nisa suresinde görüldüğü üzere erkek kadına üstün kılınmıştır ve kadının bazı gerekleri yerine getirmediği takdirde ağzının burnunun kırılmasını salık vermiştir.
islama göre kadın 2. sınıf insandır, şahitlik ve mal paylaşımında da durum böyledir.
"Er olanlar kadınlar üzerinde hâkim dururlar, çünkü bir kerre Allah birini diğerinden üstün yaratmış bir de erler mallarından infak etmektedirler, onun için iyi kadınlar itaatkârdırlar, Allah kendilerini sakladığı cihetle kendileri de gaybı muhafaza ederler, serkeşliklerinden endişe ettiğiniz kadınlara gelince: evvelâ kendilerine nasıhat edin, sonra yattıkları yerde mehcur bırakın, yine dinlemezlerse döğün, dinledikleri halde incitmeye behane aramayın, çünkü Allah çok yüksek, çok büyük bulunuyor"
ayetleri başka organlarıyla anlamaya çalışanlar için kaçınılmaz algıdır.
"Allah'ın, bazısını bazısına üstün kılması ve onların kendi mallarından harcaması nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde 'sorumlu gözeticidir.' Saliha kadınlar, gönülden (Allah'a), itaat edenler, Allah nasıl koruduysa görünmeyeni koruyanlardır. Nüşuzundan korktuğunuz kadınlara (önce) öğüt verin, (sonra onları) yataklarda yalnız bırakın, (bu da yetmezse hafifçe) vurun. Size itaat ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın. Doğrusu Allah yücedir, büyüktür." (bkz: nisa 34) "ali bulaç meali"
öncelikle meal okuyarak öğrendiğimiz şey gerçekten allah'ın muradı mıdır? islam'ı meal yazan kişinin kuran'dan anladığı şeye indirgemek mümkün müdür? en azından meal nedir? tefsir nedir? ve bu çalışmaların maksatları nelerdir? bunlar üstünde kafa yorun..
ilkin doğru zeminde hareket etmek adına konuya temel olan iman ve tevhit anlayışıyla başlamak gerekir ki, bu temel atılmaksızın konuyu dallandırıp budaklandırmak laf ebeliğinden öteye geçmez.
insan ilk yaratılışından itibaren varolan inanma mekanizmasını harekete geçirmeksizin, iştiyak duymaksızın salt akıl vasıtasıyla iman edemez. iman etmek için ilkin bu isteği açığa çıkarmak gerektir ki; bu da yetmez. aklını ve kalbini eşanlı olarak allah'a yöneltmeden şeksiz şüphesiz bir inanca sahip olmazsın. hissedemezsin.. ilkin böyle bir imana sahip olacaksın ki, sonrasında mucize olan kur'an-ı kerim'in hikmetinden sual etmeksizin sarılacaksın.
avrupa devletleri tarafından 1700 lü yıllardan itibaren yozlaştırma çabaları sonrasında bugüne gelindiğinde, arap toplumunun tamamının ancak %10'u kur'an-ı kerimi anlayacak derecede fasih arapça bilgisine sahiptir. siz varın bir de türkiye'deki ahvali düşünün. hasılı vallahi de billahi de kur'an-ı kerim direkt allah tarafından indirilen her harfi mucize olan ilahi bir kitaptır. bundan zerre şüphe etmek insanın imanını zedeler.
sıradan bir hikaye kitabı gibi okurcasına kur'an-ı kerim'in nüzul sebeplerini, öncesini, sonrasını, nasih mensuh ilişkisini bilmeksizin, araştırmadan sadece dine saldırmak için zahiren okuduğu ayetleri cımbızla çekip, "baak burda böyle denmiş... şurda şöyle yazıyo... bunlar birbirine zıt bikerem" diyenlerse; bunu dillendirenlerin, bu konuyla alakalı neden kendilerini yorduğunu anlamıyorum. vahyin başladığı an karaya ulaştın demektir. akıl o sandalı ancak imanın eşiğine kadar getirir. bundan sonra sudaki sandalı omuzlayıp yürüyerek yola devam etmek gerekir. vahiy'in ve nass'ın başladığı yerde iman devreye girer. ya kabul ve tasdik edersin ya da inkar ve red edersin. hattı zatında bu konuya ömrünü adamış müsteşrikler vardır ki; bunlar salt akıl yoluyla bile bile isteye (kur'an-ı kerim'e iman etmeksizin), kendilerince akılcı olarak kur'an-ı kerim'in (haşa) uyuşmazlıklarını/çıkmazlarını dillendirmiş ve cilterce kitap basmışlardır. bunun için bu şeklide akılcı reddiyeler ve maktıksal çıkarımlar ortaya koymak, bu iddiaların yanında öyle basit ve çocuksu kalmaktadır ki...
islami ilimlere ve terminolojiye vukufiyeti haiz olan ehli sünnet ulemanın çalışması sonucu ancak allah'ın murat'ı gözetilerek, meal edilen ve tesfir olunan kaynakların tartışılması ise görülmüş değildir. kur'an arapça nuzül olmuştur ve direkt olarak, tam manasıyla birebir örtüşecek şekilde başkaca bir dile çevrilmesi mümkün değildir. şüphesiz eşsiz ilim sahibi allah'tır..
hasılı itikadı ve imanı sağlam olan bir kişi kur'an-ı kerim'i tartışmaz/tartışamaz. ancak ibret alır, düşünür, akleder ve itaat eder.. lakin bunu yaparken başkalarının kutsallarına sövmek, refleks olarak senin kutsalına sövülmesi anlamına gelmektedir ki buna hiç gerek yoktur. şüphesiz herkesin inancı kendinedir..
burada esas mesele tevhit meselesidir. iman dediğimiz şey aslen var olanı (dürtüyü) dışarı çıkarmak için çaba ve gayret içinde olmaktır. ki bu olmaksızın (kabullenmeksizin) kendince var olmayan bir tanrıya savaş açamak don kişotluktan başka bir şey değildir. anlamaya (inanmaya) çalışmak ve direk savaş açmak arasında bir fark olsa gerek.. her iki halde de gerisi çorap söküğü gibi gelmektedir. ha sen dersen ki, ben iman etmeden allah'ı tanımadan, anlamaya çalışmadan, onun anlaşılamaz olduğuna yine kendi ayetleriyle deliller getireceğim dersen de; en azından nasih-mensuh meselesini, ayetlerin nüzul sebeplerini ve eleştirme cihetinde bulunduğun ayetin tefsirini okuyuver..
islam dininde hiç kimse kimseden üstün değildir. üstünlük sadece takva(allah'a inanmak ondan korkmak) ile olur.
beyazın siyahtan, erkeğin kadından, engellinin engelsizden, körün kör olmayandan yoktur hiçbir üstünlüğü mevcut değildir. Allah katında en kıymetli olanlar en çok takva sahibi olanlardır.