bakara suresi'nde bize bildirdiğine göre insan'ı yaratmadan önce meleklere dedin ki;
"Ben, yeryüzünde (hükümlerimi yerine getirecek) bir halife (yetki ve yöneticiliğe elverişli insan) yaratacağım."
ve bildirdiğin üzere melekler de sana şöyle mukabele ettiler;
"(Yâ Rab!) Biz seni hamd (övgü) ile yüceltip ve seni bütün noksanlıklardan tenzih edip ulularken, orada (senin emirlerini tutmayıp) bozgunculuk çıkaracak ve kan akıtacak birisini mi yaratacaksın?"
sonra sen tekrar onlara; "Şüphesiz ben sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim." buyurdun.
insanlar halifelerin olarak yeryüzündeler şimdi. boğazlarına kadar günaha ve isyana batmış durumdalar. senin onlara yüklediğin halifelik görevinden çok uzaklarda oldukları gibi, "insan" olma vasfının derinliğini de yitirmiş ve "insan" sıfatını asla hakedemeyecek durumdalar. onlar bu dünyayı pisliğe, şirke ve günaha boğdular rabbim! onlar sana verdikleri "kalu bela" cevabını unuttular!
dünyayı ateş, gönüllerimizi zindan ettiler. bizi olmak istemediğimiz bir karanlığın içine hapsettiler. çırpınışlarımız etkisiz, isyanlarımız sessiz ve bizler sensiz olabildik ancak çaresiz!
bir avuç kaldık adını kırk yılda bir ananlar olarak, ve bu halimizden utanç içindeyiz. gözlerimizi kaldırıp her baktığımızda dünyaya, gönüllerimiz kararıyor! ruhlarımız çekiliyor tırnak tırnak bedenlerimizden! kalplerimiz korkuyla, günahla ve karanlıkla doluyor! mahçup ve günahkarız, boynumuzu yere bükmek zorunda olanlarız, halifen olmaya layık olamayanlarız...
imtihan olmaya geldiğimiz bu dünyada birey birey yanlız kalanlarız. günah dolu bir denizde dibi delinmiş teknelerimizi batırmamaya çalışanlarız...
rabbim, bize ulaş ve bizimle ol! sensiz olmak şartı mı imtihanımızın, yok mu senin de dahil olduğun bir imtihan? huzuru ve nuru gönüllerimize doldurmanın yok mu bir yolu rabbim!
***
dünyaya geldik ve imtihandayız tamam!
mani mi yanımızda olmana bu ey rahman!
***
sana muhtaçlıktır sebeb-i yakaşarımız
ya sen de bizimlesin ya da "hiç"liktir adımız...
insanoğluna cennet gösterildikten sonra sebebe bağlı olarak yeryüzüne indirilişinin neticesi hüzünlü olmaktır.müslümanın hüznü yeryüzündeki acı imtihanlar karşısında ki durumu değil,bilakis allahtan son nefese kadar uzak kalışından ötürüdür.
elbette bu hüzün okşanmalı,gözyaşlarıyla insan dövülmelidir.ama vasatlığı öngören islamda bu kendine getirme için yapılan tartaklama eziyete dönmemelidir.
zira müslüman umutlu olmalı,kulluk vazifelerini ifa ederek rabbinin merhamet rüzgarını arkasına alacağına şartsız biat etmelidir.
bu karamsarlık edebiyatları ne yazıkki müslümanları hanım evladı kimliğine büründürerek,zulme uğrayan müslümanlar yararına yapılan kermeslerde, gözleme satmaktan başka bir ifada bulunulmayacağı çaresizliğini bilinçaltına sokar.
oysa ister kabul edin ister etmeyin düşmanımız elinde kılıç,elinde tevrat ve incillerle ''delikanlıysanız çıkın gelin lan karşımıza'' diye hodri meydan demektedir.Biz ise ''kıçımız yanıyor nerde demokrasi nerde insan hakları'' diye tecavüzcümüzle anlaşmaya çalışıyoruz.
bu yüzden yukardaki cümleleri sarfeden islamcı zevatların ketenperesinden bir an önce sıyrılarak önümüze bakmalı,dudayev,aliya gibi mücahitlerle cennette komşu olmaya azami gayret göstermeliyiz.