ama şöyle bir etrafıma baktım o dönemden çıkınca, özellikle güzellik, çirkinlik konusunda çok adil olunmadığı kanısındaydım. etrafımdaki çirkin kızların, namussuzluğa daha yatkın, biraz daha eli yüzü düzgün kızların, kendini koruduğu kanısına vardım erkek kişi içinde geçerlidir bu. yani demek istediğim allah biraz kişinin kişiliğine göre ayar çekmiş o konulara. yani kişisel düşüncem bu.
yani o çirkin kıza biraz daha çekici bir görünüm sağlasaydı allah, o kız cehenneme 5-6 kamyon kömürle giderdi heralde. ama günah işlemek için fırsatı yok o şahsın. anladınız siz. şu an ki sınıfımı baz alarak yaptığım bir araştırmadır.
adaletsizlik karşısında birşeyler yapma gereği duymadan, allah onun cezasını verir mantığıyla avunan tembel insanların karşı çıkacağı başlık.Allah belanı versin, Allah cezasını versin, Allah bla bla bla... ortada bir adaletsizlik varsa, Allah yoktur.evet ortada bir adaletsizlik vardır.Allah da eğer varsa mükemmel ve kusursuz bir varlık olmalıdır.o halde Allah yoktur. yok illa vardır diye saldırmaya hazır müslümanlar için ; Allah da benim belamı versin onun sapmaz adaletini inkar ettiğim için. vay kafir vay
allah'ın 99 isminden biri el-adl'dir. allah şüphesiz mutlak adalet sahibidir. bu kuşku götürmez bir durumdur. örneklenen adaletsizlikler beşeri sistemlerin getirdiği adaletsizliklerdir. sizin adaletsizlik olarak yorumladığınız olayların yegane müsebbibi yine insanlardır. hem sömürülen afrikalıları sömürelerin ekonomisine sonsuz katkıda bulunacaksın. kıyafetlerini giyeceksin,fast-foodlarından besleneceksin, parfümlerini tükeceteceksin, otomobillerine bineceksin. sonrada sömürene sağladığın bu katkıdan dolayı allah'ı suçlayacaksın. işte düşünemeyenlerin yorumlayamayanların içine düştükleri hata burda. elbette örnekler çoğaltılabilir.
kötülüklerin 'iyi ile kötüyü' ayırt etmek için varolduğunu düşünürüm. ancak adalet konusunu tartışmak lazım.
inancıma göre bir insan zenginse allah onu zenginliği ile ** imtihan eder, eğer insan fakirse onu fakirliği ile * imtihan eder. sonuçta birbirine göre adaletsizlik olarak görülen iki uç noktada da imtihan söz konusudur.
dünyaya imtihan için geldiğimiz inancında olan birisi olarak bir adaletsizlik görmemekteyim. çünkü dünya üzerindeki herkes zaten aynı değil. herkesin aynı derecede iyi olduğu bir dünya amaçsız bir dünya olurdu sanırım.
ayrıca dünyayı ve üzerindeki bütün nimetleri insanın hizmetine sunmuş allah ı adaletsiz olarak görmek karga olup kendisini besleyen gözü oymaya çalışmaktır. *
sadece dünyevi ihtiyaçlar ve zevkler bazında adalete odaklanacak kadar olaya yüzeysel bakanların en büyük adaletin öbür tarafta olduğunu idrak edemediğinden doğmuş söylemdir.
(bkz: cennet) (bkz: cehennem)
işte orda ne paran geçicek ,ne gücün, ne sosyal statün, ne aç gezdiğin günler, ne tok gezdiğin günler...
retorikte bir yaratıcıyı tanıyan bu dünyadaki hayattan sonraki bir hayatın varlığına inanacağından ve tam olarak bu dünyadaki adaletsizliklerin orada ne şekilde tazmin edileceğinden emin olamayacağı için peşin hüküm arzeden durumdur.
insana akıl ve mantık verdiği için adaletsizlik yoktur. bize düşen sadece verilenlerle sonuca ulaşmaktır. akıl sayesinde doğruyu bulmamız kuvvetle muhtemeldir.
cuz-i irade dahilinde düşünüp karar verilen mevzuat. eğer bu olgu bu kadar kolay düşünülüp karara baglanabilseydi dunya'da allah'a inanan tek bir kişi bile olmazdı. iki standart bireyin bile adalet anlayısları birbirini tutmazken basit bir çıkarımla allah'ın adaletini degerlendirmek elbetteki basitlik ve cahillikten öteye gitmeyecektir.
evrenin sonsuz boşlugunda bir nokta kadar olmayan dunya'nın, en az o nokta kadar ücra bir köseşinde yaşıyoruz. dünya'dan başka bir gezegenin varlığını ders kitapları ve medya organları haricinde tahayyul bile edemez durumdayken, yaratıcının adaletini eleştirmek komiklik ile eşdegerdir.
neyle neyi satın almak istediğimizi iyi bilmeliyiz!
islamiyetin ve yaratıcının adaletinin hatta yaratanın kurduğu düzeneğin kıldan ince kılıçtan keskin olduğunun farkına varamamış bünye serzenişidir. al sana allah'ın adaleti;
hz. davut a.s allah'a sürekli yalvarır " allah'ım bana ahiretteki komşumu göster, tanıyayım " deyü. tabi peygamber olmasın sebebiyle yaratıcı duasını geri çevirmez ve vahi yollar. ey davut senin ahiretteki komşun felanca köydeki filanca kasaptır diye.
hz. davut hemen yola düşer ve kasabı bulur. kasaba girer " ey dost ben buralardan geçmekteyim, yarın gideceğim beni misafir eder misin?" diye sorar. kasap kalabileceğini ancak akşam dükkanı kapatana kadar oturmasını söyler. davut a.s adamı izler, allah demez, ibadet etmez, şükür etmez. hz. davut yavaş yavaş şüphelenir " nasıl olur da bu benim ahirette komşum olur " diye.
vel hasıl-ı kelam akşam olur, kasap dükkanı kapatır ve eve geçilir. kasap davut'u içeriye buyur eder ve bir köşeye oturmasını söyler. sonra eline bir bez parçası alır, tavana yakın bir yerden sıkıca korunan ve kıymetli bir kafes indirir. kafesin içerisinde artık erimiş bitmiş el kadar kalmış bir kadın bulunmaktadır. Adam o kadını temizlemeye başlar, temizledikten sonra bir şekilde besler. davut a.s sorar o nedir diye. adam " annem " cevabını verir. neden oraya kaldırıyorsun diye sorar davut a.s, adam "hayvanlar zarar vermesin" diye der. adama evli olup olmadığını soran davut a.s hayır cevabından sonra sebebini merak eder ve sorar. adam " eğer evlenseydim anneme bu kadar ilgi gösteremezdim " der. son olarak davut a.s " annene yemek verirken birşeyler mırıldanıyordu, ne diyordu " diye sorar.
adam hafiften gülümser ve " yaşlılık işte her akşam dua eder allah seni ahirette davut a.s komşu eylesin diye halbuki o koskoca peygamber " der. o anda davut a.s ayağa kalkar ve " ey insan oğlu annenin duası boşa değildir, ben davut peygamber ve müjdeler olsun ki sen benim ahirette ki komşumsun. " adam o anda ağlar ve iman eder.
buradan çıkarılacak 10 tane ders var. en önemlisi cennetin gerçekten annelerin ayağının altında olması ikincisi adalet mekanızmasının ne kadar doğru çalıştığı.
insana kızıp allah'a küfretmek gibi bir sonuca varılabilecek durum. duruma geniş açıdan bakmak gerek.
müslümansanız; biliyorsunuz ki allah her insana irade yeteneği vermiştir. kimisi bu yetenekle yaradılanların en hayırlısı olur kimisi de en aşağılığı. müslümanlıkta dünya yaşantısının amacı budur; bok ile altının farkını görebilmek.
dolayısıyla bu misafirhane yaşantısında belki herkes eşit olarak yaşamıyor. kimisi sakat, kimisi yokluk içinde yaşıyor. inançlı bir müslüman bilir ki bu eksiklikler ve fazlalıklar (zenginlik ile de sınav edilir insan) onun nasıl bir kulluk yaşantısı süreceğine dair elindeki sınav sorularıdır bir nevi. ve ayrıca esas yaşantının öldükten sonra başlayacağının da farkındadır.
işin sırrı burada, amaç nedir? amaç "sadece" güzel bir dünya yaşantısıysa bu allah'ın yolu değildir. allah'ın yolu akla ve yaradılışa uygun olandır. yani bedenimiz gibi fâni olan dünya yaşamı, esas ebedi yaşama kıyasla amaç olamaz. burada en mükemmel denge, ebedi olan için uğraşırken geçici olandan da nasiplenebilmek. şimdi bu nasiplenebilme meselesi, "mutluluk nedir?" tartışmasıyla yıllardır dönüyor. bence bu nasiplenme/huzur/mutluluk kesinlikle maddi durumla alakalı değil. neyse;
dünya yaşamı adaletsiz olabilir zaten büyük mahkeme de dünya yaşamı için değildir. dünya yaşamı araçtır. şu kesin ki dünya yaşamında daha fazla çile çekenler büyük mahkemede elbette daha fazla mükafatlandırılacaklar. yani açlık çeken bir müslüman, bana bunun hesabını soracak. çünkü benim yediğim ekmekte onun da payı var doğrudan olmasa da. ama bir de nüans var ki; nerede ve nasıl yaşarsanız yaşayın allah'ın varlığını bilmek en mühimi. sınavı geçirecek en mühim soru bu, 51 puanlık. bu bağlamda, karıncayı bile incitmeyen bir finlandiyalı elbette ki bir seri katil ile aynı kefeye konmayacaktır.
dünya yaşamı hakkında yapılacak yorumların istikameti insanlar olmalıdır. çünkü dünya; insanların iradesinin elinde. helâk olan kavimler bile kendileri hazırladılar sonlarını zamanla, uyarılara rağmen bilerek ve isteyerek.
yani allah'ın adaleti diye george bush'un anırarak ölmesini bekliyorsanız yanlış bir şey yapıyorsunuz. birincisi; bu insan allah tarafından gökten zembille indirilip göreve getirilmedi, ikincisi; her günah işleyen burada doğrudan cezasını çekseydi herkes mecburen müslüman olurdu, üçüncüsü; allah'ın taahhüdü ceza veya mükafatların bu dünyada verilmesi değildir.
hz isanın çevresindeki insanlara anlattığı çifçi hikayesini bilmek gerekir dedirten sözdür.
hikaye şöyledir.
zamanında bir çifçi varmış ve tarlasında çalıştırmak için sabah erken saatlerde bir işçi çağırmış.çifçi ile kafadan 1 gümüş e çalışması için anlaşmış.derken zaman geçmiş öğleye doğru bir tane daha çağırmış.sonra öğleden sonra bir tane daha .akşam olmuş ve para verilecek vakit işçiler çifçinin yanına gelmiş.
ilk gelen işçiye 1 gümüş ikinci gelen işçiye 2 gümüş üçüncü ve son gelen işçiye 4 gümüş vermiş.ilk işçi itiraz etmiş bana niye bana 1 gümüşte en son gelen adama niye 4 gümüş.
çifçi cevap vermiş.
sanane .mal benim para benim.isterse hiç çalıştırmadan 10 gümüş veririm .malımda tasarrufu sanamı soracam .