

    Allah'ın senin imanına ve inancına ''ihtiyacının'' olmadığını o ergen ateist beyninin alması gerekiyor artık.


    insan, bizim, kendisini az bir sudan (meniden) yarattığımızı görmedi mi ki, kalkmış apaçık bir düşman kesilmiştir.
    36/YÂSÎN-77
    0 ...
  46. 49.
  47. Alınmaca gücenmece yok. Sürekli yemin etmek, yalancılara has bir durumdur.

    Tehdit kısmına girmiyorum bile.
    7 ...
  48. 50.
  49. Allah'ın kulu olan insanlar nasıl ki yemin ederken sevdiği şeylerin üzerine yemin ederse, Allah da katında değerli olan şeylerin üzerine yemin etmiştir.
    Çünkü Allah, bize bizim aklımızın alacağı şekilde yani bizim algıladığımız şekilde hitap etmektedir.
    Ayrıca yemin etmek oraya daha çok dikkati çekmek içindir.

    Bazılarının tehdit olarak algıladığı ayetlerin aslı şöyledir:

    Allah, hepimize iyilikleri ve yapmamız gerekenleri bildiriyor. Kötülükleri ve yapmamamız gerekenleri de bildiriyor. Nasıl ki okulda derslerinize çalışınca karnenizde takdir alıyorsanız, çalışmayınca zayıf alıyorsanız, Allah'ta iyilik yaparsanız ödül, kötülüğe de ceza vaat ediyor.
    Zira ne ederse insan kendine eder. Allah zulüm etmez.
    6 ...
© 2025 uludağ sözlük